Bölüm 39

2.3K 43 8
                                    

    Çıkmaz sokağın gerisinde devam eden sokak, şehrin merkezine doğru uzanıyordu. Ve oraya yaklaşıldıkça, binaların ve insanların görünümü daha düzeliyordu. ilk bağlanılan yer toptancıların bulunduğu, kocaman bir hal görünümlü bir geniş yapı. Boğuk bir havası olurdu her zaman. Karanlık. Dar basamaklarla çıkılan ikinci kat ise basık. Burada, esas işin döndüğü minik ,oda görünümlü bölmeler bulunurdu. Sıcak paranın sık sık bulunduğu bir mekan. Hamallar, işçiler, ustalar, patronlar tüm gün kımıl kımıl hareket içindeydi. İnsan,  ter,tütün gibi çeşitli kokunun birbirine geçtiği, daraltan bir havaya alışmış, aldırmadan yaşam kavgalarına devam ederler....

     İsmet Bey, ya da tam adı ile İsmet Hanoğlu, buranın en kalbur üstü adamlarından. Altmış yaşını devirse de dinç görünümlü. Enine boyuna diye tabir edilen cinsten, devasa bir adam. Aileden kalan yüklü mirası, gençliğinin cahilliğinde tüketmişti. Bu hatasının bedelini yıllarca ödedi. Bir zaman sonra, yeniden yıldızı parladı.   Ama, bu seferki zenginliğinin kaynağı, savaş yılları oldu. Çoğunun yaptığını örnek aldı kendine. Karaborsacılığa girişti. Başarılı da oldu. Sonunda eski refah günlerine kavuştu kavuşmasına da gençliği geçti gitti anlamadan. Kazandığı şaibeli serveti sayesinde, kaybını telafi etmeye çalışır oldu ömrünün sonbaharında. En büyük tutkusu, kendinden oldukça genç kızlardı. Sanki onların tazeliğini kullanarak, yeniden yıllar öncesini yakaladı, kendince. Harcadığının haddi hesabı yoktu. Ama hiç üzerinde durmazdı bunun. Para ne için vardı? Tabii ki yemek, içmek, eğlenmek için. Dünya koca bir yalan, kardır yaşadığın her tatlı an, laflarını hiç dilinden düşürmezdi. Kötü, çirkin, soğuk kahkalarını da hemen peşinden eklerdi. Kalan günleri dolu dolu geçmeliydi. Şükür sapasağlam bir adamdı. Gençlik gibi bu sağlığını da kaybetmeden pervasızca yaşamalı....

    Serpil'i düşündü. Son birkaç ayını süsleyen en güzel rüyası olmuştu. İstese parası ile onun gibi nicelerini alırdı ya bu kız başka geldi kendine .Onca parayı elinin tersi ile itmişti, gözünün kırpmadan....Zoru elde etmek, elbette daha eğlenceliydi kendine. Önünde diz çöktürmek, hükmetmek, sahip olmak genç kıza, çok daha heyecanlı olmuştu. Güzeldi hem de çok güzel. Aklına gelince bile, yüreğinde bahar fırtınası oluyordu haspam....Kanını coşturuyordu. İşte!İstediği de tam anlamı ile böyle büyük bir dirilikti. Bazen kendi kendine konuşurken hep kendine tekrarladığı cümleyi anımsadı yine, güldü:''-Bu kız mezardaki ölüyü bile diriltir!...''Kendi söyledi, kendi pis pis güldü....

    Yaşlandıkça, ölüm daha çok aklına geliyor ve her seferinde de ürperiyordu. Bu titreyiş arttıkça, insan yönlerinden uzaklaşır olmuştu. Bencilliği artmıştı. Tek düşüncesi kendi rahatı ve keyfi idi. Ne kadar dirense de alacaktı genç kızı. Anası, babası dünden gönüllü. Bu, işini kolaylaştırıyordu. Geriye kalan esas mesele, kızın inadını kırmaktı. Bunu da mücevher gibi pırıltılı hediyelerle halledeceğini düşünüyordu .Gözlerini kapattı, kocaman koltuğuna iyice yayıldı, Serpil'i getirdi gözünün önüne. Uzun boyunu, iri göğüslerini, düzgün bacaklarını ve geniş kalçalarını hayal etti. Keyfi arttı.

''-İyi günler!''diyen narin bir sesle kendine geldi. Gözlerini açtı ki karşısında Serpil. İnanamadı önce gerçekliğine. Şöyle dik bir duruş aldı yerinde:

''-İyi günler küçük hanım!''derken içindeki telaşı bastırmaya çalıştı ama, beceremedi, sesi titriyordu. Kız:

''-Umarım rahatsız etmemişimdir.''

