Bölüm 54

2.2K 43 3
                                    

    Serpil, ikinci defa gözünü açtığında, çevresindeki insanları, bulanık olsa da algıladı. Umutsuzca, kısa bir süreliğine yine kapattı gözlerini. Kırpıştırmaya başladı sonra, net görmek için. Beş on dakika sonra, aydınlık kazandı her şey. Annesi ile kardeşini tanıdı ve sevindi. Demek ki haberleri olmuştu....Gül, ablasının kendine geldiğini görünce, hızla kapıya yöneldi ve rastladığı ilk hemşireyi çağırdı ve odaya geri döndü....

      Ablası, sakinleştiricinin etkisinden tam anlamı ile çıkamadığı için hala uyuşuktu. Konuşamıyordu bile. Anası baş ucunda sessiz sessiz ağlamakta....Hemşire acele ile geldi, genç kızın durumunu kontrol etti. Görünüşte her şey normal gibiydi. Gül'e:

''-Şimdilik her şey yolunda. Doktor akşam vizitesine çıktığında muayene edecek. Yalnız bırakmayın. Ve sakin kalmasına özen gösterin. Önceden yaşadığımızı anlattım. Aksi bir durum olursa zaten beni çağırırsınız.'' dedi, hemşire ve gitti....Üçü de ayrı ayrı çaresiz, kaldılar.  Gül, sandalyesini  yatağa iyice yaklaştırdı ve ablasının elinden tuttu sevgi ile, teselli eder gibi. O an yapabilecekleri tek şey, beklemekti. Geçen vaktin farkında değiller.

''-Anne!''diyen sesle irkildiler. Serpil, tek tük konuşmaya başlamıştı. Anası:

''-Yavrum! Güzel kızım!''derken ağlıyordu. Gül atıldı:

'-'Ablacığım! Şükür yaşıyorsun?''

Serpil:

''-Ne oldu bana?''

Gül:

''-Bir kaza geçirdin abla. Durumun çok ağırdı. Korktuk ama, Allah seni bize bağışladı....''

''-Ne kadar zaman geçti kazanın üzerinden?''

Bu sefer, annesinden cevap geldi:

''-Bir ay olacak neredeyse...''

''-Bir ay!...''diye sayıkladı Serpil....Ardından devam etti:

''-Neyim var? Çok uzun bir süre....''

Anası ile kardeşi suskun....İkisi de diğerinin konuşmasını bekler gibi duraklıyor. Anladı ki söylemeye çekindikleri bir şeyler var. üsteledi:

''-Susmayın! Gerçek neyse anlatın! Eninde sonunda öğreneceğim. Ha şimdi, ha birkaç gün sonra....''diye bağırırcasına söylendi ve bekledi diyeceklerini.....Çıt çıkmadı. Bunun üzerine, halinin daha vahim olduğunu düşündü. Gittikçe güçlenen sesi, tekrar duyuldu:

''-Konuşun! Sakat mı kaldım ya da ne bileyim daha kötüsü! Ölecek miyim?! Susmayın! Bir şeyler demekten korkmayın!''

İşte o sırada doktor göründü. Bu sefer, ondan bekledi yanıtları. Adam, durgun,gözlüğünü düzeltti, genzini temizledi ve:

''-Ölüm tehlikesi yok ama, güçlü olmalısınız şimdi. Kazanın bir kısım izleri kalacak. Ve bunlarla yaşamayı öğreneceksiniz.''deyince kız:

''-Nasıl izler?!'' diye bağırdı adeta....

Doktor kelimeleri tarta tarta:

''-Alnınızdan başlayıp yanağınıza doğru inen bir yara izi var. Zaman içinde azalabilir. Bir de.....''

''-Yüzümde iz! Aman Allahım! Bir de ne?! Zaten ölmüş kadar oldum....''

''-Sağ bacağınız.....''

''-Ne!!!!....''

''-Bacağınız hafif aksayacak, yani tam anlamı ile yere basmayacak.....''diye sözlerini tamamlayan doktor, suçlu kendisi gibi bakışlarını kaçırdı.....Serpil, tüm gücü çekilmiş gibi,atıldı gitti. Durduramadığı bir titreme vücudunu sarsmaya başladı. Dişleri kenetlendi....Ağzının kenarından salyalar sızmaya başladı, kanla karışık.....Gül korkudan, dondu kaldı. Doktor,hemen cebindeki kalemi alıp, kızın dişlerinin arasına yerleştirdi, zorla.....Hemşireler, Serpil'i tutmaya çalışırken, bir başkasının getirdiği sakinleştirici iğne çelik gibi gerilmiş koluna hızla yapıldı....Birkaç dakika sonra kız, eski hareketsizliğine döndü.....Gerçek söylenmişti. Belki de en zor aşamalardan birine geçilmişti.....Doktor, bir açıklama yapmadan, hızla gitti....

     Gül ile annesi, ne yapacaklarını bilmez, orada öylece kalıverdiler. Küçük kız çekine çekine sordu:

''-Hep böyle mi kalacak ablam?''

Hemşire:

''-Zamanla iyileşir, duruma alışır. Sizin sakin ve güçlü olmanız gerek.''

