Bölüm 38

2.4K 48 11
                                    

    Çıkmaz sokakta, birbirine yaslanarak, zor ayakta duran evlerin hali birbirine benziyordu. Ortalama üç dört çocuk, geçim sıkıntısı yakalarında, hep biraz daha fazla kazanma umudu. Karanlık, basık, hastalıklı, güneşin hiç uğramadığı, izbeye benzer...Sanki dört bir yanı aralık duvarlardan daima rüzgar esmekte. Zaten ısındıkları hiç görülmemişti, kış soğuklarında. Odun sobası kullanılsa da yakacak odun bulma derdini başlarından atamamışlardı....

     Ev bozuntusu şeklinde görünen bu viraneleri, ayakta tutan dayanağı olmayan gelecek ümidiydi. Fabrikalara işçi alınacağı beklentisi, umulmadığı anda gökten inen kazanç kapıları....Efsaneler üzerine kurulmuş ,hemen yıkılıverecek hayaller.

    Bu parlak ışığın içinde bir tanesi var ki gençlerin rüyalarına girmekte. Ünlü olup filmlerde oynamak. Genç yeteneklere her zaman ihtiyaç vardı. Ve her genç de bir yıldız olarak kendini görme eğiliminde. Üç beş kuruşu denkleştiren, sinema yolunda. Belki de siyah beyaz, cızırtılı perdede  gördükleri kendi beklentileri olmuştu da o yüzden....Düşler içinde çeşit çeşit masallar. İhtiyaçları karşılayamamanın darlığında gerçekle masal bir birine girmiş. Gerçekleşmeyeceğini bile bile kendilerini avutan sihir dolu gelecek peşinde çoğu....Umut dünyası işte....

O fakir mahallenin karanlığında, sönük bir ışık gibi gönlündekilerle yaşayan gençlerden biri idi Serpil. Güzeldi ama, kurduklarına yetecek kadar mı bilinmez. İçinde yıldızlar parlarcasına canlı, iri ela gözleri, dolgun, etli dudakları, dalgalar halinde omuzlarına dökülen, açık kumral saçları, dönemin ortalamasının üzerindeki uzun boyu, etli,yuvarlak hatlara sahip vücudu ile farklı bir güzellikti. Bulunduğu her ortamda gözleri kendine kenetlemeyi becerirdi. Alımlıydı, kendine has bir çekimi vardı kızın....

    Serpil, yaşlı ana babası ve kız kardeşi ile yaşıyordu. Yıkık dökük bir hanede, yarı aç, yarı tok....Babası eskisi gibi çalışamıyordu. Yorgun ve ihtiyar bedeni artık dinlenmek ihtiyacında. Annesi ise, kendini bildi bileli bu gariban evin hizmetçisi. Kendi tabiri ile kadın, hiç gün yüzü görmemiş. Evlenmiş ve burada bir şekilde ömrünün sonuna kadar mahkum kalmış ,çaresiz....Kız kardeşi, kendine benzer, gerçekten uzak başka bir alemde yaşar....Ortak noktaları, Serpil'in parası çok, hayırlı bir koca bulup kendilerini kurtarması idi buralardan. Genç kız ise bu beklentiye sıcak değildi. Sıradan ve iticiydi, bu evlenme işi....Artık farklı bir zamandaydılar. Kaç göç bir kenara itilmeye başlanmıştı. Kadınlar da erkekler gibi çalışmaya başlamıştı. Kendini evden kurtaran kadının bakışı da doğal olarak değişikti yaşama....

     Serpil'in aklı Yeşilçam denilen sihirli küredeydi. Kaçamak gittiği filmlerde gördüğü hayatı diliyordu. Oradaki oyunculardan  bir eksiği yoktu. Saçlarının şekline, elbiselerine, mücevherlerine, makyajlarına delice tutkun .Gazetelerden takip ettiği yaşamları ise kusursuz kendince. Mutluluk böyle bir şey diyordu durup durup....Yeteneği olduğuna da emin. Tek gereken, kendine sunulacak bir fırsattı....

      Her sabah olduğu gibi,uyanınca yüzünü yıkadı ve küçük aynasının karşısına geçti. Kendine seyretti önce. Cımbızı aldı ve çizgisinden çıkmış birkaç kaş tanesini çekti çıkardı. Evet, şimdi daha iyi olmuştu. Fırçasına uzandı. Parlak, canlı saçlarını uzun uzun fırçaladı. Renk gelmesi için, yanaklarına birkaç çimdik attı. Zar zor parasını denkleştirip aldığı kremden azıcık alıp tüm yüzüne dağıttı. Hemen bitmemesi için dikkatli kullanmalıydı. Cildini daha beyaz, daha parlak gösteren bu kreme bayılmıştı. Azıcık pudra kullandı ve bitti....Tekrar aynadaki yansımasına dalmıştı ki annesi geldi:

''-Gene mi boyanıyorsun kızım?! Allah akıl fikir versin! Bırak artık bunları da evlen!''

