Bölüm 79

2.2K 36 1
                                    

       Umudunu kaybedip tükenmişliği yaşamak, bazen insanların ortak noktasını oluşturur. Sonrasında gelen boş vermişlik de  aslında bir yönden kendimizi koruma iç güdüsünden kaynaklanır. Sonunda ölüm yok ya gibisinden tuhaf bir avuntu. Gerçekte beklenense, ufacık bir ihtimal olsa bile gelecek günlerin iyiyi getireceğidir. Çıkmaz gibi görünen de çaresizliğin kanıtı. Öyle ya da böyle salınıp gideriz yaşamın bilinmez akışında. Kesinliği asla bulunmayan, hayat avuntusu. İş olacağına varır diye düşünüp en olmazlara bile göz karartırız arada bir.''Ya hep ya hiç.''diyebilmek, beklemenin dayanılmaz azabının sonu da olabilir. Risk ara sıra kısır döngünün yönünü belirler. Ama, cesareti olana. Dik durup ben de varım diye söyleyebilme yüreği taşıyana.....

      Cemal, kaç gün geçtiğinin hesabını şaşırmıştı, kaldığı ufak evde. Sürekli bir şeyleri akıl edip yapabilmenin derdinde olsa da günler monotonluğunu ısrarla korumuştu .Özledim demenin hafif kaldığı dayanılmaz bir ihtiyaç içindeydi. Katlanması zor, anlatması ise olanaksız bir yürek yangını içinde eriyip tükeniyordu. Bazen sadece bir anlığına da olsa görebilsem diye kendi kendini tüketircesine yıprattı. Bazen de hayale sığındı. Gözünde, yüreğinde canlandırdı sevdasını. Kısacık süren bakışların tadında nasıl anlaştıklarını anımsadı. Öyle içten diledi ki yanında olmasını, belki bir ah çekse Kerem misali yanıp kül olacaktı. Yıllar gibi geçen günlerde eridi, zayıfladı, bitti.

      Ve bir gün, gündüzün karanlığa kavuşmaya hazırlandığı bir anda, sebebi bilinmez bir şekilde kararını verdi. Sonunda hayatını kaybetmek olsa da saklanmaktan vazgeçti. Hatta bu kadar zaman kaybettiği için kendine derin bir öfke duydu. Adam gibi dikilecekti Ramazan'ın karşısına. Zaten sevdiğine hasret yaşamak, ölümün bir başka hali olmuştu kendisine. Kimden,neden saklanıyordu ki?..Bu, onu birden rahatlattı, tüyden hafifti artık .Eski, yıpranmış ceketini giydi. Minik evin ufak kapısından eğilerek çıktı ve hafiflemiş adımlarla yürüdü. Hedefi belliydi...

     Çok iyi bildiği yolda hızla ilerleyerek, bir an önce oraya varabilmek için sabırsızlandı. Yürüdü...Yürüdü...Malum sokağı görünce, içinde bir telaş duydu. Durmadı. Akşam karanlığı çökmeye başlamış, gazinoların renkli ışıkları da ortaya çıkmıştı .Önce zayıf sonra yaklaştıkça güçlenen müziği duydu. Birkaç farklı ses birbirine karışıyordu .Gün ışığında çirkin ve sıradan görünen bu mekanlar, güneşin kaybolması ile aldatıcı parıltılarına bürünmüştü. İnsanlara sahte yaldızlarla dolu avuntuyu vadediyordu. Kısa süreliğine de olsa sözüm ona eğlendiren, keyif veren yerler. Acı bir gülüş belirdi yüzünde. Bir zamanlar kendisi de bu yalancı güzelliğe hayran kalmıştı ve çılgın bir yaşam düşlemişti. Oysa şimdi her şey ne kadar farklıydı. İyilik, güzellik, eğlenmek, huzur ,sevmek demek, Elif demek olmuştu. Tek bir kişide tüm aradıklarını bulmak olmuştu. Artık tek amacı ona kavuşmak ve her türlü rengi onda bulmaktı. Kapının önünde lüks aracın yokluğu, henüz patronun gelmediğini gösteriyordu. Bu daha iyiydi kendisi için. Bir bakıma kontrolü ele almakla eş geldi kendisine. Elleriyle ceplerini yokladı. Bir sigara olsa çok rahatlatacaktı, düşünmekten yorgun düşmüş beynini, yüreğini. İç ceplerini araştırdı. Tütün kırıntıları içinde, kırılmış bir tane eline geldi. Yarısını attı, kalanını yaktı ve derin bir nefes aldı. Gerçekten de bir ferahlık vermişti içine. Bir iki nefeste tüketti. İzmariti kaldırımın kenarına fırlattı. Kötülüğü yok edercesine ayağının altında ezdi. Çok beklemedi, gelen otomobili hemen fark etti. Gerçi görülmeyecek gibi değildi lüks araç. Önce şoför fırladı, hızla koşup arka kapıyı açtı. Ramazan,görmediği sürede değişmişti sanki. Dik duruşu kaybolmuş, birden ihtiyarlamış gibi indi. Yorgunluğu, isteksizliği uzaktan bile gayet net görülebiliyordu. Ağır ağır gazinonun kapısına yürüdü ve içeri girip gözden kayboldu...

