Bölüm 59

2.2K 42 0
                                    

     Reyhan ve Sali, Bursa'yı o kadar çok sevdiler ki en büyük hayalleri bir gün buraya yerleşmek oldu. Minik, şirin kasabalarına o kadar çok benziyordu ki!....Yeşillikler  içinde, kendilerini bekleyen bir cennetti burası ama, bunun gerçekleşmesi için çok uzun yılların geçmesi gerekiyordu....Çok kısa bir mola gibi geldi onlara, orada kaldıkları birkaç hafta....Yüreklerinde yer eden, doyulmaz güzellikte, tam istedikleri gibi....

    Şehrin güzelliği dışında, hiçbir şeyi hatırlamak istemedi Reyhan....Özellikle kendilerine gösterilen mesafeli davranışlar!....Ev ev üstüne olmaz diyen, pek doğru söylemiş. Yönlerini çizmek için kalmak zorunda oldukları birkaç hafta çok zor geçti....Sığıntı gibi, hissettiler. Soğuk, hem de çok soğuk....Kendi insanımız diye içleri rahat geldikleri bu yerde, umduklarını bulamadılar. Sali durmadan, araştırmaktaydı seçenekleri.....Acele ile, kendilerine en uygun yeri belirlemeye çalışıyordu....

      Devlet, çok sayıda gelen göçmene, belli şehirlerde yerleşme imkanı sağlamıştı. Onlara, evler verilecek, iş imkanı sağlanacaktı. Sali, daha ertesi gün, erkenden, gerekli kurumlara gidip muameleleri tamamlamak için koşturmaya başlamıştı. On gün kadar süren bir koşturmanın ardından resmi işlemleri tamamlamıştı. Geriye kalan tek şey, nereyi seçecekleriydi artık. Buna tek başına karar veremezdi ama, ortak nokta her yerin yabancısı olmalarıydı....Anası, babası ve eşi ile uzun uzun düşündükten sonra, Ege'de belirlenen iki il için karar kıldılar. Artık hangisi olursa!....Haklarında hayırlı olanı dilediler. Bekleme bir iki hafta sürdü. Bu arada, kendilerini rahatsız eden mesafe ve soğuk arttıkça arttı....

    Ve bir gün, Sali sevinçle, elinde bir kağıt parçasını sallaya sallaya geldi. Sonunda belli olmuştu, gidecekleri yer. Ailesine mutlu haberi ulaştırdığında hissettiği, çok uğraşan insanların emeğinin karşılığını almasının coşkusuydu. Şu hayatta en kötü şey, bir başkasına muhtaç olmaktı. Ezilmek, boyun bükmek, yapısına öyle aykırıydı ki genç adamın!....Bugüne dek tuttuğunu koparmıştı kendi deyimiyle ve bundan sonra da öyle olacaktı....Ağzından ilk çıkan cümle:

''-Yarın erkenden yola çıkıyoruz. Kendi evimize gidiyoruz!....''oldu ama, gördü ki anası sessiz sessiz ağlamakta, babası içli. İçi acıdı  hallerine, teselli etmekten geri durmadı:

''-Güzel anam! Bilemedim bu yaşların sebebini ama, dilerim ki mutluluktandır. Yine kendi evin olacak. Yine beraber yaşayacağız. Üzme beni!''

Ayşe:

''-Hayırlı evladım!''dedi, gerisini getiremedi. Ama, Sali anladı bakışlarından, daha neler neler dediğini, sustu. Babası da aynı suskunluğa sığınmış, beklemekte....

    Nermin, Ayşe'den iki yaş küçüktü. Sali'nin tek teyzesi. Ablasına, sebebsiz şekilde hep uzaktı. Bunun hikmeti asla anlaşılmadı. İki kardeşin arasında ne olup bittiğini bilen yoktu. Ayşe ne kadar yaklaştıysa da kardeşi hep itti onu. Bursa'ya geldiklerinde de değişen bir şey olmadı. Akraba değil de bir yabancı misali yaşandı, sayılı günler. Zorunluluk yüzünden orada bulunmaları, her gün ayrı bir sorun oldu. En acı hallerden biri, kendi canınızdan birinin yabancı olmasıdır karşınızda. Aslında Ayşe'nin yaşadığı en büyük sıkıntı bu oldu. Kimselere diyemedi. Öz kardeşinin kendini istememesini. Büyük acıyı içine gömmeye çalıştı ama, o kadar belliydi ki!....

