Bölüm 5*7 OKUL AGAİN

375 28 0
                                    

"Biraz daha iyi misin? Daha su getireyim mi?"

"ÖĞĞĞH hhhh biraz iyiyim." Yağız son kez tükürüp yanındaki kıza baktı.
"Ağzımın açık olduğunu görmedin mi? Adamın çürümüş kanında boğuluyorum."

Kız kısık ve çekingen sesiyle:
"Gerçekten de ağzının açık olduğunu görmedim. O kadar korkmuştum ki elime geçen ilk şeyle saldırmak istedim. Cidden özür dilerim."

"Neyse geçti artık. Diğer odalarda başkaları da var mı?"

"Yok sadece ikimiz vardık."

"Kim peki bu adam? Boğazına bıçak saplanarak öldürülmüş! Sen mi öldürdün?"

"Şey adam kim bilmiyorum. Dün karşılaştık. Birşeyler bulmak için dışarı çıktığım da beni görüp takip etmiş evime kadar. Sonra eve gelip bana tecavüz etmeye kalktı. Sonrası gördüğün gibi.... "

Yağız üzülmüş bir şekilde bir adam bir kıza bakıp adama okkalı bir küfür edip tekmelemeye başladı." Seni orospu çocuğu! Allah belanı verir işte böyle.... "

" Bu arada benim adım Sude. Senin adın? "

" Yağız! Yağız Koçarslan. Memnun oldum. "

" Bende. Eğer sen gelmeseydin şuan ölmüş olabilirdim. Bi nevi hayatımı kurtardın. Herşey için teşekkür ederim."

" Ne demek! Zorda kalanlara yardım etmek görevimiz..."

Yağız bir kızı kurtardığı için göğsünü kabartmış bir horoz gibi kızın karşısında dururken yeni tanıştığı Sude üstünü değiştirmesi için Yağız'a bir şeyler ayarlamaya çalışıyordu. Üstü başı pislik olmuş bir şekilde durmasını istemiyordu. Yağız ise çaktırmadan kızı inceliyordu.

Açık sarı saçları, tam olarak anlayamadığı renkli gözleri ve ince dudakları Yağız'ı kendinden almıştı. Kibar kibar konuşması ise bir süre sonra şiir gibi gelmeye başlamıştı. Ne derse desin kız şiir gibi geliyordu Yağız'a.

"Sen olmasan az daha altıma sıçacaktım ha!"
Yağız şiir dinlemeye devam ediyordu.

"Orospu çocuğunun boğazına sokmasaydım eğer bıçağı şuan oturamayacaktım herhalde koltuğa. Anladın sen!! "
Yağız'ın kulakları rüyaya dalmış gibiydi.

"Orospu çocuğunun götünden kan aldım derken bir kaç saat sonra az daha o benim götten kan alacaktı."
Kız ne derse desin Yağız sadece kafa sallayıp gülüyordu.

"İyi misin sen? Dalgın gözüküyorsun!"

Yağız biran kendine gelip :
"İyiyim ya sadece dalmışım biraz. Birşeyler düşünüyordum. Kayboldum sanki! "

" İstersen ben evini bulmana yardım edebilirim! Çevresinde ne gibi yerler vardı hatırlıyor musun? Süpermarket kafe iş yeri okul falan? "

Yağız biraz düşünüp cevap verdi.
"Sanırım trio mu tripo mu diye biryer vardı. Onun karşısındaydı. Görükle nin ana caddesinin aşağısı sanırım."

"Trio demek istiyorsun sanırım. Tamam biliyorum orayı ben. Seni götürebilirim."

Yağız kızın yardım edeceğini duyunca istemsizce sırıtmaya başladı. Az önce ağzının kusmukla dolmasına neden olan kıza ergenler gibi bakıyordu.

.
..
...

"Arabanın bagajından sedyeyi getirin." dedi teğmen diye seslenilen adam.