Anası sordu bu sefer de:

''-Kızım! Serpil ne kadar süre böyle uyur?''

''-Bu iğne, onu sabaha kadar sakin sakin uyutur. Biz yine kontrole geliriz. Üzülmeyin!''

''-Yine böyle kriz gelir mi?''

''-Yarından itibaren, rutin ilaçlara başlanır. O vakit iğne yapılmaz. İlaçlarını kullanır. Sabırlı olun. Sevginizi gösterin ona. Uyutmasaydık, kendisine zarar verecekti....Tam anlamı ile iyileşmesi için zamana ihtiyacı var....''dedi ve gitti.

                                                                            *******

     Akşam olmuştu. Işıklar birer birer yandı. Kasvetli hava daha da çoğaldı. Hastalıkların, acıların çoğaldığı saatlerdi bunlar....Ağrı, sızı geceyi sever nedense....Teselliye en çok ihtiyaç duyulan zamanlar....Ama, üçünde de acı derin. Kim kimi avutacak belirsiz....Gül, annesine:

''-Azıcık bahçeye çıkayım. Kendimi iyi hissetmiyorum. Ben dönünce de sen çıkarsın. Ablam yalnız kalmaz.''dedi. Kadın ,hiç ses çıkarmadan, tamam anlamında hafifçe başını salladı....Kız, yüreğindeki ağırlığı daha çok hissederek yerinden kalktı ve çıktı. Uzun koridoru yavaş adımlarla geçerken, nelerini gördü......Hepsinin ortak noktası, çektikleri acıydı....Karşıdan, yüksek,geniş çıkış kapısını görmek bile iyi geldi. Hızlandı....Bir an önce kendini dışarıya atmak istiyordu....Sonunda çıktı. Kocaman çam ağaçlarının altında, yürüdü,sessizce....Sıra sıra dizilmiş banklardan birine oturdu....Kafasından neler geçmedi ki!....

      Ne yapacaklardı şimdi? Elde yok,avuçta yok....Bu kazadan önce cılız da olsa bir umut vardı ki artık o da kaybolmuştu.....Kimden yardım isteyecekler?! Kız,sanki kendi düşüncelerinde boğuldu gitti....

''-İyi akşamlar! Serpil nasıl oldu?''diyen sesin sahibini görünce afalladı. Sonra:

''-Yoğun bakımdan çıktı, şimdi odasında ama iyi değil.''derken, İsmet Bey'den yardım diliyordu adeta. İsmet, kazaya oğlunun sebep olduğunu öğrendiği andan itibaren, maddi açıdan hep destek olmuştu ama, ilk gelişiydi hastaneye....Kız o yüzden şaşkın:

''-Keşke ziyaret saatinde gelseydiniz. Şimdi yanına kimseyi almazlar. Sadece refakatçiler bulunur.''

Adam, cebinden çıkardığı bir tomarı kızın eline tutuşturdu ve soğuk bir sesle:

''-Görmesem de olur. Sonra yine gelirim.''dedi ve duvar gibi yüz ifadesi ile gitti.

   Gül, ne olduğunu bilmez oturdu, kaldı....Nasıl yorumlasa bilemiyor, yaşadıklarını....Kısa bir süre öncesine kadar ablası için her şeyi yapmaya hazır bir adamdı, İsmet Bey.....Bu değişiklik neyin nesi bilemedi. Bu kadar kısa sürede, bu kadar keskin bir dönüş!....Oğlunu da nasıl ettiyse, şehir dışına göndermişti. Kendisinin de ilk ve kısa ziyareti az önce olmuştu. Yaşının küçüklüğüne rağmen anladı, bir daha yanlarına gelmeyeceklerini, uzak duracaklarını bildi, Gül.....Anlamaya başlamıştı artık, insan ve dünya denen şeyi.....Çoğu sıkıntılı, kötü durumlara gelemiyordu....Eğlence, menfaat, coşku oldu mu koşup yetişen çok!....Demek ki ablasını deliler gibi isteyen adam da onu aksak bir bacak ve yüzündeki iz ile kabul etmemişti.....Öfkelendi Gül, söylendi:

''-Seni kim ne yapsın?! Yetmişine varacaksın yakında! Paranla bile çekilmezsin!...''

Ağlamasını durduramadı. Ablasının sonuna, insanların vefasızlığına, çıkarcılığına ver yansın etti....Omzunda bir el hissedince, gözlerini acele ile sildi. Döndü ve Cemal'i gördü:

''-Senden başka arayanımız,soranımız yok!''Elinde buruşturduğu kağıtları gösterip:

''-Bunlarla her şeyin tamam olduğunu sanıyor bazıları....İsmet Bey buradaydı az önce. Bunları acele ile verdi, gitti. Ablamı görmek bile istemedi....''dedi ve ağlaması yeniden başladı....Cemal, edecek söz bulamadı.....Düşünse de aklına hiçbir şey gelmedi. Kızın yanına çöktü ve sadece:

''-Her şey düzelecek....''diyebildi ama, buna kendi de inanmadı aslında....

SEVMEK ÇOK ZOR (1) (RUMELİ  YÜREĞİM)(TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now