Bölüm 62

2.4K 42 0
                                    

     İnsanların bir kısmı, beceremedikleri ya da istemedikleri için konuşmazlar. Onların susma sebebi alacakları cevapları bilmelerinden kaynaklanır. Çünkü duyacakları işlerine gelmez. Bu yüzden hep bir şeyleri sürüncemede bırakırlar. Bunun bir çözüm olduğunu düşünürler. Sanki zaman geçtiğinde, kendiliğinden çözülecek veya unutulacak akıla takılanlar....Kimi zaman işe yarar. Çünkü karşısındaki durumu anladığı ve de daha olgun yaklaştığı için, bir yere kadar bekletir ve üzerine gitmez. Ona göre de her şeyin bir sırası vardır....Al takke, ver külah gibi görünse de açılan ara, sonrasında daha büyük sıkıntılar halinde geri döner....Ve insan, bazen bir şeyleri başlatır ama, her vakit kontrol edemez.....

   Cemal ile Zehra'nın ilişkisi bu şekilde başladı. Her zaman beğenilen, öne çıkıp, tuttuğunu koparan adam, ilk defa bir hedef olmuştu ki bu onu çok rahatsız ediyordu. Rahatlık yerini gerginliğe bırakmıştı. Kadın, görmüş,geçirmiş, az çok adamın aklından geçenlerin farkında. Ayrıntıya girmiyor, kısa cümleler kullanıyordu,ona karşı. Bir adım önde daima. Soruları ve cevaplarını bilmekte. Bu yüzden sakin.....Cemal ilkini düşünürken, kendi ikinci adımı bitirmek üzere....Bu dengesizlik, adamı kıvrandırıyordu ama, yapabileceği bir şey bulamıyordu. Sonunda, genç adam kendini akıntıya bırakmaya karar verdi. Bakalım devran ne gösterecek?!....Hiç karşı durmadan, oturdu büfenin önünde, geç saatlere kadar. Geleni,geçeni seyretti; yanaşan ve hareket eden otobüslere baktı.....Velhasıl akşamı akşam etti....

      Zehra, yanına geldi, sakince oturdu, bir süre. Onun gibi kalabalığa daldı, suskun kaldı. Adam üzerinde ters etki yapmaktan korkar gibiydi....Kendini tanıyordu ve neler yapabileceğinin ayrımındaydı, kadın. Baskın bir yapısı vardı ki yaşadığı pek çok kötü durumun üstesinden gelmeyi bu sayede becermişti ama, ara sıra da olsa bu özelliğinin kötü sonuçlarını da görmüştü. Karşılaştığı erkeklerin bir kısmı sevmemişti bu güçlü yanını. Korkmuşlardı sanki.....O yüzdendir ki Zehra, nabza göre şerbet vermeyi öğrenmişti, hatta ustası olmuştu bu işin. Adama beğenen gözlerini dikip kalmadı. Kadın olarak bir adım geride kalıp, ilk hamleyi ondan beklediyse de boşuna.....Cemal, kendinden uzak,apayrı bir yerde adeta....Bunun işe yaramadığını görünce, diğer plana geçti kadın. Ölçülü bir tavırla:

''-Geç oldu. Eve gidelim  ama, istemezsen büfenin ardındaki odada kalabilirsin. Karar senin....''dedi ve yanıt bekler gözlerle baktı ona. Cemal,hiç böyle hissetmemişti. O güne dek çok basit diye tanımladığı bu hal, şimdi çok kasvetli bir havaya bürünmüştü. Bir yol düşündü kaldı. Burada kalsa, uyduruk bir yer yatağında sabaha kadar sağına soluna dönüp duracak. Kadınla gitse ayrı bir dert. Çünkü bakışlarından ne istediğini çoktan anlamıştı ve işin garip yanı,hiçbir fırsatı kaçırmayan Cemal nedense bu kadına karşı en ufak bir istek duymamıştı. Kadın sabırsız, üsteledi:

''-Burada rahat edemezsin. Bana gidelim. Güzel bir masa hazırlarız, bir şişe de rakı açarız,değme keyfimize!....''

Cemal, iyi yemek ve içki yönünü cazip buldu ve cevabını verdi:

''-Haydi gidelim o zaman!''

