Bölüm 58

2.2K 42 0
                                    

    Nihayetinde sınıra ulaştılar....İçlerinde adlandıramadıkları bir ürperiş....Asırlarca yolculuk yapıp da sevgiliye ulaşmak gibi ya da asırlarca sevdiklerinden ayrılmak gibi....Yaşamın insanı nereye götüreceği belli değil. Sali, bu yeni ve bilinmez gelecek karşısında korkuyordu....Yetememekten, aciz kalmaktan korkuyordu ama, nasıl beceriyorsa bunu ailesine hiç belli etmiyordu....Sağlam duran görüntüsünün altında, ailesi için her şeyi yapmaya hazır fakat başarısız olacağını da hesaba katıp, endişelenen bir adam vardı.....

      Önce anası, babası ve karısı ile çocuğunun inmesine yardım etti. Baharın ilk günleri erişse de soğuk hala yerli yerinde duruyordu ve yerler hafiften buz tutmuştu....Rayların kenarında toplandılar. Sali:

''-Beni burada bekleyin! Eşyalarımızı alıp geliyorum.''dedi ve sonlara doğru yürüdü, yüklerin bulunduğu vagona gidiyordu....Eşya dediği, birkaç çuval benzeri ile malum masaydı....Pek masa da denemez ya, minyatürü gibi.....Kayıp düşmemeye dikkat ederek, ulaştı  vagona....Birkaç Bulgar askeri sürekli dolanıp, kendilerini gözlüyordu....Genç adam, sakin sakin eşyaları indirmeye başlamışken, biri gelip tepesine dikildi:

''-Her şey tamam da bu masa neden geldi buraya kadar? Yoksa, fark edilmeyen, önemli bir yanı mı var?''diye sorunca, Sali bir an bacaklarının titrediğini hissetti. Ne cevap vermeli, diye düşündü kaldı bir an. Bulgar, kendini şüpheli şüpheli süzüyordu. Ya Allah!, dedi ve aklına ilk geleni söyledi:

''-Anamın aklı eskisi gibi tam değil. Önce bizimle gelmek istemedi, sonra şart koştu:Çeyizindeki masayı da alırsak gelirmiş. Deli saçması ama, çocuk gibi oldu. Biz de suyuna gittik. Aha! Az ileride bekliyor!''diye parmağınla işaret etti ailesini.

Asker eğildi baktı, işaret ettiği yana. Boş boş  ve yine aynı anlamsız gözlerle tekrar Sali'ye döndü....İnanmakla inanmak arasında, tedirgin. Alttan alta, başka bir hal olduğunu sezse de inanmayı tercih etti. Bu soğukta daha fazla oyalanmanın anlamı yoktu. Sali, onun birkaç saniye süren düşünme aşamasında,i çten içe telaşa kapıldı ama, sonra ''Amannn! inanmayacak da ne yapacak? Burada, masanın bacaklarını sökecek değil herhalde!''diye karar kılıp, iyice sakinleşti....İçi rahat, Bulgarın yüzüne baktı. Asker:

''-Tamam. Al eşyanı hadi oyalanma! Bu soğukta saatlerce sizi bekleyemem!'' dedi. Sali ikiletmedi bu sözleri. Birkaç çuval ile masayı hemen indiriverdi rayların kenarına....Bir daha dönüp ardına bakmadı. Zaten adam pirelenmişti. Daha da kuşkulandırmaya gerek yoktu....Bir eline küçükçe bir çuvalı, diğerine küçük masayı aldı, sonra da kalan bir iki çuvalı....Keskin bir ayaz, güneşe kafa tutuyordu....Yüzleri uyuşmuştu soğuktan....Babası ile yükleri bölüştü Sali...Bir tanesini de Reyhan aldı....Ali'nin yüzünü kalın bir şalla sarmışlardı, sadece gözleri görünüyordu. Çocuk, yaşadıklarının öneminin farkında, babaannesinin elini tutmuş,a kıllı uslu yürüyordu....Engebeli arazide arada bir kayıp, düşme tehlikesi yaşasalar da azimle yürüyorlardı....Her adımda daha da yaklaşan ama, şimdilik çok uzak gibi görünen, al bayrağa doğru ilerliyorlardı....Sınıra neredeyse ulaşmışlardı. İncecik bir çizgi olmuşlardı, trenden inenler. İnce bir yol gibi .....Geldikleri fark edilince, sınırda bir hareketlenme oldu.....Bir kısım er, onlara doğru gelmeye başladı. Daha da hızlandılar sevinçten. Öz insanı, kendi insanı karşılamakta kendilerini....İşte öz vatanları, kendilerine sahip çıkmıştı!......Kimi göz yaşlarını tutamadı, dalgalanan al-beyaz bayrağı görünce.....Çünkü kasabalarında, nicedir yasaktı kendi bayraklarını asmaları.....Özlemişlerdi,

rengini, sıcaklığını.....Bu bambaşka bir mutluluktu kendilerine....Özgürlüğü hissetmek, ayrı güzel....

