Bölüm 42

2.5K 46 11
                                    

    Serpil, evlerinin olduğu mahalleye yaklaştıkça, adımlarını yavaşlattı. Sevmiyordu, bu yoksul yeri. Haksızlığa uğramış gibi hissediyordu. Bu güzellikle böyle bir yerde yaşamak elbette başına gelmiş en büyük talihsizlikti. Kendinin yarısı kadar parlaklığa sahip olmayan nicesi, çok daha rahat yaşıyordu. Tiksinir gözlerle baktı gördüklerine. Daracık, çamurlu yollar. Yıkılacak gibi duran, derme çatma evler. Ara yerlerdeki, çöplüğü andıran izbe alanlar. Eski, yamalı elbiseler içinde, kapı önlerinde oynayan, cılız, hastalıklı çocuklar....Bacalardan, pis kokular yayarak, etrafa dağılan dumanlar....Paslanmış tenekelerden dışarıya taşmış çöpler....Ama burada yaşayan herkesin  yüreğinde, bir gün buradan kurtulacağım umudu var....Buluştukları tek ortak nokta....

     Bir an, yine takip ediliyor hissine kapıldı. Bakınca ardına, aynı zümrüt rengi gözleri gördü. Korksa da kısa sürdü tedirginliği. Evine yaklaşmıştı. Bir şeycik olmazdı .Çirkin yeşil rengi kapıyı  görünce uzaktan, daha güvende hissetti. Hiç sevmezdi, yeşilin bu tonunu. Nedense bugün eskisi kadar rahatsız etmedi kendini. Aslında ha var ha yok arası, içten içe çürümüş, alt tarafındaki boyaları dökülmüş, ayakta zorla duran, kapıya benzer bir şeydi bu. Yıkılmasından korkar gibi yavaşça açtı, hafiften bir tedirginlik ile içeri girdi. Gıcırdayan birkaç basamağı aynı özenle çıktı. Değişik bir koku burnuna çarptı. Midesi bulandı. Annesi yemek yapıyordu. Ne olduğunu anlayamadı. Sanki bozulmuş, ekşimsi, küfle karışık bir koku. Yüzünü ekşitti. Az daha ilerleyince, anasını gördü ocağın başında. Hep yaptığı şekilde didinip duruyordu. Vaktinden önce çökmüş; yetmemiş, üzerinde asırların yorgunluğu ile tükenmiş. En korktuğu, buydu. Yaşamının boş yere geçip gitmesi. Annesi gibi bir ömür sürmek....Bunun gibi bir viranede yaşlanmak....Göğsünde bir ağırlık hissetti. Bunu asla kabul edemezdi. Annesi, bir zaman sonra geldiğini fark etti:

''-Geç kaldın kızım! Neredeydin?''diye başlayınca, devamında hazır bekleyen sitemi anladı. Hiç cevap vermedi. Odasına yürüdü ama, annesi hala devam ediyordu:

''-Anaya, babaya saygı kalmamış! Cevap vermeye bile tenezzül etmiyor! Ördek, çıktığı yumurtayı beğenmemiş!''

Serpil, hızla girdiği odanın kapısını hemen örttü. Daha fazlasını duymak istemiyordu. Bıkmıştı her gün aynı yaşamaktan, aynı sözlerden. Bir çıkış yolu bulup, bu çemberi kırması gerek. Yoksa boğulup gidecek. Üzerindekileri çıkarıp, askıya geçirdi. Fazla kıyafeti olmadığı için, her elbisesini özenle kullanmalıydı. Paçavra diye adlandırdığı, ev giysilerini giyindi çabuk çabuk. Ve aynanın karşısına oturdu. Kendini mutlu eden hayallere daldı. Bu paçavraların içinde, Külkedisi olduğunu düşündü. Ne kadar eski olsalar da güzelliğine gölge düşüremiyorlardı. Parlayan yıldız misali göz kamaştırıcıydı. Yüzünü ve boynunu temizledi. Göz makyajını sildi. Saçlarını tarayıp, tepesinde topladı. Pencere kenarındaki, yatak görevi yapan somyaya oturdu. Yolda kendini ısrarla izleyen adamı düşündü. Kimdi acaba? Ve neden kendini gözlüyordu? Pis su birikintilerinde oynayan çocuklara daldı kaldı bir süre. Kendi çocukluğu da böyle geçmişti. Kısacası, yıllardır değişen hiçbir şey yoktu bu mahallede. Sanki insanların ömrünü tüketip bitiren bir törpü olmuştu bu sokaklar....

