Bölüm 68

2.2K 38 2
                                    

    İnsan gönlü bir çılgın misali hep olmayacağa tutulur kalır. İmkansızın ışığına kapılır gider. Dışarıdan bakıldığında, dünya umrunda değil gibi görünen  yaşamların hepsinin dibinde bir yara bulunur. Olamayanın acısı....Son sözü söyleme fırsatı bile bulunamamış, boynu bükük bir sevgi kaybı. Bir anda olmamıştır bu vurdum duymazlık hali. Pek çok aşamadan geçilir, üzüntünün her hali yaşanır. Tabir yerindeyse, açık yara, bir şekilde kemikleşir ve kişinin nedensiz öfkesinin, duyarsızlığının kaynağı olur. Zaman alan bu değişim sonucunda,içi başka, dışı başka hayatlar sürer gider...Yaşamak, doğal bir zorunluluksa, buna ayak uydurmak gerek diyerek, yeni yüzü ile yoluna bakar....Bakar da yönünü belirleyen o ince sızı, hep daim kalır varlığında....

    Daraltılmış zamanlar, sınırları kesin çizgilerle belirlenmiş  davranışlarla, tek yönde ilerler.  İlginçtir, bundan sonra her karşımıza çıkan aynı şekilde görünür bize. İşte bu yüzden bir bıkkınlık çöker yüreğe.....Bu bıkkınlık ise, kimini daha acımasız ve hırçın yapar. Belki de uyguladığı mantık, benim olmadı başkasının da olmasa ne çıkar?!, şekline bürünmüştür...Kendi içimizdeki, belki de farkında olmadan uyguladığımız ,değişik bir adalet biçimi olur....Ben yaşadıysam, herkes yaşasın!..Üzüldüysem, herkes üzülsün!!..Böyle sürüp gider. İki tarafı korkunç keskinlikte bir bıçak gibi....Hem kendimize hem çevremizdekilere zarar veririz. En büyük acı yine kişinin kendi payına düşer. Kendi çapında bulduğu bu sözüm ona çıkış yolu, büyük mutsuzluklar halinde kendine döner. İç rahatlığından ırak, sürekli kuruntular içinde sürüklenir gider. Tutarsız biri olup çıkar. Kısa süreli mutlu hissettiği anların sonunda,daha umutsuz olarak gerçeğe döner. Yaşamının girdabını oluşturmuştur ki bu çalkantılar ile devam eder her şey. Kendi hazırladığı bu cehennemden,istese de kurtulamaz. Çünkü,  insanlar bazen bir şeyleri başlatırlar ama, her zaman kontrol edemezler....Çoğunun hesaplayamadığı durumlardan biridir, bu denetimsizlik....

    Ve yine, başkalarının da  hayatlarının  zor olabileceğini hiç  düşünmeden, yakın gördüğü kişilerin içinden kendine avuntular seçer. Bu seçim, kendi hak hukuk arayışının ürünü, son derece yanlış bir duruş olur. Teselli bulduklarını yeri geldiğinde incitmekte de kendini haklı bulur ki bu ne kötü çelişki!..Bulaşıcı bir hastalık gibi, kendi bunalımını yayar durur, diğer insanlara.  Her anı geçici, sorumluluktan uzak, günü birliktir. Ötesini düşünmez....

    Cemal, çalışmaya başladıktan sonra, kazancına uygun bir oda kiraladı. İş yerine yakın,ayakta zor duran, konak bozması bir ev. Diğer barınanlar da kendi gibi bekar, kimi kimsesi olmayan,üç kuruş ile hayatlarını devam ettirmeye çalışan kişilerden oluşuyordu. Hiçbiri ile tanışma ya da iletişime geçme gereği duymadı. Kendince bunun lüzümu yoktu. Zaten sadece uyumak için geldiği bu yerde ne kadar zaman geçiriyordu ki?!..Sabaha karşı gelip öğleden sonra tekrar ayrılıyordu. Her günü rutine bağlanmıştı. Derdi,sıkıntısı yoktu ama, mutluluğu ve heyecanı da yoktu....En büyük eksik!..Yaşama gücü veren itici enerjiden yoksundu....Aslında her ne kadar renkli yaşam planları  yaptıysa da öncesinde, şimdi bir isteksizliğin eline düşmüştü. İlk başta kendini çeken, gözünü kamaştıran eğlence bile artık cazip gelmiyordu kendine....Kendini akıntıya bırakmış, nereye varırsam orası diyerek yaşamını kapıp koyuvermişti. Ne çıkarsa bahtına!....Emin olduğu tek şey vardı:Beklenmedik iyi ya da kötü şeyler hep birden bire ortaya çıkıyordu. Kısmet dedi,koyuverdi kendini.....Tüm gönlünce dileği, artık iyi şeylerin olmasıydı.

