Bölüm 43

2.2K 38 8
                                    

      Sabahın zayıf aydınlığı aralık perdeden içeri dolmakta. Güneş henüz yüzünü göstermemiş. Sanki akşama yakın saatlerin loşluğu var ortada. Bulutlar üst üste yığılmış, buz kalıpları misali. Katı ve soğuk görünümlü. İnsana dair, tek bir ses, kıpırtı yok. Camlara bir iki damlasını attı yağmur. Sakince çiselemeye başladı ardından. Günlerdir süren rüzgar, durulmuş. Böyle havaların tatlı yumuşaklığına inat, donduran bir soğuk gelmiş oturmuş dört bir yana....

    Genç kız uyandı ama, hemen yatağından çıkmadı. Çok erken gözünü açmanın mide bulandıran tatsızlığını yaşıyor. Yorganı kafasına çekti, bir süre kendine gelmeyi bekledi. Sert bir hareketle, yüzünü kapatan bu yarı sıcak örtüyü geriye fırlattı. Bakışları, yer yer sıvaları dökülmüş, tavana sabitlendi. İyi ısıtılmış, lüks bir dairede olduğunu düşündü. Yirmi dört saat sıcak su....Kat kat giyinme derdi yok. Hatta ev öyle sıcak olmuş ki ince elbiselerle dolanıyor etrafta. Orada gibi hissetti. Yüzü aydınlandı. Yerlerde yumuşacık, uzun tüylü halılar. Üzerlerine bastıkça ayakları gömülüyor. Evden erkenden çıkma derdi yok. Mutfakta ne ararsan var. Öyle ki, arada,acaba hangisini çıkarıp, yemeli gibisinden ufak sorunlar yaşanıyor. Karasız kalınıyor. Filmlerde gördüğü gibi, önce bir fincan kahve alıyor; geniş, aydınlık, salonun yumuşak koltuklarından birine atıyor kendini. Öyle rahat ki yayıldıkça yayılıyor. Telefon da var. Kahvesini yudumlarken,  bir numara çeviriyor ve hattın diğer ucundan gelecek cevabı bekliyor. Fazla sürmüyor. Yumuşacık,pürüzsüz bir erkek sesi:

''-Alo!''

''-Günaydın!''

''-Günaydın Sevgilim! Sesini duymak ne güzel! Güne seninle başlamak harika!''

Serpil nazlanarak:

''-Küstüm ben sana! Uyandırmadan gitmişsin.''

''-Biricik aşkım! Dinlen diye uyandırmadım.''

''-Yaaaa!! Seni özledim! Bana ne!''

''-Tatlım, iş yoğun ama, bitince hemen sana koşacağım. Ne istersen söyle, gelirken alayım.''

''-Ne istersem mi?''

''-Ne istersen!''

''-Geçen gün seninle çıktığımızda, çok beğendiğim pırlanta yüzük var ya!...Onu getir bana akşama....''

''-Derhal bebeğim! Akşama parmağında olacak.''

''-Sen ne tatlı adamsın. Seni seviyorum. Hoşçakal.''

''-Görüşürüz aşkım!...''

       Serpil, bir anda uçup gittiği farklı alemden çabuk döndü. Eğer bunları gerçekte yaşamak istiyorsa, şu yarışmaya katılmalıydı. İnsanlara, sahip olduğu nadir güzelliğini göstermeliydi. Evde oturup koca beklemekle yaşanmıyordu, düşlerindeki hayat. Sonra yakışıklılıkla da iş bitmiyordu. Bir kadın, yaşam garantisi ister, arzularının giderilmesini bekler. İsmet ile Cemal'in bir olmuş hali gerek. Hem göze hitap etmeli hem paralı olmalı. Ve sonunda yattığı somyadan fırladı. Titreye titreye bahçeye çıktı, ayak yoluna. Dönerken, bahçede buz gibi suyla yüzünü yıkadı ve koşar adımlarla içeri kaçtı adeta. Kimseyi uyandırmamaya dikkat etti. Sabah sabah kimseye hesap vermeye niyeti yoktu. Özellikle annesine....Çıt çıkarmaktan korkarak odasına döndü. Saçlarını uzun uzun fırçaladı. Dün çıkardığı elbisesini askıdan aldı, özenle giydi. Ve aynanın karşısına geçti yine. Güzelliğinin altını çizdi, onu daha da göze çarpar kıldı makyaj ile. Son bir kere yüzünü inceledi. Beğendi kendini. Küçük el çantasına uzandı. Hazırdı ama, sanki daha epey erkendi. Mağazalar açılmamıştır diye düşündü. İlk işi, o çok beğendiği krem saten elbiseyi almak olacaktı....