    Sabah ezanı ile hazırlıklara başladılar. Fazla eşyalarının olmaması, işlerini kolaylaştırdı. Yine buldukları bir at arabasına yüklendi her bir şey. Sıra vedalaşmaya, helalleşmeye geldi. Dünya bu!...Kim öle, kim kala!....Bir daha görüşebilirler mi bilinmez.....Bu düşünceler ile Ayşe, bakındı ama, Nermin'i göremedi. Sanki buhar olup uçmuştu. Kardeşi yoktu, ağlamayı bile beğenemedi....Omuzları düşmüş, döndü, arabaya bindi....Küçük kafile yola çıktı tekrar.....

     Ağır aksak, bozuk, toprak yolda gidiyordu araba. Herkes susmuş, yolun sonunu beklemekte....Yanlarından gelip geçen manzara sadece içlerine ferahlık verdi. Bakındılar, bir süre oyalandılar. Derken, uzaktan, tren istasyonun kararmaya başlamış binası göründü. Reyhan, Ali'ye daha sıkı sarıldı. Kocasına sokuldu, kötülüklerden korunmak ister gibi. Gürültünün eksilmediği bir kalabalığa karıştılar. Boş gördükleri, eski, ahşap bir banka yerleştiler. Denkleri de yanlarında. Bir yerin yabancısı olmak çok zor. Yol yordam bilmemek de......Sali yine ailesini birbirine emanet etti ve biletlerini almaya gitti. Sora sora, gişenin yerini buldu. Ağır hareketli, her halinden yorgunluk damlayan, yaşlı memura,çekinerek sordu:

''-Biletleri buradan mı alacağız?''

Memur, sanki, cevap versem mi diye bir süre düşündükten sonra:

''-Evet.''dedi. Tek kelime bile zor söylenmişti sanki.

Sali:

''-Bir tane oğlum var, altı yaşında. Ona da bilet almak gerekir mi?''

''-Hayır.''

''-İyi öyleyse, çocuğun dışında dört bilet gerek.''

''-Neresi için dört bilet?''derken, ters ters bakmıştı kendine.

Çekinerek söyledi, memura. Kendini çok kaba hissetti o an. Sonra da kendi kendine düşündü. Günlerdir yolda olmak, sonra hiç rahat olmayan bir yerde birkaç hafta kalmak, sersemletmişti kendini. Kolay değildi. Son bir soru yöneltmek için memura, baktı ve :

''-Saat kaçta hareket edecek?''

''Senin okuman var mı?''

''-Var.''

''-Aldığın bilette yazıyor. oku!''

Sali, çok büyük kabahat işlemiş gibi, hiç konuşmadı. Biletlere baka baka uzaklaştı gişeden. Oldukça yorgun, biraz da canı sıkkın geriye döndü. Reyhan'ın yanına oturdu. Bir süre öylece kaldı. Karısı:

''-Aldın mı biletleri?''

''-Aldım.''dedi adam ve ona uzattı elindeki kağıt parçalarını. Kadın, bir süre inceledi:

''-Offf! Daha çok var! Akşam yedide!''

Sali:

''-Bilet alırken gördüm. İleride bir kahve var. Oraya gidelim, hem karnımızı da doyururuz.''

''-Çok iyi düşündün. Gidelim!''dedi Reyhan ama, ondaki tatsızlığı fark etti. Her zaman yaptığı gibi sorgulamadı. Hepsi zor günler geçirmişti. Yorgundular....Sali önde, diğerleri ardında, istasyonun arka tarafına ilerlediler. Az ileride, tahta masalar ve iskemleler  göründü. İçerisi kalabalıktı. Sali,ortada hizmet eden, gençten çocuğa bir şeyler dedi. Çırak, masalardan birini, kalabalıktan uzak, bir kenara çekti. Tren gelene kadar, burada bekleyeceklerdi. Çay söylediler. Sali gitti, çıtır çıtır simitlerden aldı,  geldi. Ali, durmadan ortada gezinmekte. Bu değişik yer hoşuna gitmişti. Galiba aralarında tek mutlu oydu....Ayşe:

''-Sali! Biz yarın ne zaman orada oluruz?''

''-Ben de bilmiyorum. Sorarız bir bilene.''dedi, Salih.

''-Vardığımızda hemen evimiz olacak mı?''

''-Bilmiyorum anne! Dua et de ortada kalmayalım. Zaten yeterince oradan oraya süründük durduk.''

Reyhan:

''-iyi olacak! Tasa etmeyin artık! Başka çaremiz mi vardı?!''

Sali, karısına sarıldı.Ayşe ile kocası, birbirine sokulmuş, destek alır gibi....Ali,az ötelerinde, elinde bir uzun dal parçası ile atçılık oynamakta....Beklemekten ve her şeyin iyi olmasını dilemekten başka bir şey gelmiyordu ellerinden.....


SEVMEK ÇOK ZOR (1) (RUMELİ  YÜREĞİM)(TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now