      Arada odasına içkisini götürdüğü patronu Ramazan'ı inceler olmuştu bir süredir. Sanki bir ot, bir kaya gibi birden ortaya çıkmış görünüyordu. Hiç kimsesi olmamış gibi yalnız. Onun da mutsuz olduğunu düşündüğü çok oldu. Ailesi yok mu bu adamın diye takıldığı soruları da kimseye soramadı, cevapsız bir bilmece oldu kaldı gözünde .Adamın yüzündeki yara izi ürkütücüydü. Sanki bunun eseri gibi hiç gülmeyen bir yüzü vardı. Ve bu adamın çok az konuştuğuna şahit oldu .Az ve kısa cümleler. Kurulmuş gibi her gün aynı saatte geliyordu. Bir önceki gecenin hesabını yapıyor, kazancını hesaplıyor, yakınında bulunan birkaç çalışanına gerekli talimatları veriyor, akşama yakın saatlerde de çıkıp gidiyordu....Her gün, bir birinin aynısı....Bazen boş bardağını alırken ya da içkisini verirken bakışlarının  karşılaştığı oluyordu patronu ile. Adamın koyu,ne olduğu anlaşılmayan ifadeler taşıyan, biraz da korku veren bakışları vardı. O bakışlara yakalandı mı ürperiyordu,Cemal. Çünkü, bu bakışların benzerini birkaç defa Atiye'nin gözlerinde de yakalamıştı. Soğuk, acımasız ,nefret dolu, her şeyi yapabilecek insanların gaddar bakışı. O günlerde kendini ara ara rahatsız eden huzursuzluk geliveriyordu içine ve oldukça rahatsızlık veriyordu kendine. Hiç anlayamadığı karanlık yönlerini hissediyordu. Aslında o koyu bilinmezliği anlamaya isteği de yoktu. Her  şeyi bilmemek, arada daha iyi gelir insana. Ve Reyhan'ı anımsadı. Şeffaftı,ışık ışıktı. Ona baktığında gördükleri, aydınlık ve güzellikti. Birden onu ne kadar özlediğini duyumsadı. Yıllar geçmiş olsa da hala aklının ve yüreğinin en güzel yerindeydi. Bal rengi saçlarının yumuşak dalgalarını, ela gözlerinin sihirli çekimini.i nce vücudunu,tatlı sesini çok özlediğini fark etti. Yanında yaşadığı tek şey iyilikti. Keşke....diye geçirdi içinden de bunun için artık çok geç kalmıştı. Güzel başlamış, kötü sonlanıp hüsrana dönüşmüş bir unutulmazdı artık. Ömrü sürdükçe, hep hasretini duyacağını çok iyi biliyordu. Tesadüfen, konmuş bir narin kelebek gibi, çekici renkleri ile birden uçup gitmişti.....Elinden gelen hiçbir şey olamazdı, olamadı da.....

       O gün öğleden sonra, işe vardığında, henüz kapıdayken, garsonlardan biri:

''-Patron seni odasında bekliyor.''deyince şaşırdı. Hayret! Erken gelmişti bugün. Acaba niye kendini çağırmıştı? Üstüne başına şöyle bir çeki düzen verme ihtiyacı hissetti. Girişte,vestiyerin yanındaki aynada baktı kendine. Evet,düzgündü, görünüşü. Patronun odasına yöneldi.  Adımları kararsız ve şaşkın...Kapının önünde her zamanki gibi iri kıyım iki adamı bekliyordu. Cemal'i görünce biraz  yana çekildiler. Cemal,hafifçe kapıya vurdu .İçeriden birkaç saniye sonra:

''-Gir!''diyen Ramazan'ın sesini duyunca, kapıyı açtı ve girdi. Oda yoğun bir sigara dumanı içinde kalmıştı. Yaşlı adam, yine masasında, önünde yarılanmış bir kadeh....Dikkatle bir sayfayı okuyordu. Cemal,usul adımlarla karşısındaki yerini aldı. Adamın bir süre kendi yokmuş gibi durması, saatler geçmiş gibi hissettirdi Cemal'e .Neden sonra, Ramazan, karşısındaki genç adama baktı. Bir an ne söyleyeceğini unutmuş gibi bekledikten sonra:

''-Bugün seninle bir işimiz var. Kızım ve yaşadığımız muhit, gerçekte ne iş yaptığımı bilmez. Beni zengin bir tüccar diye biliyorlar. Kızımın iyi ve tehlikesiz bir yaşam sürmesi için bu gerekli. Almamız gerekenler var. Benimle geleceksin,eve vardığımızda da içeri taşıyacaksın. Geçen sefer, güvenilir diye kapıdaki adamlarımı götürdüm. Çok dikkat çektiler. Görünüşleri bile insanları tedirgin etti. Sen öyle değilsin. Normal karşılanırsın.''dedi ağır ağır. Ve devam etti:

''-Kızım ve yaşadığımız yer çok önemli. Kimseye bundan söz etmeyeceksin. Anlaşıldı mı?''

Cemal:

''-Evet efendim.''cevabını verdi ama, aklı çok farklı bir şeye takılmıştı. Şaşırmıştı. Demek ki adamın bir ailesi vardı.  Ama ,esas merakı bu kız oldu. Acaba güzel miydi?, babasına benziyor muydu? Öyle daldı ki bu sorulara, bir an nerede olduğunu unuttu. Ramazan'ın sesi ile kendine geldi:

''-Şimdi işinin başına. Akşam üzeri beşte çıkıyoruz.''

''-Evet efendim''diye önceki cümlesini tekrarladı, geldiği gibi usulca çıktı odadan. Saatine baktı, üçtü. Daha zaman vardı. Rahat rahat düşünebilirdi, bu kızı. Her nedense,bu kızcağızı Reyhan ile özdeşleştirdi aklında. Bilinçle değil, rastgele. Bir an onda Reyhan'ı görmüş olacağını düşündü.İ ki saat böyle garip düşüncelerle geçti. Sonra kendi kendine:

''-Amma saçmaladın oğlum! Dikkat etmeli. Bu adam en ufak bir yanlışı kabul etmez. Bir bela bulmayalım.''diye söylendi. Tam saat beş olduğunda, kapıda Ramazan'ı beklemeye başladı. Kendilerini götürecek araç ve şoförü de hazır beklemekte. Yine aklına gelenler rahat vermedi, Cemal'e. Bir yıllar öncesine uçtu gitti ,bir bugüne sıçradı geldi. Ama, içinde ne olduğunu anlayamadığı bir kıpırtı başlamıştı. Sevince benzeyen, mutluluğu andıran garip bir heyecan......


SEVMEK ÇOK ZOR (1) (RUMELİ  YÜREĞİM)(TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now