Bölüm 27

2.4K 56 8
                                    

      Aklının almadığı, birinin bu kadar çabuk nasıl değiştiğiydi. Daha dün gece, sevgi sözcükleri fısıldayan, kendisine deli gibi aşık sandığı adam, sabah tamamen yabancı biri oluvermişti. Bir türlü inanası gelmiyordu. Onu haklı çıkaracak hiçbir şey bulamadı. Kızmak henüz elinden gelmiyordu. Asıl öfkesi kendineydi. Bir yalana inanıp da tüm düzenini bozmuş muydu? Hayır! Cemal, yalan söylemez. Bilmediği bir açıklama, mutlaka vardır. Kırıcı olmadan beklemeyi denedi de yapamadı. İçinde, tam orta yerinde bir uçurum  peyda oldu. Kafası durdu sanki. bir türlü mantıklı düşünemiyor. Hep sevgi yanı ağır basıyor. Dillendiremediği bir acı geldi yüreğine oturdu.

    Acaba, kendinde beğenmediği bir hal mi vardı da uzaklaşmıştı adam? Farkında olmadan ters bir laf mı etmişti? Düşündü düşündü bulamadı Penka. Oysa dün gece kollarında ne kadar da mutluydu!...Temiz yanıyla inanmıştı Cemal'e, içtenliğine, sıcaklığına....Ne yani!. Bunların hepsi, sahte olabilir miydi? Sadece, güzel ve zevkli birkaç saat için bunları yapmış mıydı adam? Bir türlü inanamadı. Genç kadın, sevmişti gerçekten. Kendini alamamış akıp gitmişti tüm benliği ile. Doğru ve iyi dediği şey, tam tersi mi yoksa?!..Adeta kendi kendine kavga ediyordu ama, ilginç olan ise hala adama toz konduramaması. O kadar mükemmeldi ki gözünde!....Asla kötülükleri barındıramaz. Sevmişti, yaşadıklarını dinlerken gerçekten üzülmüştü. Şefkat ile sarıp sarmalamak istemişti içinden ve kesinlikle iyi bir adam kararına varmıştı. Her şeyi ile teslim olmuştu. Şimdi ise yanılmış olmaktan çok korkuyordu. Tüm kalbi ile, bu olmasın, diye dua etti. Elinin tersi ile kötü düşünceleri kovaladı. Yapmazdı. Hain ,kaypak biri değildi çünkü. Artık bir olmuşlardı ve doğal olarak yaşamları da birleşmişti.

    Cemal, yıkanmış, giyinmiş, yol hazırlığında. Sanki kendinin varlığından habersiz, tek başına gibi. Birden kopmuş gitmiş, başka bir dünyada. Dayanamadı:

''-Cemal! Beni de götüreceksin değil mi?''

Adam, hiç cevap vermedi önce, oturdu kaldı. Durgun, anlamsız gözlerle kıza baktı. O bakışlarda genç kadına dair hiçbir ışık yoktu. Boş bakışlar. Bir açıklama yapması gerektiğinin farkındaydı adam ama ,ne diyeceğini bilmez .Güçlükle ağzı açıldı:

''-Penka! Seni götüremem.''

İlk şaşkınlığa bulaşan kadın:

''-Ne diyorsun? Birbirimizin olduk. Böyle dönüp arkanı gidecek misin?''

''-Gitmem gerek. Seninle çok güzel şeyler yaşadım, beraber özel anlar paylaştık ama.....''

''-Bu kadar basit ha!....Aması ne?''

''-Aması, hepsi bu. Ötesi yok! Benim ne olacağım daha belli değil.''

''-Ağabeyine gidiyorsun, beraber gidelim, yeni bir düzen kuralım''

''-Bunlar kolay değil. Seni bir maceraya atamam. En doğrusu, senin burada kalman....''

Penka, işin sırrına burada vakıf oldu. Gerçek, tüm çirkinliği ile karşısında duruyordu. Birkaç gündür yaşadığı, duyduğu, sandığı her şey yalan....Kırıldı, döküldü, bin parçaya bölündü. Anlamıyordu bir türlü, bir insan başka bir insana neden böyle kötülük eder ki!....Tıslar gibi sordu:

''-Neden?''

''-Çok güzelsin. Kendime hakim olamadım. Aklım gitti sanki. İlerisini düşünmeden, sadece o anı yaşadım.''

''-Peki, şimdi ne olacak?''

''-İkimiz de kendi yolumuzda devam edeceğiz....''

''-Allah kahretsin seni!''diye bağırırken aslında, şimdi ben ne yapacağım diyordu genç kadın. Ağlamayı beğenemedi. Son bir kere,a dama baktı, kapıyı çarpıp gitti. Aslında nereye gittiğini kendi de bilmiyordu. İçeride tuttuğu göz yaşları artık söz dinlemiyor, akıp gidiyor. Ani bir çarpışla durdu. Birden Boris'i fark etti. Adam:

''-Ne oldu?''diye sorarken korkunun en tehlikeli halini yaşıyordu. Yoksa ürktüğü,  başına mı gelmişti. Kadın, bir türlü konuşmuyor, tek yapabildiği ağlamak....

