Bölüm 56

2.2K 42 8
                                    

    Acımasız zamanlar vardır, yaşamın yönünü bir anda tam aksi yöne çevirir. En kötüsü, bu durumda kişinin elinden hiçbir şey gelmemesidir.....Tüm hayallerin bir anda kaybedildiği karanlık bir dünyanın esiri olursunuz....Bütün varlığınız ile reddetseniz bile, gelir can evinize oturur. Diri diri ölümü kabullenmek olur....Son nefese kadar çekmek zorunda kalırsınız. Hak etmek ya da bunu hak etmemek, hangisi mantığıdır bu işin,  anlaşılmaz. Bilinen tek güçlü his, tarifi olmayan bir iç yangını ile yaşadığınız çöküştür....Akıl sır ermez olanlara....Ki bu, öncesinde aklın ucundan dahi geçmeyen bir ihtimaldir.....Zorla tepelere tırmanıp sonra da anlamsızca tepe taklak yuvarlanmaktır, bu.

      Serpil'in yaşadığı, bu durumdan farksız....Uzun hastane günlerinin ardından eve gelmişti.....Sağlıklı, genç, zinde bir bedenle ayrıldığı evine, sakat, aciz ve zayıf olarak dönmüştü....O, rengini  sevmediği kapıdan, artık buradan hiç ayrılamayacağını bilerek girmek, öyle canını acıttı ki!....Gıcırdayan merdivenlerde, bir ayağını sürükleyerek çıkmak ise daha beter....Bir zamanlar, atlaya zıplaya inip çıktığı bu basamaklar, şimdi aşılmaz dağlar gibi düşmanı olmuştu....Ve odası...Kazadan önce, hayallerine hazırlandığı bir mabetti kendine. Şimdilerde ise canlı gömüldüğü bir çukur....Hastane dönüşü, evinde yaşadığı ilk duyguları bunlar oldu....Bunun kademeli olarak artan bir bunalıma dönüşeceğini akıl edemedi o an.....

Annesi ve kardeşi ne kadar iyi davranıp, bu hale alışması için ellerinden geleni yapsalar da olmadı....Artık, günün neredeyse tamamı, pencereye bitişik yatağında geçiyordu....Bu, eski, küflü somyaya bağlanıp kalmıştı....İyice bunaldığı anlarda, yapabildiği tek şey, camdan geleni geçeni seyretmekti...Ama yetmiyordu, içindeki karanlığı dağıtmaya...On yedi yaşın tazeliğinde, neredeyse yatalak kalmak....Bu minik odada bir ömür tüketmek....İmkansızdı. Dayanamazdı, o kadar gücü yoktu....İnsan içine karışması da gereksiz...Yüzündeki iz, bacağındaki araz ile herkeste uyandırdığı, sadece acıma duygusuydu. En çok da buna dayanamıyordu....Yaralı, çaresiz bir hayvanın inine sığınması gibi odasına kapanmıştı....Ve çevresindekiler.....Birer birer uzaklaşmıştı. İsmet Bey, işin uzamaması için, yüklüce bir tazminat teklif etti ailesine....Tek şart, davacı olmamaları idi. Aksi halde, uzun sürse de kendi avukatları uğraşıp, ne eder bulur bu işten yakasını kurtarırdı nasıl olsa....Böyle olunca da zırnık koklatmazdı kendilerine. İyi niyet ve tehdit karışımı öneriyi kabul etmekten başka çareleri yoktu....

     İsmet Bey, bir daha hiç görünmedi. Bir adamı vasıtası ile gönderdiği paralarla diyetini ödediğini var saydı...Kocaman bencilliği ile hareketli ve zengin yaşamına döndü. Serpil, bir daha hiç hatırına getirmeyeceği bir kenar mahalle dilberi olarak, geçmişine gömüldü....İstediği şekilde kazayı da ört pas etti....Her şey yoluna girdi, kendi açısından....

    Genç kızı, bir iki defa ziyarete gelen, sadece Cemal oldu....Onun da pek tadı yoktu....Dün gelmişti, en son. Tuhaftır, bu kaza sayesinde yakınlaşmışlardı. Ama, bu yakınlaşma uzun süreli olmadı. Serpil, kendine yardım eden adamı bir kurtarıcı gibi düşündü önce. Öncesinde yüzüne bakmadığı, züğürt diye küçümsediği için vicdan azabı bile çekti sanki....Hep yanında olur diye düşündü.....Bu hali ile yıldız olması suya düşmüştü ama, hala bir yuva kurma imkanı vardı....Cemal ile neden olmasın?!..