İçinden devam ediyordu konuşması adamın, ''Alt tarafı bir kadın!....Ne olacak?! Ben de bir tuhaf oldum!....''Kendi kendine haline güldü ve yerinden kalktı, kadını takip etti. Büfenin yanındaki dar bir holden geçtiler, birkaç basamaklı merdivenden indiler, geniş bir alan çıktılar. Bu alanın dört bir yanı küçük dükkanlarla çevrili. Ortada,küçük bir kahve,müşterilerini ağırlamakta....Cemal,her şeyi aklına kazımak ister gibi, dikkatle baktı çevresine. Yine o minik dükkanların arasındaki daracık bir yoldan geçip,garajın dışına çıktılar. Geniş,işlek bir yol.Arabalar vızır vızır. Renk renk ışıklar, ortalığı aydınlatmakta. Çok uzaklardan bir müzik sesi duyulmakta....Bu hararetli yaşamın hayranıydı Cemal. Bir ara kadını unuttu,hayran hayran gördüklerini inceledi. Tam istediği,tam düşündüğü gibi bir yaşamdı buradaki. Zehra, yanına gelip,koluna girdi, daha yakın olmak istercesine. Ve onu etkileyecek cümleleri sıraladı:

''-Bu gördüklerin ne ki?! Daha şehrin içinde bile değiliz. Seninle gezeriz ara ara.Tabii sen sıkılmazsan.''

Cemal, heyecanla atıldı:

'Yok! Sıkılmam tabii!''

Gel geç akıllı adam, yine bir hayale dalıp kalmıştı. Mutlu hissetti. Kadına uydurdu adımlarını.Bir süre de Zehra ile gönül eğlendirse ne olurdu ki!....Bir süre kaldırımda ilerlediler, neşeli adımlarla. Kadın,ilerideki taksi durağını işaret etti ve:

''-Şuradan bir arabaya binelim. Yolumuz uzak.''dedi ve sıradaki taksiye bindi, Cemali de çekti,yanına oturttu. Onları gören şoför, koşarak geldi,direksiyona geçti. Zehra'yı tanıdığı belli:

''-Aynı yere değil mi abla?!''dedi.

Zehra:

''-Evet. Çek bakalım bizim malikaneye!...''cevabını verdi. Hareket ettiler. Kocaman bir şehir,önlerine serilmişti. Işık seli içinde, çılgın bir hareket. Bir rüyada uçup gitmekte olduğunu düşündü. Tekrar o deli dolu mutluluğu duydu iliklerinde....Şık mağazaların bir kısmı kapanmış ama, vitrinleri aydınlık saçmakta. Modern kıyafetli insanlar kaldırımlarda ağır ağır yürümekte. Bu güzelliğin tadını çıkarmaktalar....

    Yavaş yavaş,azalmaya başladı her şey. İnsanlar, gösterişli binalar, aydınlık azaldı kademe kademe. Yollar bile değişti. Sarsılmaya başladılar giderken. Merkezi geçmiş, sapa yollara dalmışlardı. Görüntü de fakirleşti. Gördükleri kendine benzeyen kişilerdi artık. Zar zor bulup buluşturulan hayatı fark etti. Düş bitmiş,gerçek yerini almıştı tekrar, tüm acıklı ve istenmez haliyle. Toprak bir yolda ilerliyorlardı şimdi. Evler minik,eski ve çirkin. Bir ara ağabeysinin yaşadığı o çıkmaz sokağa dönmüş gibi oldu. Sefaletin saltanat sürdüğü, o her an yıkılıverecek gibi duran mahalleye....Serpil geçti gözünün önünden. Kurtulmak için ne kadar çırpındıysa,bir  o kadar batmıştı o batağa ve sonunda yitip gitmişti....Elektirik verilmiş gibi gerildi bedeni. Sıkıntı ile kıpırdandı yerinde....

Zehra:

''-Geldik sayılır. Şu köşeyi döndük mü tamam!...''derken, adamın yüzündeki hoşnutsuzluğu da gördü. Umursamadı ama.....Sonuçta kendisine, şöyle ya da böyle gibisinden olmayanları söylememişti. Ayakta zor duran, epey eski bir binanın önünde durdular. Duvarları is bağlamış, neredeyse rengi siyaha dönmüş bir yerdi, burası. İndiler, kadın taksinin parasını verdi. Cemal'e dönüp:

''-Bakma dıştan böyle göründüğüne. İçerisi konforludur. Rahat edersin.''dedi ve tekrar öne düşüp yol gösterdi. Karanlık, daracık merdivenlerden yukarı çıktılar, İkinci katta,kapısında İki rakamı bulunan kapıyı açtı kadın. Duvarları solgun, kirli kağıtlarla kaplı genişçe, salon gibi bir yere girdiler. Eşyalar oraya buraya fırlatılmış, darmadağın bir oda. Sarı ve ölgün  ışıkta daha da çirkin gelmekte göze. Cemal, ne edeceğini bilmez, ayakta durmakta....

Zehra:

''-Geç şöyle, rahatına bak!...''dedi ve adamı geniş kanepeye oturttu, savurur gibi. Birden Cemal'in kucağına attı kendini:

''-Hoş geldin!''laflarını der demez, dudakları adamın dudaklarını buldu......


SEVMEK ÇOK ZOR (1) (RUMELİ  YÜREĞİM)(TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin