Bölüm 67

2.2K 44 1
                                    

     İnsan, ömründe yol aldıkça, ilginç bir durumu fark eder. Ölüm, en sevdiklerini alırken, çevresindeki çoğu kişi de anlamını kaybeder. Yaşamın sonu kaçınılmazdır, çaresiz katlanılır. En kötüsü yaşarken öldürdüklerimizdir. Öyle veya böyle bir şekilde, hayatımızdan çıkardıklarımızdır. Ne kadar yakın olunsa da bir gün aniden kesilen ilişkiler vardır. Her ne kadar birden bire olmuş gibi görünse de aslında zaman içinde bir şeyler birikmiş, sonuçta ufacık bir yanlış, koparıp atmıştır her şeyi....Her birimiz farklı farklı. Bazısı,iyide de kötüde de unutmaz kıymetlisini. Bazısı da sadece ihtiyaç halinde arar ilgili kişiyi. Ve herkes kendi çapında çok akıllı olduğunu düşünür. Gerçekte ise durum çok farklıdır. Gün gibi ortadadır niyet. Bu durum zamana bırakılır. İlerleyen süreçte, kendini iyice ortaya çıkarır. Ve yine bazıları idare eder çünkü, yalnız kalmaktan ürkerler. Bazısı da anlamamış gibi yaptığı bir sürenin sonunda, aniden noktayı koyar....Samimiyetten uzak, göstermelik davranışların yerine gerçeği, soğuk yalnızlığı kabullenir. Zaman geçmeye devam ederken, bu sahtelik iyiden iyiye rahatsızlık verir. Gerçek yoksa sahtesi ne kadar yerini tutar?...

      Yaşamının belli bir yerinden itibaren, en basit konuşmalarda bile çoğu kişinin gözlerine bakmaktan vazgeçti. Bunun sebebi gördüklerinden korkmasıydı. Doğru sandıklarını, yitirme korkusu. İnancın yok olması, kötü sondur. Birtakım insan bir şeyleri anlatırken, bakışları  onun iç dünyasını ele verir, dilin dediğini onaylamaz. Gözlerinin derinliklerinde gerçekte olanları fark ettiğiniz an, sözü duymaz olursunuz. Çünkü beş paralık inandırıcılığı yoktur. Söylenenlerin çirkinliğini anlamamak için bakmadı. Bencilliği, yalanı görmekten nefret etti. Lafların tersi ifadelerden tiksindi. Sinsilikten, ufak hesaplardan bıktı usandı. Biraz iyi hissettiği anları kıskanıp fesatlık yapanlardan iğrendi. Anladığını fark edip, türlü türlü kıvırmaya çalışanlardan usandı. Her şeyin yolunda gittiği zamanlarında kendini hatırlamayanları sildi. Kafasındaki güzel cennetinde barınanlar az ama gerçekti....Mutluluğu kendinde bulanın zaten başkalarını görecek hali de yoktur....

     Sali, göçlerinden itibaren, yeni hayatını kurana dek, pek çok değişik  insan tanıdı. İş, arkadaş, dost, hısım, akraba derken, her türden....Olur mu düzelir mi diye düşündükleri de oldu, ürküp bununla işim olmaz dedikleri de....Öyle farklı yetiştirilmişti ki!....Sanki bu alemden değildi. Öncelikle vicdan sahibiydi ki elinden gelen yardımı esirgemezdi. Adildi ki başkasının hakkını yemektense bile isteye kendi hakkını vermeye razı olurdu. Öyle inançlıydı ki kul hakkı yemektense açlıktan ölmeyi dilerdi. Çalışıp kazanmak, başkasına yük olmadan yaşamak,alın teri, helal kazanç gibi olumlu yönleri vardı. Vardı ama, çoğunun cin kesildiği gününde bir garip yabancı kalıvermişti. Sayısız kere aptal yerine kondu. Farkındaydı bunun. Her ne hikmetse her seferi kendi kazancıyla sonuçlandı. Hep aynı düşünceler geçerdi aklından:''Ben bir aciz kulum. Her ne olursa Hakk'a çıkar yolum. Hayrını bilirim, her şeyde bir kerametini bulurum.''....