     Bir otomobil homurtusu duydu da şaşırdı. Bu mahallede görülmeyen bir şey....Merakla cama fırladı ve gördükleri karşısında ne yapacağını bilmez kaldı. İsmet Bey'in siyah arabası kapılarının önünde. Sabah sabah ne işi ola ki!...Ve kapıdan fırlayarak arabaya yönelen annesini gördü, daha da şaşırdı. Ne zaman uyanmıştı da görmüştü adamı? Bu kadın tekin değil diye geçirdi içinden. Az önce odasının önünden sessizce geçerken, onun hala yattığını görmüştü. Hayret!...Sonra dün söylediği yalanı hatırladı. Açık etmese annem bari, dedi iç sesi....Perdenin kıyısından, kendini göstermeden seyretti onları. İsmet kasıla kasıla bir şeyler demekte. Anasının yüzü gülüyor. Kısa sürdü bu hasbihal....Kocaman, siyah araba gürültüler içinde, dar sokağa zorla sığar gibi çekti gitti....

    Ne olabilir ki derken, yaşlı kadın, beliriverdi odasında. Ne çabuk gelmişti!...Evet! Evet! Kesinlikle kadın tekin değildi!...

Nuriye, kırklarının son deminde görmüş geçirmiş bir kadın. Yıllarını bu sefil mahallede tüketmiş, yorgun. Tek umudu, kızlarından birinin sayesinde, son zamanlarında rahat yaşamak. Kendince, çok şey beklemiyordu onlardan. Bir ömür vermiş, onları bugünlere getirmişti. Artık biraz da kendini düşünsünlerdi. Almadan vermek Allah'a mahsustu. Sinsi bir gülümseme ile:

''-Sen az hınzır değilsin hani! Dün İsmet Bey'in yanına gitmişsin.''derken hesap sorar gibi.

Serpil'in korktuğu başına gelmişti, artık asla kadın bu işin peşini bırakmazdı. Sakince:

''-Evet gittim. Ne olmuş?''

''-Aferin! Kafan çalışmaya başladı sonunda. Bu iş oldu demektir. Artık biz de rahat yaşayacağız.''

''-Neler konuştunuz? Niye gelmiş sabahın köründe?''

''-Sen dün anam hasta deyince merak etmiş, gelmiş. Haaa!!! Bozuntuya vermedim. Çarpıntım var, tansiyon falan dedim, idare ettim durumu.''

''-İyi! Yalanım ortaya çıkmamış.''

Nuriye, elini solmuş, basma elbisesinin cebine daldırdı. Bir avuç banknot çıkardı. Gözleri parlayarak:

''-Bak! Bunları verdi. Masrafımız çok olur diye. Ne insaniyetli adam değil mi?''

Serpil diklendi:

''-Çok insaniyetli sorma!''

''-Deli deli konuşma! Ayağına gelmiş fırsat, değerlendir işte!''

''-Anne yeter! Sabah sabah...Hadi git artık başımdan!''

''-Terbiyesiz! Anne ile böyle konuşulur mu?!..''

Genç kız, baktı gönderemeyecek, çöktü kaldı yatağına. Yaşlı kadın anlattı da anlattı. Dinlemedi. Gözü dışarıda, oyalandı. Nuriye:

''-Nereye böyle? Erkenden hazırlanmışsın?''

''-İşim var!''

''-Kız aklını topla. En önemli işin İsmet Bey. Unutma''

''-Unutmam mümkün mü?!..Hadi anne, yeter!''dedi ve soluk paltosunu giydi, çantasını aldı ve bir felaketten kaçar gibi çıktı evden. Ama, hala anasının sesini duyuyordu. ne dediği anlaşılmasa bile....

     Temiz hava ayılttı kendini. Başında dır dır eden de yok. Oh be! Kurtulmuştu şimdilik. Yolun sonunda ana yola döndü. Yürümeye devam etti, başı önünde. Fakir mahallenin tek kahvesinin önünden geçmekte. Erkeklerin kendine beğeni ile baktığının farkında. Kimisi de aç gözlerle kendini süzmekte....

     Ne garip diye düşündü. Çevresinde bir sürü hayranı olsa da içlerinde bir tanesi bile gönlüne göre değil....Zor iş, insanın dengine rastlaması. Yaşam bir garip arayış içinde tükenip gidiyor. Ama, kararlıydı. Amacına ulaşan her yolu zorlamakta kararlıydı....

SEVMEK ÇOK ZOR (1) (RUMELİ  YÜREĞİM)(TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now