Bölüm 50: GÜNEŞLİ HAVALAR VE KASVETLİ ŞEHİRLER

2K 153 222
                                    

Selamm😇😇

Nasılsınız? Her şey yolundadır umarım.

Ramazan dolayısıyla bölüm saatimizde güncellemeye gidelim mi? Yoksa kalsın mı? Düşüncelerinizi yazarsanız çok sevinirim😊

Galiba bu bölüm en fazla görsel kullandığım bölüm oldu🙈 Ama ne yapayım tutamadım kendimi.

Yorum yapmayı ve yıldıza basmayı unutmayın💙
İyi okumalarr!!

"Bak ne kadar güzelsin gül kendine Dünya kadar güzelsin."

_________________________________

🌍

(Mor ve Ötesi - Gül Kendine)

Üçüncü kez Hakan'ın kollarından çıkıp gitmek için hareketlendim. 'Artık bara dönmem lazım, kapanışa yetişirim demiştim.' Etraftaki kalabalığın uğultusu bizim ufak baloncuğumuzun içine sızıp birbirimizi duymamızı engelleyemiyordu.

Hakan'sa benden uzaklaşmak istemediğini hiç saklamadan beni yine kendine doğru çekti.

'Eren artık kapanışları sensiz yapmayı öğrenmeli, seni ortada bıraktığı günlere saysın.'

'Haklısın, ama ben o değilim.' Belki bir işe yarar diye bir adım geri gitmeye çalıştım ama bir kolu belimde durmaya devam etti. 'Dur bir dakika.' Cebinden telefonunu çıkardı. 'Saat çoktan 1'i geçiyor. Şimdi çıksan bile kapanışa yetişemezsin.'

Ellerimi kazağının üstünde gezdirdim, çünkü deri ceketi hala benim üstümdeydi, başımı hafifçe yukarı doğru kaldırıp gamzelerine takılmadan onunla göz göze gelmeyi umdum. 'Sen yetiştirebilirsin diye umuyordum.'

Yüzündeki sırıtış büyürken ben o gülüşte kayboluyordum. 'Yetiştirebilirim.'

Tam teşekkür edecektim ki devam etti. 'Ama yetiştirir miyim? Hayır.'

'Ya Hakann.'

'Efendimmm.' Bana doğru eğilip burnunu burnuma sürttü. 'N'apsın sana bu Hakan?' yüzü yüzüme o kadar yakındı ki, beni heyecanlandıran kokusu tümüyle beni alt ederken, güçlü kolları tarafından belimden tutuluyordum. Yüzüme çarpan nefesi ve oyuncu tavrıyla söylediği efendim diyişi ile her şeyi ama her şeyi unutuyordum.

Eren mi?

Koyverdim gitti.

Sırf onu bir kez daha öpebilmek için, sırf onu bir kez daha öpebiliyor olmak için dudaklarımı dudaklarına yaklaştırdım. Dudaklarımız zıt kutuplar gibiydi, çekim alanlarına girdikleri anda birbirlerini kapıyorlardı. Kalabalığın ortasında olmamızı umursamadan, çevremizdekilerin kim olduğunu bize bakıp bakmadığıyla ilgilenmeden öpüşmeye başladık.

Bu benim için oldukça yeniydi. Diyarbakır'dan İstanbul'a geldikten sonra Kadir'le sokakta biri gördü mü, babama söyleyecek mi diye düşünmeden el ele yürüyebilmek bile benim için büyük bir özgürlüktü, sokakta öpüşmek ise... bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar anca yaşamışızdır. Kadir'le ikimizin oldukça muhafazakar aileler tarafından büyütülmemizin de bunda etkisi vardı. İkimiz de hiçbir zaman kendimizi sokakta öpüşebilecek kadar özgür hissetmedik galiba. Ama şimdi farklı, şimdi aklımdan biri görür mü, tanımadığım insanların arasındayım, gibi korkuların hiçbiri geçmiyor. Onu öpmek şu an için en önemli şey, onun dudaklarının tadını alabilmek, onun kollarında, acabasız, belkisiz, sorgulamadan durabilmek tek önemli şey.

Bir Gençlik HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin