Bölüm 83

2.2K 36 1
                                    

    Gecenin bir vakti ve öyle yalnızdı ki...Sanki yapılabilecek her şey tükenmişti. Nerede duracağını, ne ile oyalanacağını, kısaca artık zamanı nasıl geçireceğini bilmiyordu. Evde çıt yoktu, hizmetliler çekilmişti ortalıktan. Bu sakinlik, yalnızlığını daha çok yüzüne vuruyordu. Öylesine kötü, öylesine çirkindi kendi başına. Kalktı, balkona çıktı ve çevresine baktı. Işıkları hala görünen evleri süzdü. Kim bilir her birinde neler yaşanıyordu. Ama emindi ki kendisi kadar bir başına kimse olamazdı onlarda...Belki de çoğunda sıcak ve bir arada bulunan bir ailenin tatlı mutluluğu vardı. Ya kendisi? Lanetlenmiş gibi, tecrit edilmiş gibi ,yine kendine mahkum. Keşke o çok sevdiği, yere göğe konduramadığı kadını ile olabilseydi...Bunun imkansızlığı hep karşısındaydı zaten...Yıllar geçmiş ama, unutmayı becerememişti .En derin yerinde bir dert olup kalmıştı. Şu an yanında olabilseydi hiç kimsesizlik çekmezdi. Dinledi karanlığı, cırcır böcekleri, sıcak yaz gecesinde kendi zamanlarını yaşamanın coşkusunda sürekli ötüyordu...

Geriye döndü, ağır ağır sehpaya yaklaştı, bardağını alıp kocaman bir yudumu, boğazı yanarak yuttu. Artık bu da işe yaramıyordu. Bedeni uyuşsa da beyni acı çekmeye devam ediyordu. İçkisinin kalanını bir yudumda bitirdi. Hemen yanındaki koltuğa yığılırcasına oturdu. Bazı şeylere dayanmak artık zor geliyordu, yaşlı bedenine. O çok güçlü görüntüsünün ardında kendini aciz hisseden, tükenmiş bir adam vardı. Tekrar şişeye uzandı, bardağını doldurdu ,yeniden. Duvardaki büyük tabloya takıldı kaldı gözleri. Elli küsur yıllık hayatının en güzel günlerini onunla yaşamıştı. Sevgi, aşk, şefkat her şeyi onda doya doya yaşamıştı. İki yıla sığmıştı o harika yaşantı. Sonra çekip gidivermişti. Gencecik. Unutamadı, yerine kimseyi koyamadı...Yanında olmasa da hep onunla nefes aldı...Öyle özlüyordu ki...Birkaç dakikalığına da olsa, sarılsa ,o gece karası saçlarının kokusunu derin derin içine çekse yeterdi, adama...Kadehi sehpaya bıraktı. Kendini duyuyor gibi:

''-Erkenden gittin. Bir başıma kalmaya mecbur ettin...Ne sana doyabildim ne de seninle olanların tadına...El kadar bir bebek bıraktın bana. Elimden gelen her şeyi yaptım. En iyi şekilde baktım, büyüttüm...Ama bak!..Senin gibi o da beni bıraktı gitti!...Ben nasıl yaşayacağım? Ha!?Söyle! Sensiz, sevgisiz, nasıl!?''derken, isyana benzeyen bu his gözlerine doldu, acı yüreğine oturdu kaldı. Zorla akan bir iki yaş yüzünü ıslattı. O hiç sevmediği, yutamadığı düğüm boğazına takıldı...

''-Haksızlık bu!!!.. Bir insanın her şeyi olduktan sonra çekip gitmek olur mu?!..''Tek seferde yine bitirdi elindekini. Bir daha doldurdu.

''-Keşke öldürseydin!..Bu kadar canım acımazdı!!..''.

Yerinde boş bir kalıptı artık.

''-Bırak yaşamayı, ağlamayı dahi beceremiyorum!..Bir yürek yangınında her gün kül oluyorum!..Hadi gel! Gel de kurtar beni bu azaptan! Sen başlattın bunu, sen tüket!..''

Kendi kendine söyledi,kendi kendine dinledi...Tek başına varlığı ile kavga etti, adeta. İşte hayat bu kadardı. Görünüşte her şeyi vardı ama, aslında hiçbir şeyi yoktu...O kocaman görünen dünya, bu kadar ufacıktı şimdi. Senelerce kendini sürüklemişti ama, aslında ne gideceği bir yer vardı ne de sığınacağı bir sevgi...

   ilk zamanlar, bir iki kadeh uyuturdu yaşlı adamı. Uyku,düşünmemenin çaresiydi ama artık ne kadar içse de beyni uyumuyordu. Vücudu uyuşuk yatakta ama, düşünce ayakta...O gece de öyle oldu. Ramazan,şişeleri bitirdi, kendinden geçmeyi diledi...Ama bu sefer ki daha başka türlüydü. Evrenin merkezine koyduğu, biricik kızı hiç düşünmeden gitmişti. Sızdığı yerde sayıkladı:

''-Balayı yapacaklarmış!..Hay senin balayına!..Baba bırakılır mı?..O sevimsiz Cemal benden daha kıymetli....Babanım ben!..Babayım!..''