    Cemal bir süre kararsız, yerinde durdu. Sanki zamanı kestiremeyip hata yapmaktan korktu .Ani bir şekilde elini ceplerine soktu ve bodoslamasına kapıya doğru hızla yürüdü. Daha varmamıştı ki kapıda bekleyen iki iri adam onu görünce koşarak yanına gelip kollarından yakaladılar. Genç adam şaşkın iki tarafına baktı kaldı. Onu sürüklercesine içeri götürdüler. Adeta ite kaka Ramazan'ın karşısına fırlattılar. Birisi:

_''Bulduk! Yakaladık patron! Bu civarda dolanıyordu! dedi heyecanla.

Ramazan ifadesiz bir yüzle baktı ona ve bir el hareketi ile çıkmalarını işaret etti. Sözü anında dinlendi. Şimdi iki amansız düşman gibi karşı karşıya ve yalnızdılar. Yaşlı adam kendini zor zapt eder gibi gergin....Genç adam ne yapacağını bilmez ama, yüreğinde kararlı...Ramazan koltuğuna iyice yayıldı, bakışları ile onu hapsetti...

                                                                                   *******

                 Görünürde her şey yolunda ve sakin. İçindeki tükenmişlik dışında durum böyle. Yıllar geçtikçe doğduğu, büyüdüğü toprakları hasretini daha çok hissediyordu. O zaman her şey güzel ve iyiydi. Yarını bekleten umutların tadında mutluydu. Yaşadıkları cennet benzeri kasabasında herkes birbirini tanırdı. Büyük beklentileri olmayan,kanattkar,  güzel, iyi insanlardı her biri. Yaşam bir masal tadında düzenlenmiş gibi büyülüydü. Evleri,bahçeleri ,toprakları yemyeşil ve bereketli...O vakitler tek istediği, bu düş ülkesinde, sevdasına kavuşup aynı lezzette onunla bir ömür tüketmekti. Hayali can bulmuş, ona kavuştuğunu sanmıştı bir ara. Fakat beraber yaşadıkça yanıldığını her geçen gün daha acı çekerek anladı. O,hiçbir zaman tam anlamı ile kendinin olmamıştı. En yakın olduklarını düşündüğü anlarda bile, o hep bir parça başkasınındı.İlk günler, bunu, varlığı şiddetle reddetti. Kuruntu dedi kendisine kızdı. Ama geçen yıllar sonrasında doğruluğunu kabullendi. Kabul etmek zorunda kaldı bir noktada. Kırıldı, yıprandı,umutsuzluğa kapıldı ama, bunu hiç belli etmedi eşine. Yazgı diye düşündü.Y aşam gailesi ile oyalandı bir süre. Lakin içini kemiren, dert olan kurt bir türlü yok olmadı. Sonra, elbette bir gün unutacak diye kandırdı yüreğini. İnsanoğlu nelerin üstesinden gelmemişti ki!..Bir zamanda böyle geçti. Baktı ki bu düşündüğü de olmuyor, içine gömüldü kaldı. Çocuklarıyla, geçmiş güzel günleriyle avundu. Onu kendi haline bıraktı. Böyle geldi böyle de gidecek, dedi. Yüreğini, aklını, gözlerini sımsıkı yumdu, bu gerçeğe karşı. Kör bir inat gibi saplanıp kaldığı yerde, onu hiç rahatsız etmedi. İçinin en ince kırılmasını sadece kendi duydu, kendi yaşadı. Sevmenin en acı halini, doya doya tattı. Bu umutsuzlukla aralarına görünmeyen, sağlam bir duvar çekti. Reyhan'ın ise bundan hiç haberi olmadı. On dört yaş rüyasından bir türlü uyanamadı.....

            Birbirlerinden haberdar olmasalar da umutsuzluk ortak payda. Her birinin kaybolmuşluğu başka başka...Birinin yaşayamadığı içinde takılı kalmış, biri kavuştuğunu sanmış ama aldanmış, bir diğeri de kavuşabilme savaşında. Hepsi kendi içlerinde kahraman. Galibiyet kimde bilinmez. Seven de sevilen de var. İkisi bir değilse neye yarar?

SEVMEK ÇOK ZOR (1) (RUMELİ  YÜREĞİM)(TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now