''-Rahatsızlık ne demek, iki gözüm, safa geldin! Keşke buraya kadar yorulmasaydın, erkek kısmının içine girmeseydin! Bir haber uçursan, hemen arabamı gönderirdim sana.''

Serpil, adamın beklentisinin farkında ama, anlamazlığa döktü işi:

''-Estağfurullah efendim.''

''-Çay, kahve, gazoz! Ne istersen gelsin! Söyle çekinme!''

''-Çay alayım o halde.''

''-Hay hay! Güzeller güzeli''deyip çırağa seslendi:

''-Sülo koş! Bize iki çay kap da gel!''

   Genç kız ile yalnız kaldığı için memnun, sırıtmakta:

''-Bu ziyaretinizi neye borçluyuz?''

Serpil, önce bir an durakladı, lafa nereden başlayacağını bilmez gibi. Kendinden emin kafasındaki planı uygulamaya başladı:

''-Efendim, halimizi biliyorsunuz, malum. Babam eskisi gibi çalışamıyor, annem de rahatsızlandı. Perişan olduk. Aklıma siz geldiniz. İyilik meleği gibi bana biraz yardım edebileceğinizi düşündüm. Sizin için de uygunsa....''diye sözlerini bitirdi, başını öne eğdi kaldı.

''-Evet! Sana yardım ederim! Benim için çok değerlisin Serpil!. Bir evet desen bana, dünyayı ayaklarına sererim!...''

Kız, gözlerini kaldırıp adama en süzgün, nazlı  bakışlarını gönderdi. İsmet, bunun evet demek olduğuna hükmetti kendince. Sevindi. Kız devam etti:

''-Dediğim gibi annem biraz rahatsız. Doktor, ilaç için biraz yardımınıza ihtiyacım var.''

''-Hemen! Derhal! Ne kadar lazım size?''

''-Şimdilik, birkaç bin lira yeterli.''cevabını veren kız, sanki daha düzgün oturayım derken eteği biraz açılıvermiş gibi bir pozisyon aldı. İsmet gördüğünden çok memnun:

''-Tabii! Tabii!''diye sayıkladı adeta....Kızın yanına geçip oturmayı düşünürken, çırak çayları getirdi. Toparlandı adam. Sırası mı der gibi, çocuğa öfke ile baktı. Çayları soğumadan,çabucak getirdim diye sevinen çırak bir şey anlamadı bu bakıştan. Bu nasıl iş dercesine, başını iki yana sallayarak arka tarafa geçti.

İsmet:

''-Böyle bir kuru çay ile olmaz. İsterseniz sizinle güzel bir yemeğe çıkalım. Öğlen de oldu sayılır.''

''-Olmaz! Annem pek fena! Bugün olmaz ama, başka bir gün size borcum olsun.''deyince, adam bozulsa da belli etmedi, pişkin:

''-Borçları hiç unutmam ha! Ona göre!''cevabını verdi, biraz şaka epey ciddiyet dolu bir mesaj.

''-Şimdi izninizle eve döneyim. Bir doktora göstereyim annemi.''

''-İsterseniz, şoför sizi bıraksın eve.''

''-Gerek yok efendim. Beni mahçup ediyorsunuz.''

''-Nasıl emir buyurursanız.''

Serpil çıktı, İsmet de peşinden kapıya yürüdü. Merdivenlerde, işçi, usta ,çocuk, kıza hayran hayran bakıyordu. Yaşlı adam kıskandı:

''-Ne oluyor len! Hiç insan görmediniz mi? Haydi işinize!''diye bağırdı.

Serpil, hafifçe kıkırdayarak çıktı eski binadan. Düşündüğünden daha kolay olmuştu ama, adam aptal değildi. Çok dikkatli olması gerektiğinin farkındaydı kız. Geniş kaldırımda ilerledi, gözü vitrinlerde. Krem, saten bir elbiseye vuruldu kaldı. Tam istediği gibi, nefis bir parça....O kadar dalmıştı ki birine çarptığını geç fark etti. Dönüp bakınca bir çift zümrüt göz gördü, şaşırdı. Bir şey demeden yürüdü. Geçip gitse de ardından adamın kendini seyrettiğini kuvvetle hissetti......


SEVMEK ÇOK ZOR (1) (RUMELİ  YÜREĞİM)(TAMAMLANDI)Onde histórias criam vida. Descubra agora