Bölüm 44

2.4K 44 9
                                    

           ''Bir ince sızı ise geriye kalan,                                                                                                                  ''Yaşadığın da yaşayacağın da yalan....''

    Aşk, ince, narin, gönül okşayan bir haldir. Bazen kırılgan, bazen umutsuz, bazen de yalandır....Kimi vakitte çok güçlü ve dirençli. Bir o kadar da inatçı. Bulmak zor, kaybetmek çok kolaydır. Yürek denen sarayda barınır da her yürek saray olmaz....Her insan oraya giremez, giren de çoğu kez çıkamaz. Böyle  de anlaşılmazdır. Sıklıkla da tek yönlü yaşanır. Bir seven olur bir de seven gibi....Birindeki aşksa, diğerindeki yalandır...Doğruyu göremeyen gönül kapılır gider de hakikati gördüğünde geç kalınmıştır gayrı....Yaşam çizginize öyle bir çentik atar ki ömür  boyu izi kalır. Sancısı sürer gider....Zaman geçip gider kuşkusuz ama, geriye dönüşler hep tekrarlanır....

    Reyhan, kardeşinin anlattıklarından sonra daha bir dalgın oldu. Yanlışı görüyor da durduramıyor. Çaresiz. Anlatılacak bir konu da değil. Herkesin kendince çekip götüreceği çok farlı uç noktalar var. Duyulursa daha çok kişi, daha fazla  üzülür. En büyük korkusu, bir hal yolu bulana kadar, kardeşinin bir hata yapmasıydı. Eğer duygularına kapılıp da hareket ederse, bunu, kesinlikle yapacaktı. Bir şeyler bulup Nesrin'i oradan uzaklaştırmalıydı ama, ne? Ne yapabilirdi?...Uykuları bile kaçmıştı. Gergin, huzursuz biri olmuştu adeta.

     Elindeki leğeni, yere atar gibi bıraktı. Çamaşırları sermeye başladı ipe. Aklı hep meşgul....Ali de hemen yetişti ardından. Artık yürümeye başlamıştı ve ele avuca sığmaz olmuştu. Kapıyı açık görünce, kendini bahçeye atmıştı yine. Reyhan:

''-Aliii! Gel oğlum! Bana yardı et!''dedi ve kendine paytak paytak yaklaşmasını gülerek seyretti:

''-Aferin oğluma! Al bakalım bunları, bana birer birer ver!''diyerek eline iki mandal tutuşturdu. Ali bayıldı bu işe. Sanki büyüdüğünün farkında.  Ağzından bir türlü tamamı çıkmayan anne kelimesinin a'sını uzatıp kendince söylüyordu:

''-Aaaaaaa!''Her a sesinde bir mandal uzattı.Kadın:

''-Zeki oğlum benim!''dedi. Kısa bir süreliğine olsa da kardeşini unutmuş, çocuğunun şirinliğinde avuntuyu yaşamıştı....

''-Gelinim! Bugün pek bir güzel hava var. Anangile gidelim mi?''diyen kayınvalidesi,s anki kendine gökten inen bir yardımdı.

''-Çok iyi olur! Ali de gezmiş olur!''diye cevap verirken, içinden geçenler ayrı:

''-Bir gidelim bakalım, ne durumda Nesrin? Etrafı da kolaçan ederim. Pek iyi olacak bu.....''

Ayşe:

''-Sen Ali ile oyalan biraz, yemeği yapayım da çıkalım!''

''-Tamam ana! Sen nasıl istersen. Çamaşırı asıp bitireyim de oğlumu bir güzel giydireyim.''

''-Giydir tabii torunumu! Paşam o benim paşam!''

     Oğlu ile genç kadın, dünyanın en güzel işini yapar gibi, büyük bir ciddiyetle, çamaşırları asıp bitirdiler:

''-Oğlum yardım etmese, ben nasıl bitirirdim bunca işi?!'' derken Ali'yi kucağına aldı, öpmeye başladı. Yüzünü ve boynunu....Çocuk kıkırdadı, boynu öpüldüğünde anlaşılan gıdıklanıyordu.

''-Şimdi cicilerimizi giyelim, sonra da atta gidelim oğlumla.'' 

     Reyhan, eve girdi. Çabucak çocuğu giydirdi, sonra da kendisi giyindi. Kayınvalidesi geldiğinde ikisi de hazırdı.Ayşe:

SEVMEK ÇOK ZOR (1) (RUMELİ  YÜREĞİM)(TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now