    Sali, böylesine temiz yürekli bir adamdı. Sanki yanlışlıkla bu dünyaya gelmişti. Bir keresinde kendi de şaştı kaldı. Kurumuş,limon fidanını hatırladı. Herkes alay etmişti, hiç o tutar mı diye, kurumuş diye. İçten razılığı ile, kimseye kulak asmadı. Dikti bahçesine. Ve o fidan, kısa sürede öyle bir tuttu, öyle bir yeşerdi ki tek gülen kendi oldu o an....Yaşamın mucizesine, iyiliğin gücüne, yaratıcısına hep gönülden inandı, gönülden bağlandı. Reyhan ise gerçekleşen en büyük rüyasıydı. Bir zamanlar, sokak köşelerinde oyalanıp, uzaktan da olsa bir kere görür müyüm diye saatlerce beklediği bir mucize. Evlendiklerinde bile bir süre inanamamıştı bu gerçeğe. Hiç belli etmese de ilk evlilik günlerinde, arada bir uyanıp yanında mı diye Reyhan'a  bakmıştı, uyanınca elinden uçuverecek gibi. Yanında sakin nefes alıp verişini duyduğunda da gerçekliğine tekrar tekrar inanmıştı. Kavuşmuştu ya ona artık, dünya yıkılsa umrunda olmazdı. Kendini dev gibi bir adam hissetmişti. Her ne olursa metanetle karşı koyacak, çabalayacak güçte kocaman bir adam olmuştu. Oğlu dünyaya gelince de bu duyguları katlanarak çoğaldı. Öyle çok seviyordu ki onları, her acıya katlanırdı, her zorluğu çekerdi. Kendi dünyası bu kadar kalmıştı anne ve babasını kaybettikten sonra. Geri kalan dünya ise kendini hiç mi hiç ilgilendirmiyordu....

    O gün işine giderken, yüreğinde anlam veremediği bir sevinç vardı,telaş vardı. Pır pır kanat çırpan ama, nedenini bilmediği değişik bir heyecan. Yerinde duramıyordu nedense. Bu hali diğer çalışanlarında dikkatini çekti. Hatta bazıları takıldı kendine, şaka yollu:

''-Sali! Cennetten haber mi geldi? Ne bu halin?!..''

''-Gelmiş herhal! Yolculuk ne zaman?''

Kimisi Sali'nin biraz tuhaf olduğunu düşünürdü. Saf bir adam, her şeye inanır diye düşünen biri:

''-Geldiler yine buna!....''dedi. Sali hiçbirini duymadı nedense. Yüzünde mutlu bir ifade kendi düşüncelerinde kaldı. Arada bir yerinden kalkıp dışarı baktı, birini bekler gibi. Her an bir şey olacak gibi.....Ve oldu da....Öğleye doğruydu. Komşularının yeni yetme oğlu Mehmet, telaşla daldı daireye:

''-Sali ağabey! Çabuk! Bebek geliyor!''

işte o zaman anladı Sali, içindeki sevincin hikmetini. Aslında daha zamanı vardı ama, demek ki elini çabuk tutmuştu kızı. Kızı??!!! Kendi de şaştı.....Yüreğinden gelen ses, kız demişti işte!...Yan masada oturan arkadaşı Sabri:

''-Haydi! Davran! Git evine, izinlisin! Biz idare ederiz!''

    Sali, eve nasıl gittiğini bilemedi. Yol uzadıkça uzadı....Kapıdan girdiği an bir bebek ağlaması işitti. Olmuştu!....Ortalığı inleten bu ses, ikinci defa baba olduğunu müjdeliyordu. Olduğu yerde dondu kaldı. Ne edeceğini bilemedi, eli ayağı boşandı. Değişmeyen tek şey, mutluluğunu etrafa saçan yüzündeki gülümsemeydi. İçeri girmek için davrandı ama, komşu kadın,biraz beklemesini söyledi. Bahçede bir an çöktü kaldı. Ali'nin sesi ile kendine geldi:

''-Baba! Bir kız kardeşim oldu. Artık ağabey oldum! Büyüdüm değil mi?''

''-Büyüdün oğlum! Artık kardeşine sahip çıkarsın.''diye bir şeyler söylemeye çalıştı. Kendi söylediklerine kendi güldü. Kapıdan gel diye işaret eden kadını görünce kalktı yerinden, ürkek adımlarla içeri girdi. Reyhan, yer yatağında yorgun yatıyor. Yanında da minik bir şey:kızı!....Yaklaştı, bebeğe bakarken gözleri dolu dolu oldu. Yüce yaratan bunu da kısmet etmişti kendine....Yuvarlak yüzlü, kırmızı,  tombiş yanaklı, beyaz tenli, güzel mi güzel bir kız bebek....Birkaç dakika öyle baktı durdu, sonra Reyhan'a döndü, izni olur mu diye sordu:

''-Anamın adını verelim mi? Rızan var mı?''

Reyhan, hafifçe gülümsedi:

''-Çok iyi olur.....''dedi güçsüzce. Sali sevindi, her şeyin gönül birliği ile olması en güzeliydi. İncitmekten korkarak,minik kızını kucağına aldı. Kulağına önce ezan okudu sonra da üç defa:

''-Senin adın Ayşe!''diye söyledi......

Ayşe, dünyadan habersiz, uyumakta....Tekrar şefkat ile Reyhan'ın kucağına verdi onu.

    Ailesi tamam olmuştu artık....Sevinçle karısına, kızına, oğluna baktı. Gönülden dua etti:

''-Şükürler olsun! Daha ne isterim ki?!!!''


SEVMEK ÇOK ZOR (1) (RUMELİ  YÜREĞİM)(TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin