-33

590 45 186
                                    

İnanılmaz uzun bir otobüs yolculuğundan sonra, gelebilmiştik sonunda ormana. Ben Ayşe'yle tüm süre boyunca konuşup, gülmüştüm. Ozan'ın da tabi gözleri hep onun üstündeydi. "Evet hepiniz inebilirsiniz, geldik" diyen hocamıza çok of'lar çekiliyordu. "Hocam benim ayakkabılarım bunun için hiç uygun değil" diye cırlayan Melisa, hocadan laf işitmişti. "E kızım sende bile bile niye onlarla geliyorsun?" diye konuştuğunda, "çünkü bu ayakkabı benim sembolüm, bunlarsız Melisa değilim" demişti. Artık onunla kavga etmekten sıkılan öğretmen, diğer kızan çocuklara "istemiyordunuz madem niye geldiniz?" sorusunu sormuştu. "Fakirleri evlerine uğurlayabilmek için" diye konuşan Ozan, artık Ayşe'den reaksiyon bile alamamıştı. Biraz sarsılmış bir şekilde yine önüne döndüğü an, halen herkes bana bakıyordu.

"Sakın bu kızı Kanatımla bir çadıra yerleştirmeyin" diye sessizliği bozan Melisa'ya artık cevap bile vermemiştim. "Evet evet yoksa junior Kanatlarla uğraşırsınız hocam" diye şakaya katılan Ozan, Kanat'tan çok kötü bakışlar alabilmişti. "Biraz düzgün konuşun, ben sizin öğretmeninizim" dediğinde, Ayşe yanıma gelmişti. "Takma şu salakların söylediklerini kafaya" diye başladığında, "hiç umursamadım bile farkettiysen" demiştim. Kötü morelim maalesef belli oluyordu. Artık bende takmıcaktım olanları ve sadece boş boş konuşmalarını izin verecektim. Zaten konuşmak bir işe yarasaydı şimdiye kadar susturabilmiştim. Çadıra kadar yürüdüğümüzde, Ozan salağı çomak gibi birşey koymuştu önüme. Ama benim yerime Ayşe yürümüştü oradan. "AAA" diye cırladığında, panikleyen Ozan "kahretsin sana değildi bu" demişti. "Kime düşünmüştün bunu?" diye soran Kanat'a sadece "öyle Dağhan için abi" demişti. Kanat'tan korktuğu çok belliydi ama şu an panikten ne konuştuğunu bilmiyordu.

"Sen ancak milletin canını yak zaten" diye gözleri sinirden parlayan Ayşe'yi, Ozan taşımak istediğinde, Melih'den kaktırılmıştı. "Oğlum öküz müsün? Hem kıza tuzak kur hemde arkasından ağla" dediğinde, "kim tutar seni Melih" diyesim gelmişti. Soğuk kanlı ve angut Kanat da hiç bir canlıyı umursamadığı için, acımasızca çadırlara doğru yürümüştü. "Ozan bak yemin ediyorum Ayşe'ye bir kere daha zarar verirsen, seni mahvederim" dediğimde, Ozan'ı kaktırmıştım. "Ayşe gerçekten istemeden oldu" diye kendini açıklamaya çalışan Ozan'a biraz da kıyamamıştım. Çok çabalasa da kendini ifade edemediği için, "neyse" diyerek gitmişti yanlarından. Ama yine merak ettiği için, Melih ve Ayşe'yi uzaktan izliyordu. Bir kolunu Melih'in omzuna koyup, gülerek yürüyorlardı. Bu sinirli bakış hiç hayrı alamet değildi.

Öğretmen bizi çadırlarımızın önünde gördüğünde, kuruluşunu anlatmıştı. Aziz zaten herşeyi bildiği için başlamıştı bile. "Öğretmeni dinlemicek misin, nerde ve nasıl kuracağımızı anlatıyor" dediğimde, Aziz baya özgüvenli bir şekilde cevap vermişti. "Öncelikle, çadır kuracağımız yerin nispeten düzlük ve kuru olması gerekir. Ayrıca çadıra zarar vermemesi ve yattığımızda bizi rahatsız etmemesi adına çadır kurulacak alanın taşlardan, dallardan ve benzeri nesnelerden temizlenmesi oldukça önemlidir-" diye konuşmaya başladığında, sadece büyük gözlerle onu izliyordum. Aynı zamanda çadır'a eğilip, birşeylerle uğraşıyordu. "Sırada çadır pollerini birleştirmek var-" dediği an, polleri çadıra sokuyordu. Naptığını anlamayan ben gerçekten zekasına şaşırıyordum. İki dakkika sonra önümde üçgen şeklinde bir çadır duruyordu. "Bak belkide benimle kalmanın avantajları vardır" diye bana yaklaşan Aziz, bir şaç telimi eline dolamıştı. Rahatsız olduğumu gören öğretmen, araya girmişti. "Vay çok iyi kurmuşsunuz" dediğinde, "yani ben pek anlamam- diye cümleme başlamak istemiştim tabi Aziz "ikimiz yaptık" diyene kadar.

