Bölüm 84

2.2K 38 4
                                    

   Günler bir birinin aynı oldu .Görünen yaşam akıp gitti. Yaş ilerledi, doğan büyüdü ama, o hep aynı yerde takılı kaldı. Bildiğini tek renk belledi. Üzerine düşenleri de en iyi şekilde yapmaya çalıştı. En önemlisi, içinde olan biteni bir kendi bildi. Sustu ustaca. Çünkü sessizliğin, hiçliğin her şey olduğunu da çok iyi öğrendi.''Hiç'', çoğuna göre yokluktur, doğru ama, o yokluk aynı zamanda istenen her bir şeyi kapsar. Kişiye rahatlık verir, içinde özgürlüğünü getirir. İnsanların çok azı erişir. Bir bakıma, farklı bir huzurun kapısını açmış olur. Diğerleri davranışlarını, tercihlerini yargılayamaz. Sonra her yaşananın ardından kendini haklı çıkarma gereği de olmaz ki bu gereksiz yere yormaz kendini. Durmadan bir şeyleri açıklama zorunluluğu da ortadan kalkar. İç rahat, kafa rahat, sadece kendisi ile kalır...

      Dünya bilinen seyrine devam etti. Oğlunun ve kızının nasıl büyüdüğünü bile pek anlamadı. Kendince her günün belli bir rutini vardı. Sadece hiç düşünmeden  ayak uydurdu,süreç devam edip gitti. Eşi az buçuk bilse de çocukları onun genelde farklı bir alemde olmasının nedenini bir türlü anlayamadı. Üzerinde de pek durmadılar, gerçekte. Herkesin büyüsü değişik. Aynı evde ama her biri ayrı yerlerde bir aile oldu. Değişik bir yaşam tercihi fakat kimse şikayetçi değil bundan. Çocuklar artık gençliğe erişmişlerdi. Ve kendi başlarının çaresine bakabiliyorlardı. Bu nokta, ona daha geniş bir serbestlik getirdi. Kendi içinde yaşaması daha kolay ve daha uzun süreli oluyordu. Sekteye uğramadan, o çok sevdiği, büyüsünden kurtulamadığı on dört yaşı, her an en baştan tekrar tekrar en güçlü hali ile yaşıyordu. İlkin eşine alışmış, ısınmış hatta sevmişti ama onun bu hali anlaması ve kendince tepkileri, o muhabbeti tamamen yok etmişti içinde. Bir parça yaklaştığı gününden bir anda kopmuştu. Zafer, artık on dört yaşındı...

       Eşi ile anlaştıkları tek nokta, emeklilik sonrası yerleşecekleri yer oldu. İkisinin de biricik ortak hayali. Bunu gerçekleştirmelerine de çok az kalmıştı. O çok bilinen günlerin birinde, Sali:

''-Yarın sabah erkenden gitmeyi düşünüyorum. İstediğimiz gibi bir yer bulmaya çalışacağım.''dediğinde Reyhan, sadece başını sallayarak onay verdi. İkisinin de huzura, rahata ihtiyacı vardı. Sali ardından kendi suskunluğuna döndü, gitti. Yaşını almaya başlamış kadın, hep yaptığı üzere, oturduğu sedire yatar gibi uzandı ve gözlerini kapadı, daldı gitti. Kısa bir süre sonra önünden geçen kocasının farkında bile olmadı. Adam bahçeye çıktı. Alışmıştı artık bu hallere...

    Bahçede neredeyse her türlü meyve ağacını yetiştirmişti. Dut, incir, kiraz, nar, kayısı, vs.Seviyordu bu uğraşıyı .Şimdi bu çeşitli ağaçların gölgelerinin birbirine karıştığı bu bahçe, en iyi dinlence yeri olmuştu. Her ne kadar kendini kaptırıp uğraşsa da aklında daima keşkeleri yaşadı. O görüp de çok imrendiği eşler gibi olsalardı, sevgi ile anlaşsalardı, bu beraberken bile yaşadığı hiç bitmeyen yalnızlığı olmasaydı...Amannnn! der gibi kafasını salladı, hep olduğu gibi vazgeçmişti bu olmayacak düşten. Hortumu musluğa takıp,ağaçlarını sulamaya başladı. Kendince başka düşüncelere kapıldı. Yarın büyük bir gündü. Her ne kadar uzak olsalar da birbirlerinden  bundan sonraki yerleşecekleri yer konusunda düşünceleri  aynıydı. Sabah erkenden trene yetişeyim diye karar aldı kendince....

