32. Resmi Nikâhlı Eş

4.8K 418 196
                                    


Bekir geçen iki günün ardından hiçbir şey olmamış gibi eve dönüp de içeri alınmayınca kıyameti kopardı. Çalışanlar Hasa Ağaya durumu bildirdiler. Dışarı çıkan Hasan Ağanın peşinden gelen Meryem Hanım hiç kimseyi takmadan Bekir'in suratına tükürdü.

"Seni doğuracağıma taş doğursaydım Allah'ın belası. Sen nasıl bir adamsın hamile kadına el kaldırmak ne demek sen ha..."

"Yeter Meryem çekil kenarı Bekir Efendi laftan anlayacak biri değil. Ona karına şefkat göster dedim. Maşallah yumruklarıyla şefkatini konuşturmuş."

Anne ve babasının kendisine çalışanların önünde bağırması ağırına giden Bekir isyan etti.

"O kadın benim gururumu kırarken iyi ona adam gibi davrandım karşılığında utanmadan tokat attı bana."

Oğlunun pişkince kendini savunmasına sinirlenen Meryem Hanım da tıpkı Neşe gibi bir tokat attı oğluna.

"Hadi bana da vur. Ben de tokat attım sana."

"Annemsin diye vurmana tükürmene bir şey demiyorum ama yeter ana."

"O kız da senin çocuğunun annesi. Yarın bir gün o çocuk büyüdüğünde sana hesap sorunca ne diyeceksin Bekir?"

Karısıyla oğlunun konuşmasına daha fazla dayanamayan Hasan Ağa kapıdan çıkmadan Mustafa'dan istediği sopayı eline alıp Bekir'in bacaklarına vurdu.

"Böyle mi vurdun lan? O çocuğa yaptığın zalimliğin sonu yok mu?"

Sinirle bağıran Hasan Ağa bu kez de sopayı Bekir'in sırtına geçirdi.

"Dua et torunuma bir şey olmasın. Dua et karın sağ salim çıksın hastaneden. Dua et senin pisliklerini örtmek için susturduğum insanlar konuşmasın."

Karısının hastanede olduğunu öğrenen Bekir "Ben o kadar vurmadım ki sadece..."

Elindeki sopayla Bekir'e son bir kez daha vuran Hasan Ağa bağırdı.

"Sadece ne şerefsiz? Torunuma bir şey olursa seni yaşatırsam adam değilim. Dikkat et Bekir artık hayatının iyiliği güzelliği torunumun sağlığına bağlı. Şimdi nereye gidersen git gelinim ve torunum bu kapıdan sağ salim girmeden bu kapı sana haram."

Karısıyla birlikte içeri giren Hasan Ağa konağın kapısını Bekir'i dışarıda bırakacak şekilde kapattı. Ağrıyan bacağına rağmen ayağa kalkan Bekir geldiği otele doğru gitmek için arabasına bindi, ancak yaptıklarının pişmanlığı bir tarafa Neşe'ye karşı daha da kinlenmişti. Arabasında bağıra bağıra nefretini dile getirdi.

"Şerefsiz kahpe sayende ailemde herkesten dayak yedim. Çocukken de dayak yiyordum senin yüzünden büyüdüm hala aynı. Senin yüzünden abimle aram bozuldu. Anam geldi suratıma tükürdü. Orospu çocuğu benim adım da Bekir'se bu yaptıklarını burnundan fitil fitil getirmezsem adam değilim. Hastanelik olmuş karı milleti değil mi hepsi aynı iki tokatla kim hastanelik olur lan, kim? Sayende babamdan sopa yedim hala ayaktayım. Ben böyle işin anasını avradını ..."

Üçüncü günün sonunda hastaneden taburcu edilen Neşe eve getirildiğinde aklında tek bir şey vardı, çocuğuna bir şey olursa Bekir'i rahatça öldürebileceği. Sabah kahvaltıya inmedikleri için odalarına gelen Fatma tarafından bulunan Neşe sabaha kadar yerde acı içinde yatarken defalarca düşündü. Sonunda geldiği nokta hep aynıydı. Bir yolunu bulup kaçacaktı. Sadece on sekiz yaşına gelene kadar dişini sıkması lazımdı.

Gece dayak yediği anda ilk kez hissettiği bebeğini koruma içgüdüsü ile birlikte ihtiyacı olan kuvveti ve savaşma sebebini de bulmuş oldu Neşe. Babasının ona çizdiği yol haritasından çıkmasının bedelini ödediğini düşünen kız bu kez bebeği için kendi yol haritasını yapmaya karar verdi.

En güzeli kimseye bir şey belli etmemek, buradan mutlaka kaçacağım ne kadar sürerse sürsün umurumda değil. Çocuğumu bu canavara bırakamam gibi düşünceler içinde olan kız annelik duygusuyla birlikte üzerindeki ölü toprağını attı.

"Gel kızım bir şeyler ye. Ne kadar iyi beslenirsen o kadar çabuk toparlanırsın."

"Tamam, Meryem Hanım."