Bazıları sıkıntıdan ormana girmişti ve bazıları telefonunu çıkarmaya başlamıştı. Hepimiz akşam toplandığımızda, öğretmen bize bir soru sormuştu. "Ben sizi niye buraya topladım?" dediğinde, Can "bilmiyorum hocam, siz söyleyin" demişti. "Elektronik cihazlar bizim gündemimizde normal olarak görünülüyor" diye başladığında, "ama bizim kullandığımız kadar olmaması gerek" diye devam konuşmuştu. "Ee hocam?" diye sadete gelmek isteyen Ozan, "ee'si Ozancım, hepimiz birlikte telefona karşı oruç tutacağız" demişti. Herkes oflarken, ben biraz heyecanlaşmıştım. "Çok iyi bir fikir bu hocam" diye konuştuğumda, Kanat hevesimi almıştı. "Yalakalık yapma, bu kötü bir fikir" demişti. "Artık benim fikirlerime de karışabildiğini bilmiyordum" dediğimde, gözlerini döndürüp, "salak bir fikir olduğu için olabilir mi?" demişti. Daha düne kadar beni yaralarını iyileştirmesine izin veren çocuk, ne olmuştu da böyle angutlaşmıştı. Aziz sevinerek bizi gizlice izlerken, Kanat onu yakalamıştı. "Ne gülüyorsun lan piç gibi?" dediğinde, üstüne doğru yürümüştü. "Kanat öfkene kontrol ol!" diye bağıran öğretmene bakmıyordu bile. Tişörtünden çekip, kaldırdığında, "şerefsizlik peşindesin yine deme?" demişti.

Kendini ellerinden kurtarabilen Aziz, Kanat'ın kulağına eğilmişti. "Ekim'in dedikleri doğru olduğu için, başkalarından hıncını çıkarmak istiyorsun" diye konuştuğunda, Kanat sinirden gözlerini pörtletmişti. "Yalan mı?" diye sorduğunda, gülerek konuşmaya başlamıştı. "Ama abicim sen daha vakit kaybederken, ben becerebilirim oraya kadar" demişti. Kanat ona kuvvetli bir yumruk çaktığında, Aziz ağzının kenarını silip, sinsice gülmüştü. Öğretmen artık iyice sinirlendiği için, ikisini ayırmıştı. "Bundan sonra sen benim korumam altında değilsin, duydun mu?" diye uzaklaşan Kanat, aynı anda parmağıyla üstüne doğru gösteriyordu. Bende dediği şey yüzünden, tokat çakıp "rüyalarında görürsün sen ancak" demiştim." Arkamdan şaşkın bir şekilde bakan Aziz, Leyla'dan laf işitmişti. "Sen ancak kendini becerirsin." Neden beni koruduğunu anlamasamda, yaptığını çok tatlı bulmuştum. "Senin gibileri en kötüsü" diye cümlesine başladığında, Aziz "benim gibiler?" sorusunu sormuştu. "Senin gibi işsiz hacker tipli çocuklar işte. Telefondan ayıp şeyler bakıp, yükseliyorsunuz" dediğinde, herkes gülmüştü. Aziz Leyla'ya o kadar nefret dolu bakıyordu ki, anında öldürecek gibiydi. "Ateşle oynuyorsun Leyla Ertener" dediğinde, kız tüm eliyle kamp ateşine girmişti. Ağzı nerdeyse açık kalan Aziz'in çenesini kapatıp, "tehlike severim" demişti. Bu beni Aziz'in parmağımı ateşe tuttuğu güne geri götürmüştü, tek fark Leyla'nın korkmamasıydı. Artık tipine tahammül olamadığım için, gitmiştim.

Kanat'ın nereye gittiğini merak ettiğim için, ormanın içine doğru yürüyordum. Telefonumuzda öğretmenden alındığı için, Kanat'ı arayamıyordum. Karanlıktan korkuyordum ve iyice paniğe kapılmaya başlamıştım. Morelimi yüksek tutan tek şey ilk aşkımdı.: "Morty." Elimde sımsıkı tuttuğum ayıcık, beni çocukluğumdan beri sakinleştiriyordu. "Nerdesin be belalı Kanat" diye sinirden bağırdığımda, hayvan sesleri yoğunlaşmıştı. Nerde olduğuma dair hiç bir fikrim yoktu ve devam yürümekten korkuyordum. Ağlamaya başlayıp, hem Kanat, hem kendim için ağlıyordum. Bu çaresizlik beni çocukluğuma geri götürmüştü. Babam'ın beni koskoca lunaparkta bırakıp, akşam köründe yalnız hissetirdiği gün. Ağlamam yoğunlaşmıştı ve ben artık yere çakılmıştım. Gücümün kalmadığını bugün anlamıştım. Artık ne düşmanlara harcıcak laflarım vardı nede yaşamaya çabam kalmıştı. Feneri üstüme diken, uzun boylu bir çocukla göz göze gelmiştim. "Ekim?" diye soran Kanat'a, sinirle yaklaşmıştım. Göğüsünü yumruk şeklinde olan ellerimle dövdüğümde, bana büyük gözlerle bakıyordu. "Noldu birşey mi oldu?" diye endişelendiğinde, "sen oldun" diyerek patlamıştım. "Sen ağladın mı?" diye soran Kanat, aynı zamanda parmaklarıyla sakince gözyaşlarımı siliyordu. Bu ışık altında tablo gibi görünüyorduk. "Ağlayınca çirkin oluyorsun" diye sırıtan Kanat, yüzümü ellerinin arasına almıştı. "Senden nefret ediyorum" diyerek, konuştuğumda, "bana haber vermeden gittiğin için, beni her zaman hayal kırıklığına uğrattığın için ve aklımı karıştırıp, zorbalaştığın için" diye ağladığımda, "duydun mu senden nefret ediyorum" demiştim. Kanat bir anda ellerimi tutup, bana yaklaşmıştı.

"Ekim ben seni seviyorum"






Çok uzun oldu ama umarım rahatsız olmamışsınızdır. Çok tatlı değiller mi?☹️

Sevdiğini söyledi sonunda odun bey.

Kalbimin sırrıWhere stories live. Discover now