                                                                      ******

İki gün sonra döndü Sali. Şansı yaver gitmişti. Orada tanıştığı birkaç kişinin de epey yardımı ile geniş bir bahçe içinde şirin bir ev bulmuştu. Tıpkı yıllar önce yaşadıkları küçük kasabalarına benzeyen bir yer. Her yer yemyeşil, sulak,yakınında da bir değirmen. O dere, gençliğindeki kooperatifi hatırlatmıştı da bir an sanki ilk gençlik yıllarına dönüvermişti. Bir öğle sonrası sevinçle girdi bahçe kapısından. Gördüklerini ,onlar karşısında hissettiklerini karısı ile paylaşmak istedi sabırsızca. Reyhan her zamanki köşesinde, gözleri yine kapalı, sessiz...O da mutlu olacak diye heyecanla yanına oturdu:

''-Allah yardım etti. Tam istediğimiz gibi bir yer buldum. Hadi kalk! Sana anlatayım! Görünce çok beğeneceksin!''dedi ve onun tepkisini bekledi.

Reyhan, birkaç saniyenin ardından gözlerini açtı, ona baktı,kısaca:

''-Anlatsana...''dedi.

Sali daha çok heyecanlandı, belki bundan sonra aralarındaki duvar çöker de soğukluk biter diye düşününce daha coşku ile anlatmaya başladı:

''-Kocamaaaaan bir bahçe düşün. Ortasında iki göz, kiremit çatılı,beyaz bir ev. Bir sürü ağaç, hatta çilek yetişiyor bahçede. Evin yanında geniş havuz gibi bir açıklığın ortasında çeşmesi var. Suyu bol. Hatta az ilerimizde bir dere ve küçük bir değirmen var....''

Dere, değirmen, ağaç sözcükleri kadını aldı, onunla buluştukları kasabalarının dere kenarına götürdü. Elinde olmadan gülümsedi. Yüzüne gençliğinin pembe rengi geldi. Sali onu böyle görünce öyle sevindi ki!....Galiba istediği olacaktı...Devam etti:

''-Havası ilaç gibi..İki gün kaldım, gençleştim vallahi!..Birazını ödedim. Kalanının haftaya dedim sahibine. Sen tez elden eşyaları toplamaya başla!..Birkaç güne kalmaz, emekli ikramiyemizin tamamını verecekler. Hemen gideriz! Ömrümüzün son günlerini mutlu yaşarız!..''diye sözlerini tamamlayıp tekrar eşine dönünce,gülümsemesi yüzünde dondu kaldı. O kadar yoğun hissetti ki onu .Ağlamayı beğenemedi. Yine Cemal ile birlikteydi...Kıskandı ,öyle kıskandı ki yaş gözüne doldu, gözlerini yakan bir zehir oldu. O heyecanla fark etmediği, hala elinde sıkı sıkı tuttuğu küçük valizi, odanın karşı köşesine fırlattı öfke ile. Bahçeye attı kendini. Ona zarar vermek istemiyordu. Kırıcı olmamak için uzaklaştı. Sessizce ağlarken:

''-Seni çok seviyorum.....İlk günden bile çok....Neden beni ondan fazla sevemedin?!..Neden?..''diye söyleniyordu.

       Reyhan,mutluydu. Cemali, kooperatifi,yanındaki dereyi,gizli buluşmalarını, onun ilk öpücüğünü ve kokusunu gerçek gibi daha güçlü yaşıyordu yeniden...Gözleri kapalı, o tatlı tebessüm yüzünde...Öylesine hasret...Aradan geçen otuz yıl değilmiş de sanki bir iki günmüş gibi yakın ve taze...Kaç kere denediğini kendisi de bilmiyordu ama, defaların sonunda onu yine gönlünden çıkaramamıştı. Bazen bir hastalık, bazen bir nöbet misali hiç düşmemişti yakasından sevdası. Unutmak şöyle dursun, kendinden gayrı her şeyi unutturmuştu...Tek bedende dünyaya gelmişler gibi birbirlerinden kopmaları imkansız...Sık sık takıldığı sorular yine aklına geldi:''Acaba nerede yaşıyor?, evlendi mi?, çocukları var mı?.....''Cevaplarını yine kendi verdi:

''-Bir şey olsa hissederdim. Elbet bir şehirde yaşamakta. Hep yalnız kalacak değil ya!..Evlenmiştir mutlaka!...Çocukları da olmuştur...Tam otuz koca sene geçti...Elimden gelen bir şey yok ama, tek bir dileğim var...Uzaktan da olsa, ölmeden son bir kere görebilsem!...Acaba benim gibi,o günleri hatırlıyor mu? Arada sırada olsa da beni düşünüyor mu? Düşünür tabii!..Ben nasıl onu yüreğimde hissedip yaşatıyorsam ona da malum oluyordur...Allahım! Ne olur! Ölmeden,son bir kere olsun onu görmeyi bana nasip eyle!!..''

SEVMEK ÇOK ZOR (1) (RUMELİ  YÜREĞİM)(TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now