      Rutin prosedür onlara da uygulandı. Kayıt edildiler. Muayeneleri yapıldı.Türkiye'deki hısım ya da akrabaları sual edildi. Gidecekleri yerler belli oldu....Kısaca Türk, Türk olduğunu ispatladı .....Fazla tutmadılar göçmenleri. Belgelerini hemen hazır edip, bekleyen otobüslere bindirdiler....Edirne'ye ve Bursa'ya giden iki araç vardı.Sali ve ailesi  Bursa yazana bindiler. Teyzesi kendilerine davet gönderdiği için, ona gidiyorlardı elbette. Başka tanıdıkları da yoktu ki zaten....

      Diğerleri koltuklarına yerleşirken, Sali yine eşyalar ile uğraşmaktaydı....Çuvalları yan yatırıp, kolayca yerleştirdiler de masa zorluk çıkarmakta. Görevli söylenmeye başladı:

''-Masanın işi ne bunların arasında? Bırakalım kalsın burada! Sığmıyor baksana!''

Sali:

''-Neden bırakalım? Ta oradan buraya getirmişim! Olmazsa kucağıma alırım.''deyince, muavin boş boş baktı ......Belki de aklından geçirdiği, adamın deli olduğu idi. Sali umursamadı. İte kaka arka köşeye sığdırdı masayı. Sırıtarak baktı sonra etrafına. Muavin:

''-La havle vela kuvvete!....''çekip gitti.

Sali de bindi araca ,Reyhan'ın yanına yerleşti. Rahat rahat gerindi.Karısı:

''-Muavin ne deyip duruyordu sana, öyle kızgın kızgın?!''

''-Boşver! Aldırma! Ben hallettim, sorun yok!''derken, içinden, o masanın ne kadar kıymetli olduğunu asla bilemezsiniz diye, geçiriyordu.....

      Ağırdan yola koyuldu otobüs....İnce, bozuk, asfalt yolda ilerliyorlardı....Baharın yeşilliği her yana hızla yayılmıştı. Yanlarından geçen ağaçlara, tarlalara, bahçelere daldılar bir süre. Uzun uzun  seyrettiler manzarayı....Yorgunluktan mı heyecandan mıdır bilinmez, herkes suskun yerinde....Hatta hemen uykuya dalanlar bile olmuştu....Yaşadıkları kolay değildi. Dinlenmek ,en akıllıca işti o an....Önlerinde birkaç saatlik bir yol vardı....Ali, merakla etrafına bakınmaktaydı. Reyhan,başını Sali'nin omzuna dayadı, gözlerini kapattı. Sali de başını geriye atıp, koltuğa yasladı.....Düşünmeye, gelecekle ilgili planlara başladı, kafasında....Derken, uyuyuverdi......

                                                                    *********

      Muavinin sesi ile uyandılar:

''-Bursa'ya geldik! Yolculuğumuz bitti!''

Uyku sersemliği ile, ilk önce ne olduğunu anlayamayan yolcular, bir süre oldukları yerde kaldılar. Bakınca, garaja girdiklerini anladılar....Birer ikişer indiler otobüsten....Kalabalık ve gürültülü bir yerdi burası. Müşteri kapmaya çalışanlar, satıcılar, hiç susmuyordu neredeyse....Reyhan, ürktü, kocasına daha sokuldu....Ali'nin eline sımsıkı yapışmıştı. Ayşe ile kocası da şaşkın bakınmakta. Yabancı kaldıkları bu yerde evvela ne edeceklerini bilemediler. Bir adam yaklaştı Sali'nin yanına:

''-Hemşehrim! Yabancısınız belli! Yardım edebilirim.''

''-Gideceğimiz yer belli ama, ne ile gideceğiz ona bakıyorum''derken, adamı kuşku ile süzdü.

''-Adım Hasan. Buradan ekmeğimi çıkarırım. Bir at arabam var. Yük taşırım, insan taşırım. Allah bereket versin! Geçinip gidiyorum.''

''-Bizi de şu adrese bırakır mısın?''diye bir kağıt parçasını uzattı adama.

Hasan adrese baktı ve:

''-Bilirim, buraya yakın. Atlayın götüreyim sizi!''

''-Kaç para ödeyeceğiz sana? Önceden bilelim de sonra kötü olmayalım!''diye diklenirken Sali, neden böyle sert davrandığını kendi de bilemedi. Hasan güldü:

''-Güzel kardeşim! Ben dolandırıcı değilim. Alın terimle ekmeğimi kazanıyorum. Halden anlarım. Anlaşırız. Senin gücün ne kadarına yetiyorsa!...''

''-Sağ ol! Hadi çıkalım o halde yola!''dedi Sali ve önce ailesini bindirdi arabaya, eşyaları aktardı .En son,kendi de Hasan'ın yanına yerleşti....Aheste yola koyuldular....


SEVMEK ÇOK ZOR (1) (RUMELİ  YÜREĞİM)(TAMAMLANDI)Nơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