Bölüm 2*7 ESKİ BİR DOST

1.1K 100 5
                                    

Arazinin önüne gelir gelmez verdiği ilk tepki aman allahım oldu. Gördüğü manzara dehşet vericiydi. Gençlik merkezinin önüne kurulan kamp artık hastalıklı insanlara bırakılmıştı. Büyük yemek çadırının önü yanyana dizilmiş ceset torbalarıyla doluydu ve onları gömmeye bile fırsat bulamamışlardı. Kiminin yüzü kiminin kolu, bacağı sokak hayvanları ve hasta insanlar tarafından parçalanmıştı. Kampın birçok noktasında da küçük küçük kan gölleri oluşmuştu. Mahşer yerini andıran bu yerde insanın psikolojisinin bozulmaması imkansızdı. Kampın güney girişinde hastalıklı insanları kontrol altında tutmak için hapishane şeklinde inşa edilen alan ise adeta bir mezbaayı andırıyordu. Hasta insanları yatırıp bağlamak için yanyana masalar açık hava ameliyathanesine benziyordu. Ancak insanlar iyileştirelemeyip burda kafasından vurularak infaz edilmişti.

"Ne oldu bize böyle! Nasıl bu hale geldik? Bunlar bizim arkadaşlarımız nasıl böyle birşey yaparlar?"
diye mırıldandı kendi kendine Seda.

Bu sırada arkadaki gençlik merkezidende hırıltılar yükselmeye başladı. Artarak devam eden hırıltı seslerine çatırdı sesleride eklenince Seda iyice heyecanlanmaya başladı. Derken çatlama sesleri kırılma, parçalanma seslerine yükseldi ve gençlik merkezindeki yüzlerce hasta insan bir anda serbest kaldı.

Neye uğradığını şaşıran Seda tabana kuvvet koşmaya başladı. Ancak yollar kana boyalı olduğu için ayağı kayıp duruyordu. Sonunda daha fazla dayanamayıp dengesini kaybetti ve yolda biriken bir kan gölüne düştü. Artık üstü başı kanla kaplıydı. Kirli kan ve çürümüş iç organlarının pis kokusuda cabası. Artık mide bulantısından yerinden kıpırdayamıyordu. Daha fazla dayanamayıp tüm midesini boşalttı. Kustuktan sonra biraz kendine gelmeye başladığı sırada düştüğü yerin Burak ın vurulduğu nokta olduğunu farketti. O gün tüm yaşananlar gözünün önünde canlanıverdi. Askerlerin kapıya gelmesi, Burak ın yerdeki kanı, mezarlıktan gelen tek el silah sesi...

Seda bunları düşünürken ona doğru yaklaşan hırıltı sesleri tüm dikkatini o tarafa çekti. Hastalar gittikçe yaklaşıyorlardı ve Seda artık yerinden kıprdayamıyordu.
Artık tüm hayatı gözünün önünde film şeridi gibi geçiyordu. Sevdiği herkesi tek tek görüyordu. Özellikle Burak ı gördüğü için çok mutlu olmuştu. Ancak burda parçalanarak acılar içinde ölecek olmanın korkusu içini kasıp kavuruyordu. Hastalar iyice yaklaşırken gözlerini kapatıp dua etmeye başladı. Tam Allahım sana geliyorum diyordu ki arkalardan korna ve çarpma sesleri eşliğinde bir araç ona doğru gelmeye başladı. İlk başta halüsinasyon gördüğünü sanan Seda arabanın onun yanında durup kapısını açmasına herhangi bir anlam veremedi.
Sonunda "ne bekliyorsun orda hadi atlasana" sesiyle kendine geldi ve hiç düşünmeden arabanın arka koltuğuna atladı. Kapıyı çekip yürüüü diye bağırdı. Arabayı süren kişi tüm gücüyle gaza yüklenip ordan uzaklaşmaya başladı. Yol hasta insan doluydu ve onlara çarpmamak imkansızdı. İlerlerken şapur şupur parçalanma sesleri eşliğinde hastaların arabanın altında ezilişine şahit oldular. Gerçekten de çok iğrenç ve iç gıdıklayan bir ses ve görüntüydü.

