Bölüm 97

3K 44 9
                                    

    Yapılması gereken öyle çok iş vardı ki.....Hangisinden başlayayım diye düşünmek bile bana tatsızlık verdi o günün sabahında...Bir fincan kahvem elimde, oturup kaldım...Bu halimin kaynağı malum...İnsanlar...Tadımı kaçıran yüzleri ile yine karşıma dizilmişler, bekliyorlar...Artık çok iyi öğrenmiştim ki herkesi memnun etmek imkansız...Neden uğraşayım ki?!..Çoğu ne istediğinde kararsız...Doyumsuz, saçma, anlamsız, sonu gelmeyen beklentiler içinde debelenip duruyor...Ya ben? Beni soran yok! Suçlu galiba benim, böyle alıştırmışım onları...Ama işte buyurun! Bugün ben de bıkkın düştüm...

    Rastgele açtığım bir kanalda, sözde aşkı anlatan bir müzik klibi yine hiç bir anlam ifade etmeden sadece kendini duyuruyor...Yavan, gerçekten çok uzak...Dinlene dinlene kahvemi yudumluyorum...İçimde tarifi imkansız bir sıkıntı...Bugün bomboşum nedense...Tamamen nedensiz, diğer sabahların tersine hiçbir şey yapmama kararı alıyorum...Olduğum yerde bir kedi gibi uzun uzun gerindim, esnedim...Elimdeki fincanı sehpaya bıraktım, yumuşak kanepeye sırt üstü uzandım,gözlerimi kapadım...Düşünmeye koyuldum...

    Yıllar evvel, küçük bir kızken sabırsızlıkla büyük olmayı beklerdim...Her şey daha iyi olacak gibi gelirdi o vakitler...Büyüdükçe yaşamın lezzetinin kaçacağı aklımın ucundan bile geçmemişti...Ve bu oldu ama şimdi kendime gülüyorum...O büyülü zamanlar yok olup gitti. Düşler tamamen kayboldu. Rutine bağlanmış günler başladı...Çalışmak, çalışmak yine çalışmak ve insanları anlamaya uğraşmak...Offff! Çok sıkıcı!..Çocukluğun kaygıdan uzak günlerine hasretim...Yaşam da yaşayanlar da çoookkkk değişti....Eskisi gibi beklenti kıt, mutluluk bol değil...Sabrım yorgun, anlayışım az...Büyükannemi düşündüm nedensizce...Keşke eski günlerdeki gibi yanında olabilsem. Söylediği ve çoğunu o an anlayamadıklarımı dinlesem yine...O, onu bildiğim andan itibaren hep sakin, huzurlu, yumuşak....Keşke şu an dizlerine yatabilsem eskisi gibi...Saçlarımı okşasa, ben büyüyeceğim günü beklesem, düşler kursam...Arada hafifçe sesini duyuran o esintiyi hissetsek...Ağaçların çevrelediği o ufacık, masal evinde dünya derdinden uzak kalsak yine...

    Gözlerim kapalı bir yolculuğa çıktım...O gölgeli bahçeden geçtim, ahşap kapıyı usulca açtım, minik salonu iki adımda geçtim, onun odasına vardım, hiç konuşmadan diz çöktüm yanına...Durmadan dua fısıldayan dudakları ağırlaştı, bana baktı....Ben yine suskun başımı dizine yasladım, başladım dinlemeye....Mırıl mırıl, yumuşacık bir ses...Rahatladım, tüm tasamdan kurtuldum...Kendimi saçımı okşayan yumuşak dokunuşlarına bıraktım...Ve yeniden karşılıksız tadılan mutluluğu yaşadım...

    Uzaklardan gelen tiz bir ses rahatımı dağıtıverdi...Hiç istemeden gözlerimi açtım...Yine uzandığım yerdeyim...Telefonun sesiydi bu güzel rüyayı bitiren...Karar verdim açmamaya ama, ekranda anne yazısını görünce elim otomatikman uzandı...Açtım ve bir iki cümlede dondum kaldım...Görüşme kısa sürmüştü...Ne yapacağımı bilemeden öylece kaldım. Aklımda hep o bir iki cümle dönmekte şimdi durmadan:''Büyükannen vefat etmiş. Başımız sağ olsun!'' Yığıldım, tükendim...Zamanı mıydı şimdi!..Geçmişin sihirli alemi ile bugünü birbirine bağlayan mucizem artık yoktu! Sevmiş, sevilmiş ve en önemlisi hakiki sevmeyi bana öğretmiş...Ağlarken, çok yalnız kaldığımı hissettim...Ve neden sonra o sabahki tükenmişliğimin, sıkıntımın nedenini anladım....Masal kahramanım artık yoktu!...

