Bölüm 53

2.2K 47 4
                                    

    Götürecekleri birkaç parça eşyayı bahçenin ortasına dizmişlerdi. Her birinin içinden geçenler, sadece kendilerine ait ve farklı farklı....Ayşe ile kocası daha da üzgün....Çocuklukları, gençlikleri, evliliklerinin uzun uzun yılları hep bu toprakta yaşanmıştı....O yüzden daha anlamlı, daha vazgeçilmez....Geriye ne kadar kaldığı belli olmayan ömürlerinin sonunda, güçsüz ve zayıf, oldukça duygusallar....Vaktini doldurmuş yapraklar gibi dalından düştü, düşecek bir halde.....Savrulup gitmek üzereler gibi.....Her zorlukta, hep yaptıkları gibi, yine birbirlerinden güç almaktalar. Sanki birisine bir şey olsa, diğeri yaşayamayacak kadar aciz, beceriksiz....Oysa ikisi de biliyordu ki bu yaşadıkları ne çaresizlik ne de zayıflıktı. Sadece yorgun hissedilen yılların ardından, yeni bir değişikliğe güçlerinin kalmamasıydı. Neler görüp geçirmişlerdi!....Bu, neydi ki?!..Ama, kalıplaşmış ifade ile, ahir ömürlerine gelmişlerdi artık. Gençliğin coşkusu, gücü terk etmişti bedenlerini....

    Sali, umutluydu ve her şeyin yolunda gideceğinden emindi. En azından, kendi topraklarında, kendi geleceklerini yaşayacaklardı. Üzerlerinde başka bir kültürün, farklı bir inancın baskısı olmadan....Derin düşüncelere saplanmadan, bir gelecek hayali kurabileceklerdi....Elbette her şey bir çırpıda ve kolayca olmayacaktı....Bunun zaten bilincindeydiler....Sonuç, güzelse, hele Ali için iyi olacaksa, her sıkıntıya katlanmaya değerdi....Evvel Allah, sağlığı yerindeydi, çalışkandı....Karısına da, çocuğuna da ana, babasına da sahip çıkardı....Önce Allah'a, sonra kendine, dürüstlüğüne, azmine güveniyordu....

   Reyhan, cıvıl cıvıl, mutlu....Tek sıkıntısı, kendi ailesinin daha sonra gelecek olmasıydı. Bu yüzden üzülüyordu. Sanki onları bırakıp gidiyor gibi gelmişti bu yolculuk....Diğer yanı, tam tersi....Huzur ile yaşayacakları topraklara gideceği için neşeli ve umutlu....Orada kendilerini bekleyen akrabaları da vardı. Yardımcı olacaklardı kendilerine....Bir sonraki sefer, yakın denmişti. Anası, babası ve Nesrin de o zaman geleceklerdi. Fazla bir şey değil, sadece birkaç ay....Ve yine beraber olacaklardı. Hem o vakte kadar, kendileri bir düzen tuttururlardı da daha iyi olurdu....Evet! Canını sıkmasına gerek yoktu....

      Herkes kendi alemine dalmışken, Ali koşarak geldi. Yığılmış eşyaların üstüne tırmanmaya çalıştı, olmadı. Annesi hemen onu kenara çekti. Bir yandan da onun bu sevimli hareketlerine güldüler. Belki de hepsi içinden onun yerinde olmayı diledi. Hiçbir şeyden haberi yok .Düşüncesi, tasası yok. Çocuk olmak, en güzel şey.....

Ayşe:

''-Kızım! İyice baktın değil mi? Bir şey unutmayalım.''dedi cevabı Sali'den aldı:

''-Unutsak da bir şey olmaz anne! Tek masayı bırakmayalım. Zaten birkaç parça eşyayı da dikkat çekmesin diye yük ettik. Tek başına öbürü belli olurdu.''

''-Doğru. Akıl mı kaldı bende oğlum?!''

''-Üzülme anam! Hep iyi düşün, iyi olsun! Kim ister ki her şeyini bırakıp gitmeyi?!''

Ayşe, oğlunun tesellisine, susarak cevap verdi. Konuşsa ne olacak?! Anlamazdı ki!...Sali gibi genç değildiler. Belki, yolculuğun sonunu bile göremeyeceklerdi...Anlatamazdı, anlayamazdı.....Sustu, o yüzden....Hüzünlü ifadesi ile bekledi.

Sali:

''-Haydi! İstasyona gidelim! Az kaldı, treni orada bekleyelim!''deyince gördü ki anası ile babası çocuk gibi ağlamaktalar....İçi burkuldu, genç adamın....İnsanın doğup, büyüdüğü yerden istemeye istemeye ayrılması, oldukça güç bir iş....Anası, bakışlarını evinden ayıramıyor bir türlü, babasının da ondan farkı yok....Reyhan da onların üzüntüsüne ortak olmuş, bir kenarda sessizce gözlerini silmekte....Sali, anladı ki ağırlığını koyma vakti gelmiş:

''-Benim kıymetli anam, kıymetli babam, hadi artık gidelim! Elden gelen bir şey yok. Hadi, beni daha çok üzmeyin.....''Aslında yüreğinin kaç parçaya ayrıldığını kendi de bilmez. Vazgeçmiş kendinden, ana, babasının gailesine düşmüş ,adam.....Duydukları sesler ile toparlandılar. Birkaç parça eşyalarını ve kendilerini istasyona götürmesi için, bir at arabası çağırmıştı Sali. Şimdi, kapıda, kendilerini beklemekte....