"Bekir'e kırgınsın anladım da ona kırıldın diye bizimle arana neden mesafe koydun yavrum. Ben teyze lafına bile üzülürken oldu mu şimdi? Anne desen olmaz mı kızım?"

"Bana zaman verin lütfen sizi kırmak istemiyorum ama son bir ay içinde yaşadıklarım dayanılmaz şeylerdi."

"Sen rahat ol kızım Hasan baban Bekir'le anladığı dilden konuştu. Bir daha sana el kaldıramaz. Torunumuza vereceği zararın fazlasını kendisi yaşar sonra. Hem on sekiz yaşına iki hafta kaldı. Resmi nikâh işlemleri için Bekir ile konuşacak baban."

Resmi nikâh lafını duyan Neşe dini nikâhla bile kurtulamadığı adama yasal bağlarla mecbur kalmaktan korktu.

"Resmi nikâhın acelesi yok bence. Hem her tarafım morarmış bir şekilde dışarı çıkmak istemiyorum."

"Korkma kızım seni yoracak değiliz. Sağlık raporunu ve gerekli evrakları baban hazırlattı. Şimdilik sadece nikâhı kıyarsınız sonra sen kendini iyice topladığında anlı şanlı düğün yaparız. Seni hiçbir şeyden mahrum bırakmayız kızım."

Neşe kendini geri zekâlı gibi hissediyordu. Bu kadar olaydan sonra her şeyi kabullenip oğullarıyla evleneceğini mi sanıyordu bu insanlar. O nikâh masasına gittiğinde vereceği tek cevap hayır olurdu. Düşüncelerini kadınla paylaşmamaya karar verip sustu.

"Nikâhta giyebilmen için güzel bir elbise alalım kızım. İlerde torunlarıma hatıra kalır."

Meryem Hanımın konuşmasını dinleyen Neşe bir taraftan da iç sesiyle kendi kendine konuşuyordu.

Meryem Hanım bu tuhaf monologla kendini mi ikna ediyor yoksa beni ikna ettiğini mi sanıyor acaba? Sonra duyduğu torunlar lafıyla kendine geldi.

"Torunlar derken?"

"E kızım tek çocukla olmaz bu işler. Torunuma yazık tek başına mı büyüsün çocuk? Kardeş lazım."

Kadının kendisiyle dalga geçtiğine karar veren Neşe bozulan sinirleriyle gülmeye başladı. Meryem Hanım ise kızın mutluluktan güldüğü düşüncesiyle keyiflendi. Kızın saçlarını okşayıp "Hadi yemeğe geçelim yavrum" dedi.

Neşe korku içinde on sekiz yaşına doğru geri sayım yaparken nasıl kaçacağının planını defalarca yaptı. Beğenmediği yerleri değiştirdi. Bu süreçte güçlü kalmak için verilen ilaçları itiraz etmeden içti, yemeğini yedi.

Meryem Hanım ve Hasan Ağa kızın hızla iyileşmesinden dolayı mutluydular. Yaraları epeyce düzelen kız sakin bir kabulleniş içerisinde nikâh gününü bekliyordu. O gün tuvalete gitmem gerek diyerek kaçacaktı. Sonrası daha kolaydı yanına alacağı yedek kıyafet ve eşarpla üzerine değiştirince onu bulmaları daha zor olurdu. Neşe planına son şeklini verip beklemeye başladı.

Geçen günlerin sonunda Hasan Ağa, Bekir'i eve çağırmıştı. Aklını başına alması ve nikâh için konuşmayı planlayan Hasan Ağa konağın avlusunda yanında Neşe ve Meryem Hanım ile oğlunun kapıdan girmesini bekliyordu.

Beklenen adam gelmişti, ancak yalnız değildi. Herkes şaşkınlık içinde Bekir'in elinden tuttuğu kıza baktı. Bu duruma sinirlenen Hasan Ağa "Ben ne desem boş akıllanmayacaksın değil mi? Bu terbiyesizliğin bir açıklaması var mı Bekir?" dedi.

Suratına kondurduğu gülümsemesiyle kızın elini öpen Bekir "Var" diye cevapladı babasını.

Gördükleri karşısında çıldırma noktasına gelen Meryem Hanım oğluna bağırdı.

"O zaman açıklamanı yap biz de bilelim."

"Anne, baba sizi karımla tanıştırmama izin verin. Hayatım anne ve babamızın elini öp."

Duydukları ile iyice sinirlenen Hasan Ağa oğlunun yakasına yapıştı.

"Ne evliliği lan?"

Babası sanki yakasına yapışmamış da oğluna sarılıyormuş gibi mutlulukla gülümseyen Bekir babasının sorusunu yanıtladı.

"Dini nikâh soruyorsan dini nikâhlı eşim, yok resmi nikâh dersen o zaman da ben sana derim ki resmi nikâhlı eşim. Yeterli mi baba? Başka bir nikâh şekli varsa onu da yaparız karımla."

Bazı Hatalar Affedilmez!  (Tamamlandı)Where stories live. Discover now