      Önce telefon ile ulaşmayı denedim...Onu son bir kere görüp vedalaşmalıydım...Çok iyi biliyordum ki onun gibi insanlar artık kalmamıştı...Onların zamanı dolmuş, sonsuz sevgi de onlarla beraber tükenmişti...Ama ne acıdır ki kimseye ulaşamadım...Ertesi gün bana döndüklerinde,defnedildiğini öğrendim....Bu gereksiz acele neden?!...İşte bu yüzden ona veda edemedim...Hep olduğu gibi, şanssız ve bir başına sonsuza gitti...Yapabildiğim tek şey, ardından dualar okumak oldu....

      Küçük yaşımda ondan duyup da anlayamadığım her söz, artık bin bir anlama bürünmüştü. Düşündükçe neler bulmadım ki bana anlattıklarında!..Bunu kavradığımda daha büyük bir üzüntü ile kavruldu varlığım, daha bir hasret kaldım o güzel yüzlü kadına...Sevmiş, tertemiz kalmış ve asla vazgeçmemişti yüreğinin sesinden...Beyaz örtüsünün çevrelediği pespembe siması canlandı aklımda....Binlerce öpücük kondurdum alnına, yanaklarına ve o kocaman, direnmekten asla yılmayan yüreğine...O, benim kahramanımdı...Sevda savaşçımdı...Çoğunun bilmediği hakikati bana gösteren kılavuzumdu...Ve işte aniden, hafif bir dokunuş gibi bizi bırakıp gitmişti...Bense ondan dinlediğim her şeyi, sımsıkı belleğime çivilemiştim...

    Alışıldığı gibi hayatın akışı durmadan devam etti ama, ben bir karmaşada kaldım...Duyup da bellediğim gerçeklerin hiçbirini bulamadım...Ya tükenmişlerdi ya da dünya yeni bir dönüş kazanmıştı...İnsanlar da dönmeyi öğrenmişti ustaca...Gönlüne sağdık çok nadir...Kriterler çıkmış ortaya...Sevmenin şartı olur mu?!! Ölçüsü olur mu?!! Karşıma çıkan her yürek taklitinde bu saçmalığı gördüm sayısız...Bir süre direndim inatla...Elbet bir yerde yaşıyorlardır dedim. Ben varsam, benim gibiler de vardır diye avuttum kendimi...

    Evliliğimi de bu düşlerle kurmuştum da çabucak yıkıldı, altında kaldım...Dünya bir yangın yerine dönmüştü...Acımasız, vefasız, sevgisiz...Çıkar ile dopdolu...Kişiler insanlıktan çok uzaklaşmış...Hırs, çekememe, para, ten düşkünlüğü alıp başını gitmiş...Gariban sevda bunların arasında nasıl yaşasın ki!..O da çaresiz, terk etmiş insanlığı...Ve yaşamak kupkuru kalmış...Modern hayatın bunalımı gelmiş yerine...Yaşayan herkeste doyumsuzluk, huzursuzluk ve mutsuzluk...Kolayca vazgeçivermek gelmiş kalplere...Yürekler sağır, sözcükler çaresiz kalmış...

      Çocuk yaşımda dinleyip da anlayamadıklarımın sırrını bilmiştim ama, şimdi de bu garip yaşama yabancı kalmıştım...Bir tuhaf, geçmiş zaman yaratığı gibi hep öğrendiğim gerçeği aradım durdum...Yok!..Sevgiyim diye her gelende şehveti gördüm, daha bir nefret ettim bu yerden...Aklım hiç almadı, sevmek bu kadar mı zordu?..Değer bu kadar mı alçalmıştı? Gerçeği varken neden sahtesine sığınılmıştı? İnsan bu kadar zayıf mıydı? Her işin kolayına, hissetmenin de yalancısına dönülmüştü...Yalnızdım hem de hiç olmadığım kadar...

   Ve bir gerçeği gördüm. Ben de büyükannem gibi yalnız tüketecektim bana verilen günleri...Bu, aile laneti gibi bir şeye dönmüştü...O zaman daha iyi anladım onu, sevgisini ve yalnızlığını...Onursuz bir yaşam sürmektense hasret içinde kalmak daha iyiydi....İnanmadığım sevgiyi tanımadım...Benzerlerini de insan yerine koymadım...Ben  öğretildiği gibi sadece yüreğimin sesini dinledim ve sahte kalabalıklar içinde tek başıma kaldım...Tükenmek üzere olsa da inancım belki bir gün kendime rast gelirim...


SEVMEK ÇOK ZOR (1) (RUMELİ  YÜREĞİM)(TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now