Ateş Murat'ın da durumunu kontrol edip birşey olmadığını görünce hazır olduklarını söyledi. Arabalarından tüm silahları ve işe yarayabilecek ekipmanları alıp ikisi önde Ateş ve diğer silahlı adam Ferit'i sedyeye koymuş bir şekilde arkada ve en arkada da Teğmen dedikleri liderleri elleri tetikte yola koyuldular.

Tam yerleşim denilen yerin arka caddesinden üniversiteye doğru yola koyuldular.

"Sizin amacınız ne? Nereye götürüyorsunuz bizi?"

"Çok konuşup ses çıkarma bak! Zamanı geldiğinde öğreneceğinizi söylemiştim."

Murat elinde silahı olmadığı ve Ferit'te yaralı olduğu için sorgusuz sualsiz onlara ayak uydurmak zorunda kalıyordu. Adamlar Murat'ı kelepçelememişti ama Ferit'i ellerinden kelepçelemişlerdi. Murat onu neden kelepçelediklerini deli gibi merak ediyordu. Zaten yaralı çocuk kaçmaya da tenazül edemezdi ki! O değil kendi ayakta olduğu ve kaçabileceği halde onu kelepçelememişlerdi.

Hızlı adımlarla okula doğru ilerlerken arka sokaklardan biyerden silahlar ateşlendi. Önde gidenlerden biri hemen elini yumruk yapıp yukarı kaldırarak yere çöktü. Diğerleri de onun işaretiyle yere çöktü. Murat dahil. Teğmen'in bir kafa hareketi ile tekrar yerlerinden kalkıp en yakında ki binanın girişine yöneldiler.

"Ateş sen yaralı çocuk ve bunla birlikte burda kal. Biz etrafı kontrol edip geleceğiz."

"Tamamdır."

Murat ve Ferit'i Ateş ile bırakıp ordan ayrıldı Teğmen ve diğerleri.
Murat hemen Ateş'i soru yağmuruna tutmaya başladı.

"Noluyor?
Nereye götürüyorsunuz bizi?
Ve kimsiniz siz?
Asker falan mısınız?"

Ateş "Sus biraz!" diye çıkıştı.
"Sessiz olmamız lazım!"

"Ama...." dedikten sonra Ateş silahını doğrulttu Murat' a.
"Söz dinle biraz!"

Murat silahı görür görmez ağzına kilit vuruverdi.
.
.
Yaklaşık 10 dk sonra Teğmen ve diğerleri geri döndüler.

"Nolmuş? Silah sesleri nerden geliyormuş?"

"İki sokak yukarıda bir grup yürüyen ölü ile iki üç kişi karşılaşmış. Korkmuşlar gruba ateş etmeye başlamışlar. Bir süre sonra da kaçıp gittiler." dedi teğmen.

"İyi bari. Görükle de şimdiye kadar hayatta kalmaları bile mucize. Burası deliler evine dönmüş resmen. "

Murat Ateş'in bu tepkisinden sonra dumura uğradı. Mucize falan hikayeydi onun için. Askerler görükleye bu kadar tehlikeli diyorlarsa şehir merkezlerini falan görseler ne tepki verirlerdi kim bilir!

" Hadi yola koyulma vakti. Az bir yolumuz kaldı zaten."

İki dk içinde yine aynı düzen ile yola çıktılar. Yaklaşık yarım saatlik bir yürüyüşün ardından üniversiteye ulaştılar.

"Haber verdiniz mi köye?"

"Verdik Teğmenim. Bir araç yola çıktı bizi almaları için."

Köy ve araba kelimeleri Murat'ı heyecanlandırmış ama aynı zamanda tedirgin de etmişti. İnsanların güvenli yaşadıkları bir köy falan mı vardı acaba diye düşünmeye başladı. Ve bu kişilerin asker olduğunu kafasında kesinleştirmişti artık...

Bu grup gerçekten askermiydi yoksa asker gibi davranan eşkiyalar mı? Köy dedikleri yer neresiydi. Ama en önemlisi Aslı ve Seda evde kalmışlardı. Yağız ise araba bulabilmişmiydi?

ÖLÜ DÜNYA: BAŞLANGIÇWhere stories live. Discover now