    İlk önce,eşyaları yükledi. Sonra adam, anasına ve babasına yardım etti. En sona Reyhan kalmıştı. Onu da arabanın arka yanına yerleştirdi. Kendi ise, ön tarafa....Ayşe:

''-Komşularla vedalaşamadık!..''deyince, Sali güldü ve:

''-Üzülme anne! Neredeyse hepimiz aynı trende olacağız!''dedi. Ayşe bunu akıl edince güldü kendi kendine. Aklı, arada sırada kendine oyunlar etmeye başlamıştı. Unutuyor ya da çok eskiyi hatırlatıyor .....Araba usul usul, bozuk,toprak yolda ilerlemeye başladı. Her biri, dört bir yana doya doya bakmakta....Buraları bir daha göremeyeceklerini çok iyi bellemişlerdi....Bahçeler, şirin değirmen, sonu yok gibi akıp giden dere, minik evler, daracık sokaklar........Gerçek dedikleri bu yaşam, artık bir rüya gibi geride kalmıştı. Önceden gelecek diye düşündükleri ise gerçek olma yolunda.....Evler seyreldi, kasaba arkalarında kaldı. Çok uzakta, istasyonun taş binası, belli belirsiz kendini gösterdi. Henüz minicik görünüyordu. İlerledikçe, görüntü büyüdü, ayrıntılar belli oldu....

     Kalabalıktı istasyon....İnsanlar, eşyalar, bir birine karışmış....Herkeste aynı tarifsiz telaş....Yaşlılar, bir kenarda halsiz otururken, çocuklar ortada koşup durmaktalar...Tam anlamı ile ana baba günü, tren garı....Tanış olanlar, sohpete dalmışlar....Zamanı böylece çabucak geçirmek niyetindeler....Sali, kendilerine beklemek için uygun bir yer ararken, trenin kulakları rahatsız eden sesi duyuldu. İşte o an, bekleşen kalabalık hareketlendi....

      Genç adam, Ali'yi Reyhan'ın kucağına verdi ve:

''-Bir birimizi kaybetmeyelim! Beni takip edin!''diye tembih etti....İlk hücumun ardından, kısa bir dinginlik oldu. Sali, fırsat diye bunu fark edip:

''-Baba! Anamı ve Reyhan'ı alıp trene bin. Bak üzerinde 41 yazıyor. Boş hem de ..Çabuk! Ben de hemen gelirim, şu eşyaları alayım, yanınızdayım!''

Babası anlamıştı elini çabuk tutmanın gereğini. Hemen Ayşe'nin koluna girdi, Reyhan ile Ali'yi önüne kattı ve ilerledi. Tam binip kendilerine yer bulmuşlardı ki bir gürültü duydular. Vagonun boş olduğunu yeni fark eden bir grup insan, itişe kakışa içeri dalmıştı, bağıra çağıra....Şaşkın şaşkın bakındılar yeni gelenlere. Ve hallerine şükür ettiler. Az daha oyalansalar, yer bulmaları mümkün olmayacaktı....Reyhan, Sali için ayırdığı yere şimdilik oğlunu oturtmuştu ve kocasının gelmesini sabırsızlıkla bekliyordu....Gürültülü kalabalığa ne kadar baktıysa da onu göremedi. Bir terslik olmasın diye dua etmeye başladı içinden....Endişesi artmaya başlamıştı ki Sali birden karşısında belirdi. Şükür, diye geçirdi yüreğinden....Çocuğu kucağına aldı, kocasına yer açtı...Sali memnun:

''-Tamamdır! Bir engele takılmadan, eşyalarımız kontrolden geçti ve trene yüklendi...Artık geriye kalan şey, ara ara gidip benim bakmam....Göz kulak olmam....''deyince, hepsinin içi rahat etti....En azından,gittikleri yerde, parasız kalmayacaklardı....Arkalarına yaslandılar ve beklediler...Ali, babasının kucağına geçti; Reyhan eşine daha çok sokuldu; Ayşe kocasının elini tuttu, küçük bir çocuğu tehlikelerden korumak ister gibi....

    Uzun düdük seslerinin ardından, vagon inler gibi bir ses çıkararak, yavaşça hareket etti....Hızlandı.....Şimdi sadece raylardan gelen sesler duyuluyordu.....Hepsi, yine içlerine gömülmüş, ne olacağını beklemekte....

SEVMEK ÇOK ZOR (1) (RUMELİ  YÜREĞİM)(TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now