Neredeyse sabah oluyordu. Hafif bir aydınlık doldu odaya ve adam sustu, kendini çaresiz bıraktı, bir türlü kontrol edemediği bu yeni gidişe...Arada sağına ya da soluna döndüğünde hep aynı şeyi tekrarlıyordu:

''-Babayım ben...''

      İki haftanın her gecesi buna benzer şekilde geçti. Ramazan eskisinden de huysuz bir adam olup çıktı. Sürekli kendisine haksızlık yapıldığını düşünüyordu. Doğal olarak bunu hak etmemişti. Ve tek suçlu Cemal'di. Keşke çıkmaz olaydı karşılarına...Aklına her gelişinde, Ramazan'ın yüzü buruşuyor, iğrenç bir bulantı midesine doluyordu. Bir türlü sevememişti ,ısınamamıştı bu adama. Arada kızına da söyleniyordu içten içe. Ne bulmuştu ki bu kazıkta?!..Çevrelerinde çok daha iyi gençler varken, sen git de  bu çulsuza tutul! Önceden söyleseler gülüp geçerdi...Hem öyle Elif'in gördüğü kadar yakışıklı falan da değildi. Boy devede de var, sadece boyla olsaydı beyne gerek olmazdı. Sonunda kendini teselli etmek için, gönül işte, dedi. Bazen hiç olmadık bir yere de konabiliyordu...Düşündü, bu genç adama birtakım sorumluluklar vermeliydi. Hep böyle, bedavaya yaşayamazdı. Hem bu, ilerisi için de faydalı olurdu. Yarın,bir gün çocukları olduğunda gereken her şeyi yapmayı öğrenirdi. Bu düşünceler içinde ferahladı.''İyi olur!İyi!..''derken yüzünde hain bir ifade vardı. O işlerle uğraşırken, kendi de kızı ile bol bol zaman geçirebilirdi. Bir de torunları oldu mu değme keyfine!...

                                                                   *******

   Tam on beş günün sonunda, akşama doğru, Elif ve Cemal döndüler. Ramazan yemeğe oturmak üzereydi, durdu sesleri duyunca. Her ne kadar dönüş tarihini bilse de kızını karşısında görünce ,en büyük sürprizi yaşadı. Yüzü neşe ile aydınlandı. Elif tatlı bir kahveye dönmeye başlamış yeni görüntüsü ile oldukça canlı ve sağlıklı görünüyordu.Her şeyden önemlisi çok mutlu olduğu her halinden belliydi. Daldan dala atlayan minik bir kuş gibi hareketli...Durmadan gezip gördükleri yerleri anlatıyordu babasına. Arada bir de sarılıyordu boynuna...Geri planda kalan Cemal'e  gözü takıldıkça, Ramazan'ın anlamsız öfkesi içten içe artıyordu .Genç adam, elini öpmek için yanına yaklaşınca görmezden geldi. Sadece kızı ile ilgilenmeyi tercih etti. Cemal, bozuldu bu duruma ama, üzerinde durmadı. Masanın en ucundaki sandalyeye ilişti kaldı. Neden sonra Elif, eşine dönüp:

''-Çok eğlendik değil mi hayatım!''dedi.

Cemal, saygı ile:

''-Evet çok güzel bir tatil oldu. Sizin sayenizde, sağ olun.''diyerek Ramazan'a baktı.

Ramazan kızına baktığında neşeli, Cemal'e baktığında bulantılı görünen yüzünü hiç bozmadan:

''-Güzeldir....Güzeldir...Her bir şey hazır ayağına geliyor...''deyince Elif atıldı:

''-Baba! Lütfen kırıcı olma! Elbette Cemal de çalışacak. Konuştuk aramızda, senin de istediğin gibi yarından itibaren senin yanında çalışacak. Hadi bozma neşemizi!..Çok açım, haydi yemeğe başlayalım!''dedi ve yemek masasına koşar adımlarla ulaştı.

    Ramazan ve Cemal geride kalmıştı. Genç adam, oturduğu sandalyeden kalktı, bekleyip yol vermeyi akıl etti. Bu ince düşünce Ramazan'ı memnun etti. İçinden:

''-Aferin! Yetenek var! Adam ederim seni ben...Biraz zaman alacak ama, senden iyi bir eş ve baba çıkarırım...''

İçinden geçen  bu beğeniyi yüzüne yansıtmadı. Neme lazım!...Çok yüz verip şımartmamakta   kesinlikle fayda vardı...

   Elif babasını çok iyi bildiği için, az çok ne düşündüğünü, ne yapacağını biliyordu ama babasının bilmediği çok önemli bir şey vardı. Cemal'i çok seviyordu ve asla onsuz yaşayabileceğine inanmıyordu.

''-Hadi! Ne bekliyorsunuz? Dolma pek nefis! Oturun artık!..''dedi kız.

Elif, elbette birbirlerine alışacaklar diye düşündü. Buna mecburdu babası. O,nasıl annesini sevdiyse, Cemal ile yaşadıkları da aynısıydı...





SEVMEK ÇOK ZOR (1) (RUMELİ  YÜREĞİM)(TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now