Bölüm 23

2.5K 60 14
                                    

    Ne olup bittiğinin ayrımında değildi artık. Ne kadar zamandır böyle olduğunun hesabını şaşırmış. Vücudunda tatlı bir uyku ağırlığı ile uyuşuk. Birtakım sesler duysa da anlamlandıramıyor Cemal....Değişik bir sıcaklığın içinde sürüklenmekte. Hayal ile hakikat iç içe. Bir ara kendini bir vagon içinde görüyor, bir ara Küçük kasabasındaki evinde. Bir garip hal ki kesin nerede olduğundan habersiz....Atiye karşısında. Durmadan mırıl mırıl konuşmakta, sanki bilmediği bir dilde anlatıyor da anlatıyor. Gözleri sımsıkı kapalı, üzerinde bilinmez bir ağırlık. Ellerini ve ayaklarını hissetmiyor. Sanki kesilip atılmışlar bir yana. Kendi de bir başka adam olmuş, öyle taş kesilmiş....Bulanık görüntüler var, kendini toparlayıp net görmek istese de imkansız. Birileri, ileri geri koşturmakta. Yerinde sallandığını fark etti. Bilinmeyen güçlü eller, bedenini yerden kaldırdı....Bir yana doğru sürüklenir gibiydi artık. Karşı koyacak, kıl kadar gücü yok. Akışa bıraktı kendini. Bundan gayri ne olursa olsun, önemi yok....Ölmüş olduğuna karar verdi, kapıldı, gitti....

     Dağ köylerinde yaşayanlar, atlı bir haberci gönderip, kazayı bildirdiler, ilgililere. Türk değildi bu köylerde yaşayanlar. Ama, insanlık görevlerini sonuna kadar hakkıyla yaptılar. Yetkililer gelene kadar yaralılarla ilgilendiler. Zarar görmeden kurtulanların yemek, giysi, kısaca tüm ihtiyaçlarını karşıladılar. Cemal ise donmak üzereyken köye taşındı. Son anda şansı yine yaver gitti ve yaşama tutundu tekrardan. Kendine geldiğinde, tamamen yabancı bir yerde olmanın şaşkınlığını yaşadı. Olanları hatırlamaya çalıştı. Bir kaza olmuştu, evet....Sonra.....Karşısında yabancı bir  yüz görünce düşünmeyi bıraktı. Belki de dünyanın en harika bir çift gözünü üzerinde fark etti. Dikkatle baktı. Taş çatlasa on yedi yaşında....İri, süzgün, badem gözlü, kadife bakışlı,al yanaklı, uzun simsiyah saçlı, hafiften etine dolgun, uzunca boylu, güzeller güzeli bir peri kızı.....Genç adam şaşkın. Kız ise, gülümsüyor. Cemal:

''-Neredeyim?''

Kız:

''-Kazanın olduğu yere yakın bir köydesin. Bizimkiler buldu sizi.  Köye taşıdık. Az daha geç kalsak belki de hepiniz donarak ölecektiniz.''

''-Sen kimsin? Adın ne?''derken, kıza hayran hayran bakıyordu.

''-Penka. Adım, Penka. Bu köyde yaşıyorum. Bir yaşlı annemle beraber, başka kimsem yok.''

''-Benimki de Cemal. Yardımların için sağ ol Penka. ''Kıza hayran hayran baktı. Penka utandı, başını öne eğdi. Aniden kalktı, annesine seslendi:

''-Maika! Uyandı, sıcak bir şeyler getir!''Tekrar genç adama döndü:

''-Anneme seslendim. Şimdi sana sıcak bir çorba getirecek, ısınırsın.''

    Yan taraftaki kapı açıldı, ihtiyar bir kadın elinde tepsi ile yanlarına geldi.Cemal yattığı yerde doğruldu, tepsiyi dizlerinin üzerine yerleştirdi, sıcak çorbayı kaşıkladı. Arada bir Penka ile bakışları karşılaşıyor. İçinde deli bir kıpırtı oldu, sıcak hissetti. Bu daha önceden Reyhan ve Atiye'de yaşadığı anlatılmaz bir istekti. Kendinden geçmiş gibi oldu bir ara. Kapının vurulması ile kendine geldi. Penka, hemen kapıya atıldı. Gençten bir adamla konuştu. Cemal, Bulgarca bildiğinden, her şeyi tastamam anladı. Kız, adama Cemal'in adını verdi. Kurtulanların listesi yapılıyordu. Bir sonraki tren ile gönderileceklerdi bu insanlar. Yeni idare, azınlıkların sayısını küçültmekte kararlı davranıyordu.İ şleri ancak böyle kolaylaştıracaklardı. Kısa görüşmenin ardından Penka, içeri girdi. Cemal'e:

''-Yat ve dinlen, yorgun düşmüşsün.'' dedi, çıktı.Genç adam uyumaya niyetlense de bir süre bunu yapamadı. Aklı fikri Penka olmuştu. Ne kadar tatlı gülümsüyor, hele o bakışlar, o endam....İçi eridi adeta. Sonunda, ben aşık oldum, bu kesin diye düşündü ,o pis gevrek ifade yine yüzüne yerleşti. Pişkin pişkin sırıtır bir halde: ''-Güzel Penka'm!''diye fısıldadı. İşte o arada uyudu kaldı....