''-Kendine gel artık! Anlat ne oldu?!''derken, duyacaklarından tedirgin ama ısrarlı. Her şeyi bilmek istiyor. Bir yanı öfke, bir yanı üzüntü de ağır yanı çaresizlik....O kadar sevdiği kadını, kötülerden, kötülüklerden koruyamadığını anlamakta derinden derine.....Baktı hala sessizlik. Kendine öfkelendi en çok, neden ağırlığını koymamıştı, neden zayıf kalmıştı sanki?!..Penka'nın yanına çöktü, acizliğine lanetler yağdırdı. Hiç konuşmadan, ağlamasının tükenmesini bekledi. Oysa, tükenen kendisi oldu genç adamın....

    Sonsuz gibi gelen bekleyişin sonunda, kadın kararlı, kızarmış, yaşlı gözlerini sildi:

''-Bugüne dek senden bir şey saklamadım, hiç yalan da demedim. Şimdi de aynısını yapacağım. ''Boris ta derinlerde hissetti kırıklığı da dinledi, sadece dinledi.

Penka:

''-Ben büyük bir hata ettim. Yanıldım, kandım....Ne dersen de, gıkım çıkmaz. Dün gece Cemal'in oldum. Biliyorum belki şimdi de sana yalan oldum ama, bil ki çok pişmanım.''

Ağlama sırası Boris'teydi şimdi. Bedeni hiç bu kadar ağır gelmemişti kendine. Gerçek anlamda çöktü kaldı. Kadın, hatası ile ezilmiş, adam güzelliğini kaybetmiş ,dağılmış. İki heykel gibi, kımıltısız durdular nice zaman....Penka'nın yüzü yerde, az çok ne olacağını biliyor halde hükmünü beklemekte....Neden sonra, Boris yerinden doğruldu, tek laf etmeden yürüdü gitti....

    Genç kadın, yapayalnız kendinle. Eve dönmeyi düşündü. Cemal,çoktan gitmiştir....Ağır adımlarla yola koyuldu....İçeri girdiğinde tahmininde yanılmadığını gördü. Gitmişti adam. Hiç değeri olmayan bir nesne gibi kendini bırakıp gitmişti. Onun yatağına çöktü, sarsıla sarsıla ağlamaya devam etti. Maika, olanlardan habersiz, köşesinde yine uyuklamakta....Bir an keşke, ben de hatırlamasam, her şeyden habersiz olsam diye düşündü....Anlatılmaz bir işkencenin eline düşmüştü....Yaşadığı yalan ayrı, Boris'e yaptığı ayrı....Dört bir yandan boğazına sarılmakta....

     Yorgun düşen genç kadın, olduğu yerde uyuyakaldı, bitkin....Yastıkta hala Cemal'in kokusu....Bahardaki ilk sıcağa kanıp açan ağaçlar gibi yaşadı dramını. İlk sıcağa aldandı da dondu kaldı, çiçeğe durmuşken....Gayri ne olacağını kendi de bilmiyor. Akıntıya salmış kendini gitmekte....Pencereden yüzüne gelen güneşi  ışığı ile gözlerini açtı. Tadı tuzu kaybolmuş. Artık sürüklenerek, mecburen yaşayacağı bir hayatı olmuştu. Yaralı, incinmiş. Gittiği yere kadar kendini götürecek....Bir tıkırtı duyup kapıyı açınca karşısında Boris'i gördü, inanamadı. Sinirini alamadı, daha söyleyecekleri var, diye geçirdi aklından. Ama, adamın yüzü sakin, ağlamakla gülmek arası, bakmakta....

Boris:

''-İçeri girebilir miyim?''

''-Gel ama Maika'ya bir şey belli etme, üzülmesin.''

Adam peki anlamında başını eğdi ve içeri geçti. Karşılıklı, oturdular az....Sanki ikisi de konuşmayı unutmuş. Nihayet Boris:

''-Penka, benim de hatam oldu. Çok düşündüm dün gece. Pek konuşmayı beceremem bilirsin. Seni,çok seviyorum. Vazgeçemem. Benimle evlen, her şeyi olmamış sayalım. Eskisi gibi mutlu olalım....''

   Kadın düşte sandı kendini, uyanınca geçecek....Boris'in sarılan kollarında gerçekliğine inandı sevginin....Ağlamaya başladı tekrardan ama, bu sefer sevinçten. Sadece masallarda olur sandığı sihrin kendini de sardığına inandı....


SEVMEK ÇOK ZOR (1) (RUMELİ  YÜREĞİM)(TAMAMLANDI)Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt