Bölüm 55

2.2K 43 9
                                    

    Son birkaç günün gerginliği, yola çıktıkları anda uçup, gitti. Bilinmeyen ama, güzel olduğuna inanılan bir geleceğe dolu dizgin gitmekteler. Rahatlayan beyin uyku ihtiyacını hatırlamıştı. Her biri, yerinde, dinlenme beklentisi içinde gözlerini kapadı. Trenin tıkırtıları ve sarsıntıları içinde kendilerinden geçtiler. Ali bile onlara uymuştu. Kıpır kıpır yerinde duramayan çocuk, babasının kucağında hiç huysuzluk etmeden, uykuya daldı....

     Hem heyecan hem de bilinmezlik tüm yolcularda benzer etki yapmıştı. Ayrılmadan önce yaşadıkları baskı had safhaya ulaşmıştı. O anın içinde anlamasalar da yormuştu akıllarını. Ve bunu çoğu şimdi anlamıştı. Geride kalan sıkıntı, yerini neşeye ve rahatlığa bıraktığı için huzur hakim olmuştu trene. Ama, yine Bulgar'ın ne yapacağı belli olmazdı. En güzeli, sınıra kadar temkinli davranmaktı....Bu yüzden, her biri sakin, kendi köşesinde beklemekte....

    Bu sessizliğin üzerinden ne kadar geçti bilinmez, yavaştan çocuk sesleri duyulmaya başlandı.İ şte! Hayat kaldığı yerden devam ediyordu, yine....Hemen ardından, yetişkinlerin konuşmaları....Sesler yavaş yavaş çoğaldı....Ali, önce hafifçe kımıldadı, sonra babasının kucağından yavaşça indi....Sali hala uyumakta....

    Çocuk, çocuğu sever ve bulur. Öyle de oldu. Ali, kendi yaşlarında birkaç arkadaş edindi, kısa sürede. Bir aşağı ,bir yukarı koşmaya başladılar....Keyifleri yerinde....Ve çok eğleniyorlar kendilerince....Arada bir çığlık atıp yine oyuna dalıyorlar....Sali, bu sesler ile uyandı. Kucağında oğlunu göremeyince telaşlandı önce. Az ötede oynadığını görünce de rahatladı....Hak verdi çocuğa. Yetişkin insan gibi, yol boyunca oturamazdı elbette....Kalktı, oğlunun yanına gitti. Kolundan tutup, Reyhan'ın  yanına götürdü, sevgi ile:

''-Oğlum burada dur! Annenin yanından ayrılma! Ben hemen dönerim.''derken, karısının uyandığını gördü. Ona:

''-Ali'ye göz kulak ol. Ben şöyle dolanıyor gibi yapıp, bizim eşyaları bir bakıp geleyim...''

 Reyhan:

''-Tamam. Git. Ben de yol için hazırladıklarımızdan çıkarayım biraz, çok acıktım...''

''-Ben de açım. Sen hazırla ben çabuk dönerim.''

Reyhan, önde duran sepeti aldı. Temiz dokumaya sarılmış yufkalardan birini açtı, içine peyniri döşeyip, katladı. Ali'nin eline tutuşturdu. Ama önce çocuğu yanına bir güzel oturttu. Sonra kaynanası ile kayınpederi içinde birer tane hazırladı. Onlar yerlerken, Sali  ile kendine de aynısından yaptı. Birkaç domates, biber ve haşlanmış yumurta çıkardı. Onları da ikram ettikten sonra kocasını bekledi. Fazla sürmedi, genç adam, döndü:

''-Her şey yolunda. Aynı yerleştirdiğimiz gibi duruyor her şey....Ver bakalım, benim yemeğimi de!...''dedi ve ağız tadı ile yemeğe girişti. İşte o ağız tadı, en basit gördüğümüz şeyi bile çok lezzetli hale getirir....

Ali, elindekini bitirmiş, camın kenarına dayanmış, gelip geçen manzaraya dalmıştı...İlk defa gördüğü şeylere ilgi ile bakmakta....Cıvıldama dönemini geçirmiş, basit şekli ile de konuşmaya başlamıştı çocuk. Bazen heyecanla bağırıyordu:

''-Baba! Baba! Bak!''diye....Minik parmağı ile gördüğünü işaret ederek....Yol böyle geçmeye devam etti. Baba, anne, dede diye durmadan konuşan çocuğu dinleyerek veya yaptıklarına gülerek...

     Karanlık çökmüş, konuşmalar yine azalmıştı. Reyhan, kocasına dönerek sordu:

''-Ne zaman sınıra varacağız?''