                                                                                   ****

   Uyandığında,güneş tepeye yükselmişti .Aydınlık ama dondurucu soğuk dolu bir gün. Kendince birkaç saat uyudum diye düşünse de aralıksız iki gün yatmıştı, kendini bilmez durumda. Arada uyanır gibi kıpırdıyor, anlaşılmaz sözler edip tekrar dalıyor....Dinledi, hiç ses yok. Evde yalnız olduğuna karar verdi. Kalktı, giysilerini aradı, bulamadı. Üzerinde bir iç donu ve mintanı vardı. Bakınırken:

''-Bunları mı arıyorsun?'' diyen Penka'yı gördü karşısında.

''-Elbiselerime bakıyordum.''

''-İşte buradalar. Yıkadım, temizler, artık giyebilirsin.''

''-Ne kadar iyisin! Hakkın ödenmez.''

''-Sadece ne gerekiyorsa onu yaptık biz.''

''-Sağ olun!''

''-Dışarı çıkman yasak. Zaten çıksan da Bulgar komitacılar, seni hemen yakalar. Ne edecekleri belli olmaz. En iyisi evde dur. Zamanı gelince trene bindirip, Türkiye'ye gönderecekler, hepinizi.''

''-Demek hapis gibiyiz burada. Neyse, buna da şükür. Donarak ölebilirdim de....''

   Penka, karşısındaki mindere çökmüş, aydınlık yüzü ile tatlı tatlı gülümsüyor kendine. Dayanamadı:

''-Çok güzelsin!..''deyiverdi.

Genç kız beğenilmekten memnun. Yüzü pembeleşti, gözlerini yere eğdi:

''-Sen de çok çekici bir adamsın. Yakışıklısın....''dedi ama, kendi sesine yabancı, utangaç. Genç adamın hoşuna gitti duydukları, daha önce de defalarca yaşadığı gibi erkek damarı okşandı. Gururla şöyle bir dikleşti oturduğu yerde. Demek ki o da kendini beğenmişti. İçinden:

''-Oğlum Cemal! Yine dört ayak üstüne düştün! Ev hapsi, ceza değil, sanki ödül. Yaşadın sen!''

Kıza yaklaşmak istedi:

''-Neden öyle uzaktasın. Şöyle yanıma yaklaş yarenlik edelim.''

''-Gidip anneme yardım etmem gerek. Bir ihtiyacın var mı diye kontrole gelmiştim. Hem de evden çıkmaman gerektiğini diyecektim. Dedim.''

Cemal, bozulsa da belli etmedi. ''Daha dün bir, bugün iki...Hemen olmaz tabii....''diye düşündü.

''-Akşama döneriz annemle. Hoşça kal!''

   Çıktı, kapıyı üzerine kilitledi ve gitti. Cemal, yine bir başına kaldı. Yatağa uzandı, ellerini başının ardında birleştirdi, başladı düşünmeye....Bugüne kadar yaşadıklarını gözden geçirmeye başladı. Garip geldi kendisine olanlar. Birkaç gün önce kasabasındaydı, şimdi ise bir dağ köyünde. Hem de çok güzel Penka ile. Bakalım daha neler bekliyordu kendisini?....

    Evin dışındaki yaşamın seslerine kulak verdi sonra .Kimsenin önüne geçemeyeceği bir akış. Bir akıntıdan diğerine geçmiş, yoluna devam etmekte Cemal....Şimdilik şans yanındaydı....Sonraki günleri hiç dert etmedi. Sadece o anı yaşamayı tercih etti....Biliyordu ki ne yaşasa kar...Ölüm kapısını çalmadan, bahtı kendisine yüz çevirmeden, dolu dolu yaşamak....Penka'yı hayal etti tekrar, heyecanlandı, nefesi sıklaştı. Kalktı olmadı, tekrar yattı olmadı....Akşam bir türlü gelmiyordu....

     Kapattığı her kapı, yeni bir yol karşısına çıkardı adamın. Bazen tercih gerektiren ikilemler yaşadı. Parlak ışıltılara kapılan pervane gibi hep dış görünüşte kaldı. Bir türlü, sevgi denen şeyin gerçek ısısını duymadı, bencil gönlünde....




SEVMEK ÇOK ZOR (1) (RUMELİ  YÜREĞİM)(TAMAMLANDI)Место, где живут истории. Откройте их для себя