''-Gene aynı konu! Sıkıldım!''

''-Dinle beni! Şu İsmet Bey'e evet dersen yaşadık gitti.''

''-Hiç o konuyu açma. Adam neredeyse dedem yaşında. Siz iyi yaşayacaksınız diye ben mi yanayım.!''

''-Kızım, cahil kızım! Erkek erkektir. Yaşına bakılmaz!''

''-Anladım! Yaşına değil, cüzdanına bakacağız! Anne yeter!''

''-İnat etme yavrum! Bak halimiz ortada. Hem daha ne kadar böyle bekar duracaksın? Eninde sonunda evleneceksin.''

''-Kim demiş? Ben düşlerimi gerçekleştireceğim. İşte o zaman size de bakarım. Üzme kendini.''

''-Ölme eşeğim ölme! Yoncalar bitsin! Uyan artık kızım uyan! Bu gençlik gitmeden aklını başına devşir.''

   Serpil sinirlendi, yatağına sıçradı, kolunu bitişik ufak penceresine dayadı, seyre koyuldu. Anası baktı fayda yok konuşmakta çıktı odasından. Kız bir süre bekledi, sonra elini yastığın altına attı, biraz kırışmış bir dergi çıkardı. Kapakta, bilmediği bir yabancı kadın oyuncu resmi vardı. Hayrandı o yüze. İncecik, hilal benzeri kaşlara, parlayan altın rengine dönük saçlarına, duru yüzüne baktı. Önceden bilmiyordu ama, sonra öğrenmişti de adını söyleyemiyordu, tuhaf, yabancı, zor söylenen bir adı vardı. Boşver dedi kendince, önünde bir örnek olması yeterliydi. Kadının fotoğrafı birden değişti gözünde, kendi yüzü oturdu yerine. Daldı gitti ta ki kardeşinin sesini duyana kadar:

''-Abla! Bak! Bak!''diye bağırırken elinde bir gazeteyi sallıyordu. Kız koşar gibi geldi, ablasının yanına oturdu. Elindekini gösterdi. Serpil aldı ve hemen okudu, heyecanlandı.

''-İhtiyaç duyulan genç yetenekler için bir müsabaka düzenlenmiştir.''diye başlayan haber genç kızı bir anda dünyanın en mutlu insanı yaptı. Devamını okudu da sevinçten çıldırdı. Mutlaka gitmeliydi. Seçileceğinden emin. İstediği fırsat buydu. Sonra bir düşünce çöktü üzerine. Bu nasıl olacaktı? İstanbul'a gitmek gerek, para gerek, yeni elbise gerek.....Gerek de gerek....Bir umutsuzluk geldi, yapıştı yüreğine. Para bulmalıydı ama, nasıl? Düşüncelere daldı. Kimden?Nereden?..

       Bulamadı aklında, yatağına devrildi, yastığına sarıldı ,ağlamayı dahi beğenemedi. Hırsından dudaklarını dişledi. Kardeşi şaşırmış, yanında kendini seyrediyor:

''-Abla! Sevinmen lazım. Ne oldu?''

''-Oralara gitmeye para gerek. Nasıl bulurum? Bilmiyorum.''deyince, haklı bulundu ki cevap gelmedi. Serpil hırslıydı. Çöken umutsuzluktan çabuk sıyrıldı. Kafasını çalıştırmayı becerdi. Bu para kimden bulunabilirdi? Ve Zengin İsmet Bey'i hatırladı. Elbette olacak iş değildi onunla evlenmesi ama, kendine farkında olmadan yardım edebilirdi. Şöyle bir salınsa önünde, birkaç tatlı söz dese, azıcık kendini acındırsa.......Evet! Bu çıkar yol olurdu. Adam, bunağın teki, bir de kendine göz koymuş! Güldü, ahir ömründe, bu ihtiyar adama, iyilik yapma fırsatı veriyordu işte daha ne olsun! Öte dünyaya gitme vakti de yakın! Orada, mutlaka, yaptığı iyilikler, yardımcısı olacaktır. Serpil, neşeli gülümsedi,  kendini tebrik etti, akıllı olmasından dolayı....En çok da hayallerini suya gömülmekten kurtardığı için mutluydu....




SEVMEK ÇOK ZOR (1) (RUMELİ  YÜREĞİM)(TAMAMLANDI)حيث تعيش القصص. اكتشف الآن