    Karşı kaldırımda, yine o genç adamı gördü. Şaşırdı. Kendini mi bekliyordu? Neden?...Hiç çekinmesi de yok. Baktığını gizlemeye bile gerek görmeden, aleni penceresine dikmiş gözünü, beklemekte....Sinirlendi, çiçekli, basma perdeyi hızla kapattı. Kendini sırt üstü yatağa fırlattı. Bir bu eksikti!...Kimdir?, Necidir?, belli değil. Günü gözden geçirmeye koyuldu kafasında. İsmet Bey'i düşündü ve çantasına sakladığı para aklına geldi. Annesi görmemeliydi. Açıklamasını yapamazdı. Hele, İsmet'ten aldığını duyarsa, evlenmeyi kabul ettiğini düşünüp üzerine daha fazla gelebilirdi. Aniden kalktı, küçük el çantasını aldı. İçindeki dört bin liraya okşar gibi dokundu. Sıcak ve güven verici. Nereye saklasam diye düşünürken, kapı hızla açıldı, olduğu yerde sıçradı Serpil. Kardeşi Gül'ü görünce rahat bir nefes aldı:

''-Sen miydin? Ödümü kopardın!''

''-Neden bu kadar korktun abla?''derken, yeşil banknotları gördü, heyecanla:

''-Bunları nereden buldun?''

''-Sus! Anneme duyuracaksın! Anlatırım sonra.''

Yürüdü, perdeyi araladı, baktı. Genç adam gitmişti. Gül:

''-Nereye baktın? Yine ne oldu?''

''-Bugün çarşıya çıktıydım, dönüşte bir adam takıldı peşime. Buraya kadar geldi. Karşı kaldırımda durdu, bekledi. Gitmiş. Kim acaba? Yakışıklıydı da hani.!''

''-Abla nasıl bir adam bu? Tarif etsene!''

''-Uzun boylu, kumral,yeşil gözlü...''diye anlatırken kardeşi lafını böldü:

''-Üzerinde siyah, biraz eskice bir takım elbise de var mıydı?''

Serpil şaşkın:

''-Sen nereden biliyorsun?''

''-Artist olayım derken, mahalleden haberin yok! Ortalık yıkılıyor! Şerif Ağabey'in kardeşi gelmiş. Kızlar, bayılmışlar adama. Adı Cemal. Vallahi yakışıklı. Film yıldızları gibi!''

Film yıldızı lafını duyan Serpil, birden yerinde dikildi. Kardeşine ciddi bir bakış attı ve:

''-Gül, şimdi anlatacaklarım ikimizin arasında kalacak. Sana güvenirim bu konuda ama, yine de dikkatli olmalıyız. İhtiyacım olan parayı buldum!''

''-Az önce elinde gördüm. Kimden aldın o kadar parayı? Yanlış bir şey yapmadın değil mi?''

''-Sus kız! O nasıl lakırtı! Tabii ki de yapmadım!''

''-Nereden buldun öyleyse?''

''-Bugün İsmet Bey'in bürosuna gittim. Ufak bir yalan uydurdum. Adamın zaten bana meyli var. Anam hasta dedim. Yardımınız gerek dedim. Hayır demedi. Hem zaten, bu miktar onun için nedir ki!?..''

''-Çok zengin. Keşke biraz genç olaydı!''

''-Ama değil. Babamdan bile yaşlı. Annem de tutturmuş evlen diye!''

''-Aslında rahat edersin diye söylemiştir.''

''-Rahat ederiz diye düzelteyim ben bu cümleyi. Ama hayatımı bir morukla geçiremem. Gencim, benim de arzularım var! Hakkımdan gelebilir mi sanıyorsun?!.''

Gül, kıkırdadı:

''-Aman abla! Ayıp!''

''-Ayıp falan değil. Gerçek! Neyse....Şu yarışmaya katılacağım ve eminim ben seçileceğim. Benden iyisini zor bulurlar. Yarından sonra İstanbul'a gideceğim!''

''-Anneme, babama ne diyeceksin?''

''-Bulurum bir yolunu. En zoru başardım. Gerekli parayı buldum. Gerisi ustaca yapılmış bir plana bakar. Sen de bana yardım edeceksin.''

''-Ne yapacağım? Söyle, yaparım!''

''-Henüz kafamda kurmadım ana bulurum bir şey. Bugün tam aradığım gibi bir elbise gördüm  mağazada. Krem, hafif vücuda oturan, eteği kabarık, yakasında da ince, zarif tülden bir biye, harika bir şey!''

''-Aldın mı?''

''-Aslında düşündüm ama, takip edildiğimi görünce oyalanmadan eve döndüm. Demek ki senin dediğin Cemal'miş peşime düşen. Zengin mi acaba?''

''-Yok be abla! Yeni gelmiş, göçmen. İş arıyormuş.''

''-Yakışıklı ama züğürt. İstemem! Kenarda dursun!''Gül, ablasının son sözlerini söylerken gördüğü yüz ifadesine katıla katıla güldü. Hatta daha sonra aralarında eğlence konusu oldu bu cümleler:

''Yakışıklı ama züğürt, istemem!''




SEVMEK ÇOK ZOR (1) (RUMELİ  YÜREĞİM)(TAMAMLANDI)Место, где живут истории. Откройте их для себя