    Ve en son ziyaret, bir vedaya benziyordu. Kızın hiç düşünemediği bir ayrılık. Cemal, iskemlesini onun yatağına doğru çekti. Başını eğdi, uzun uzun düşündü önce....Nereden başlayacağını bilmez gibi....Serpil, merak içinde....Bazı şeyleri telafi ettiğini düşünüyordu. Yakınlık göstermiş, adama defalarca teşekkür etmiş, hatta bir parça sevdiğini belli etmişti.....Kendinin iyi diye düşündüğü bu yaptıkları, adamı oldukça rahatsız etti. Ve bazı şeyleri açıklama ihtiyacı ile geldi son kez. Oturduğu yerde dikleşti, kararlı bir sesle:

''-Yarın İstanbul'a gidiyorum.''

Serpil:

''-Neden? İşe girdin diye duymuştum.''

Cemal, kızın gözlerine uzun uzun baktı ve:

''-Aslında birbirimize çok benziyoruz. Hayallerimiz, beklentilerimiz neredeyse aynı. Kazadan önce senin hayalin neydi?''

''-Yıldız müsabakasına katılıp ünlü olmak.''derken kız, derinden bir daha sarsıldı.

Cemal:

''-Ben de senin gibiyim. Burada bir yaşam tüketmek istemiyorum. Şansımı denemek istiyorum.''

Kız:

''-Beni anlayan tek sen vardın. Şimdi sen de gidiyorsun!''dedi ve gözlerini sildi.

''-Ağlama lütfen! Bu, benim için zorunlu. Bak kendine! Böyle bir kaza daha önce hiç aklına gelmemişti. Birden oldu ve her şey değişti. İşte bu yüzden, yaşamak istiyorum, gücümün yettiği yere kadar, doya doya yaşamak!....Bunun için beni suçlayamazsın!...''

''-Suçlamam!....Ama seni sevdim. Seni çok seviyorum Cemal!''

Bu sıkıntılı an, adamı birden gerilere götürdü. Ölümü, çaresizliği yaşadığı günlere....Geçmişten çabuk döndü bugüne....Günah çıkarır gibi, tek düze bir sesle:

''-Ben düzgün bir adam değilim. Çok hatalarım oldu. Yamuk bir insanım. Bencilim. İlk eşim öldükten sonra, senin gibi beni isteyen bir iki bayanla oldum. Onlara sadece üzüntü verdim. Heyecanım bitince çeker giderim. Bir yere bağlı kalamam. İşte o yüzden, aramızda bir şey yaşanmaması iyi oldu.....''dedi. Serpil, kocaman açılmış gözlerle bakıyordu ona. Adam devam etti:

''-Seni ilk gördüğüm andan beri aklımdasın. Çok beğendim. Ama, dürüst olarak şunu söyleyeyim, eğer çok yakın olup bir araya gelseydik, ilk anın coşkusu geçince seni de bırakıp giderdim. Kötü bir adamım. Bugüne dek hep kaçtım. Ciddi olan her şey beni korkuttu. Demem o ki, beni sevme sakın! İnan çok üzülürsün....Zaten, yarın sabah erkenden yola çıkacağım....''

Kız, onun çoktan karar verdiğini ve ısrar etmenin bir faydası olmayacağını anlamıştı. Tek kelime etmedi. Cemal, kalktı, sislerin ardında kaybolan bir masal kahramanı gibi yokluğa karıştı gitti.....Serpil ağlamaklı, bir başına....Dirseğini pervaza dayadı, eğildi, baktı pencereden. Hayatından çıkıp giden bir insanı uğurladı ve sırtı dönük olsa da son bir kere daha bakmak istedi, dünyaya açılan minik penceresinden....Onun yavaş yavaş yürüyüp kaybolmasını seyretti....Parlak yaşam hayalleri de böyle kayıp gitmemiş miydi avucundan?...

    Sırtını yastığa verdi, iki elini yüzüne kapadı ve içi acısı geçene dek ağladı....Kendini bekleyen, daha büyük sıkıntıların farkındaydı....Bu aşamalı üzüntülere, bunalımlara bir ömür boyu dayanacak gücü var mıydı?!. Esas sorun, buydu.....Sorunun özü, özün çaresi neredeydi?! Kendindeydi.....Seçme hakkı vardı: Ya ömür boyu acıyan bakışlarda ezile büzüle, minnetle yaşamak ya da onurlu bir şekilde çekip gitmek....


SEVMEK ÇOK ZOR (1) (RUMELİ  YÜREĞİM)(TAMAMLANDI)Donde viven las historias. Descúbrelo ahora