Bölüm 65

2.3K 44 1
                                    

     Sıradan, rastgele karşılaşılmış gibi algılanan bazı insanlar, yaşamınıza çok farklı bir yön verebilir. Hiç umursamadığımız kişiler....Bir daha görür müyüm acaba dediklerimiz...Önemsemeyiz, dediklerini ya da yaptıklarını. Bizim için ,o an sadece görüp kaybolacak dediğimiz insanlardır, bunlar. Bu tavrımızda biraz bıkkınlık biraz da küçümseme diyebileceğimiz  garip umarsızlığın etkisi vardır. İlginçtir ki bunun yaparken, etraflıca düşünmeyiz bile.....Önemli bulduklarımız ise hangi halleri ile dönüm olmuştur hayatımızda, hiç düşünmeyiz .Kimleri neye göre var ettik? Kimleri de neye göre yok saydık? Bunun cevabını, çoğu zaman kendimiz bile tam anlamı ile bilemeyiz. Vazgeçilmez olan ne? Bizi,hiçbir mantığa uymadan kendine çeken sihir ne? Bu çekimin akılsal bir dayanağı yok. Çünkü,bir dayanağı olsa, çoğu hata yapılmamış olur, her şey güllük gülistanlık kesilir, hep mutlu geçirirdik yıllarımızı...

     Biz, bu anlaşılmazlık içinde, iyiyi kötüden ayırmaya çalışırken kimi zaman bir ömür tükenir. İronik olan ise, hala bazı şeyleri,bir akıl çerçevesine oturtamamaktır. Sonsuz gibi düşündüğümüz zamanımız ise, durmadan akıp gider. Hiç olmayacak birine ,sebepsizce güvenebiliriz.....Hiç nedensiz, bizi sevmeyeni delice sevebiliriz....Sanırım mutsuzluğumuz, biraz da kendi eserimiz....Bizim takıntılarımız, bizim inatlaşmamız....Biz kim oluyoruz ki yaşama ayak diretiyoruz? Ve ne cüret ile yönünü değiştirmeye çalışıyoruz?...Belki de çocuk, Cemal için de böyleydi. Önemsiz ama, yeni bir yön tayin ettirecek kadar önemli....

     Cemal ile çocuk yol boyunca neredeyse hiç konuşmadılar. Zaten adam, daha kalabalık yerlere geldiklerinde, ne tarafa bakacağını şaşırır olmuştu. Burası başlı başına, kocaman,ayrı bir dünya....O insan yığını, heybetli binalar, gösterişli mağazalar, parklar aklını başından aldı yine. Farkında değildi ama,ağzı açık seyrediyordu dört bir yanı. Baştan sona nefes kesici sahnelerle dolu bir film gibi...

''-Geldik sayılır. Bir sonraki durakta ineceğiz.''dedi çocuk ve Cemal ayılır gibi oldu. Döndü boş gözlerle baktı. Çocuğun varlığını tamamı ile unutmuştu. Güzel bir rüyadan zorla uyandırılmış gibi, bozuk bir sesle:

''-Tamam.''diyebildi sadece.

Boğazında bir kuruluk hissetti. Dili damağına yapışmış geldi kendine. Kahvaltı etmemişti,üstelik geceden kalan hala paslı bir tat vardı damağında. Artık ne içti ise, hala burukluğu duruyordu....Kısa bir sürenin sonunda, otobüs durdu. Çocuğun ardından yürüdü. İndi. Geniş bir meydanın başına geldiler. Kum gibi insan kaynıyor. Az ötelerinde kocaman, gösterişli bir cami gördü. Hayran hayran baktı....Minareleri nakış nakış işlenmiş....Civarı yeşillikler içinde....Asırlık ağaçlar....Değişik düzenlemeler ile renk renk güller....Köşelere banklar yerleştirilmiş. Bir kısım insan oturmuş, dinlenmekte....Bazıları yem atmakta kuşlara....Simit, helva, balon satanlar....Sanki bir bayram yeri....Cemal ,öyle hoşlandı ki gördüklerinden,yine mutluluğu hissetti.

''-Ağabey sen neredesin?''diye bir serzeniş duyunca, döndü ve yol arkadaşı çocuğu gördü.

Cemal:

''-Ne oldu?''diye anlamsızca soru ile cevap verdi.

''-Aldın başını gittin! Seni bulmaya çalışıyorum ne zamandır!''

''-Daldırmışım. Kusuruma bakma.''

''-Kalabalıkta kaybolup gidersin. Yanımdan ayrılma.''

''Tamam. Ayrılmam.''

''-Adım, Hüseyin. Senin adın ne?''diye sorunca çocuk, Cemal afalladı. Doğru,tanışmamışlardı. Onca yolu beraber gelmişlerdi ama, daha tanışmamışlardı.

''-Cemal.''diye kısaca tanıttı kendini, adam.

''-Memnun oldum. Şimdi seni, akşamları çalıştığım yere götüreyim. Kıyak yerdir,eğlencelidir. Gündüz buralarda dolanırım. Akşam ise ayrı....''

SEVMEK ÇOK ZOR (1) (RUMELİ  YÜREĞİM)(TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now