''-Yarın akşama doğru sanırım.''diye cevapladı. Kolay olmayacağını biliyordu ve bazen düşünürken detaya girdi mi çok karamsar olabiliyordu genç adam. Bunu, kimseye belli etmemekte çok başarılıydı. Yani! Her şeye sıfırdan başlamak kolay değildi....Yaşlanan babasının yerine tüm sorumluluk kendindeydi artık. Aile reisi olarak, moralleri yüksek tutmak, öncelikli göreviydi adamın....Aslında en çok kendini düşündüren konu anası ile babasıydı.....Bu göç gerçeğe dönmeden evvel, gayet dinç, kendilerine yetebilen insanlarken, iş ciddiye binince değişmişlerdi aniden. Yaşam karşısında kendilerini kapıp  koyuvermişlerdi.....Çocuğa dönmüşlerdi adeta.....Onları böyle görmek, ayrı bir üzüntü olmuştu Sali'ye....Yine de belli etmiyordu sıkıntısını. Koruyup kollamakta onları. Ana, baba bambaşka  değerli. Öyle görmüşlerdi büyüklerinden, öyle de yapıyorlardı....Reyhan'ın ihmal etmeden, onlarla ilgilenmesi de çok hoşuna gidiyordu adamın. Bu değerlere dayanarak, ailesine güveniyordu. Zorluklara direnme gücünün kaynağı da bu güvendi....Aile değerli ve kutsaldır....

                                                                                *******

    Akşam iyice çökünce, Ali tüm gün koşmanın verdiği yorgunluk ile gözlerini ovuşturmaya başladı. Belli ki uykuya yenilmek üzere....Bu sefer Ayşe aldı çocuğu kucağına. Kocası ile biraz yarenlik ettiler ona. Çocuk, sanki onlar görmemişler gibi, yaptığı her şeyi bir bir tekrar anlattı...O arada bir yerde de uyuyakaldı....Babaanne, Ali anlatırken, onun saçlarını okşuyordu ki bu, en sevdiği şeylerden biriydi çocuğun. Böyle oldu mu hemen gevşer, bakışları baygınlaşır, hemen uyurdu....Az önce de aynı şey yaşandı....Zaten yorgun olan Ali, bir de böyle okşanınca, anında gevşedi gitti....

Ayşe, çocuğu rahatsız etmemeye çalışarak oğluna:

''-Sali! Baktın mı bizim denklere?''

''-Baktım anne, için rahat olsun. Hepsi, bıraktığımız gibi duruyor.''

''-İyi iyi!..İyi akıl ettiniz babanla....''

''-Anne! Yerin kulağı var derler. Sonra kendi aramızda konuşuruz. Hadi sen de dinlen artık!...''

Ayşe çekine çekine:

''-Bir şey demem gerek. Artık tutamıyorum, iyice sıkıştım.''dedi. Sali anladı:

''-Sıkılma, gel seni götüreyim.''diyerek, annesini elinden tutup kaldırdı, beraberce gittiler. Bir zaman sonra döndüklerinde, Reyhan:

''-Beni de götür ayaktayken. Anam Ali'ye bakıyor nasıl olsa....''derken, Saliye değişik bir halde baktı mı yoksa adama mı öyle geldi bilinmez. Dar koridorda düşmeden yürümeye çalışırken Sali:

''-İlerideki küçük kapıyı gördün mü? İşte orası, kapıyı arkadan sürgüle. Burada bekliyorum.''dedi.

Reyhan, çekici bir bakış, ardından da davetkar bir gülüş attı kocasına:

''-Sıkıldıydım saatlerdir oturmaktan. Ondan bahane ettim bunu. Hava alacağımız bir yer yok mu?İçerisi çok boğucu....''

   Sali, dünden hazır, baş başa kalmaya.....O davetkar gülüşe, en tatlı tebessümü ile cevap verdi:

''-Aklıma ne geldi bak şimdi!''

''-Ne geldi?'' diyen kadın, durumu anlamadı ilk önce.

''-Şu bizim eşyalar diyorum.''

''-Eeeee! Ne olmuş onlara?''derken Reyhan, duruma hakim....

''-Gel bir gidip bakalım! Yerlerinde duruyorlar mı acep?!''

''-Doğrusu bakmak gerek. Hadi gidelim de bakalım!...''diyen kadın kıkırdadı sanki.....

Sali, bu taraftan diye yol gösterdi. Dar bir kapıdan yük kısmına geçtiler. Reyhan'dan sonra, başını uzatıp baktı geldikleri yana, biri var mı diye....Kimsecikler yok .Adam rahatladı....Karısını elinden tutup, büyük sandıkların oluşturduğu doğal setin ardına çekti....Genç kadının, hafiften gülüşleri duyuldu, En sonda derin derin alınıp verilen nefesler........



SEVMEK ÇOK ZOR (1) (RUMELİ  YÜREĞİM)(TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now