Kısa süreli adrenalinin ardından sonunda hastaların arasından çıkıp boş bir sokağa attılar kendilerini. Seda hala az önce yaşadıklarının şokunu üstünden atamamıştı. Yaşadıkları sanki gerçek değilmiş gibi hală boş ve anlamsız geliyordu. Hasta insanlar onu yemek için peşinden geliyorlardı, bir kan gölüne düşmüştü falan hiç gerçekçi gelmiyordu. Ancak üstüne başına baktıktan sonra kanla kaplı olduğunu farketti. Herşey yavaş yavaş oturdu. Az öncekiler gerçekti ve artık tüm dünya bu haldeydi. Şimdi hayatta kaldığı için şükretme vaktiydi. Bide bu arabanın sahibine teşekkür.

Hemen öndeki kişiye yönelip
"sana ne kadar teşekkür etsem az, az önce hayatımı kurtardın sen olmasaydın orda parçalanmış olacaktım dedi."

Öndeki arkaya dönüp önemli değil Sedacım dedi. Seda gözlerine inanmamıştı. Hayatını kurtaran kişi bölümden arkadaşı Turguttu. Tarifi imkansız imkansız bir sevinçle bir anda Turgutun boynuna sarılıverdi Seda...

Kısa bi hasret gidermenin ardından arabayı çalıştırıp yola devam ettiler.
Seda o kadar pis kokuyordu ki Turgut tüm camları açmak zorunda kalmıştı. Arabada nefes almak adeta imkansızdı. Turgut un dalgalı esprileri eşliğinde Turgutun kaldığı yere geldiler sonunda. Trionun karşı aralığındaki dolunay yurdunun arkasındaki sitede arkadaşlarıyla barınacak güvenli bir daire bulmuşlardı. Site dışardan bakınca terkedilmiş gibi gözüküyordu ancak dikkatli bakınca aşağısının araba dolu olduğu belli oluyordu. Burasının sandığından daha kalabalık olduğu belliydi. Arda kapıda durup geldiğini belli eden ıslığı çaldı. Üç kere arka arkaya ıslık çalmak kendi aralarında ben sizdenim demenin kısa bir yoluydu. Islıklardan sonra kapı kısa sürede açıldı. Yavaşça içeriye doğru girdiler. Geçerken kapıyı kimin açtığını görünce Sedanın gözünde bir anda parlama oluştu. Kapıyı açan yine bölümden arkadaşı Batuhandı. Sanki tüm tıpçılar bir yerde toplanmıştı. Keyfi dahada yerine gelen Seda araçtan iner inmez hemen Batuhan ın boynuna da atılıverdi. Ancak Batuhan dan beklediği tepkiyi alamadı. Yüzü Sedayı gördüğü için sevinmişe benzemiyordu. Pek bi umursamaz tavırlarla hoşgeldin dedi ve yanından ayrıldı. Seda bir an için ne yapacağını bilemedi. Batuhanı daha önce böyle mutsuz ve umursamaz görmemişti.

Turgut hemen yanına gelip durumu açıkladı:
" Salgının başlarında Batuhanın annesi hastaneye kaldırıldı. Ancak iki gün sonra hastanelerin karantinaya alındığını öğrendik. Batuhanda sağlıklı olduğu gerekçesiyle hastaneden uzaklaştırılmış. Ertesi günlerde duymuşsunuzdur hastaneler içindeki hastalarla birlikte yıkılıp yakılıyor diye. Batuhanın anneside bunlar olurken hastanedeydi. O günden sonra Batuhanın bir daha gülümsediğini görmedim."
Seda duydukları karşısında ne diyeceğini bilmiyordu. Ama Batuhanın hissettiklerini çok iyi anlıyordu. Az önce o da Burak ı kaybettiği yerdeydi...

ÖLÜ DÜNYA: BAŞLANGIÇHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin