Bölüm * 3 *

36.9K 2.4K 359
                                    

Süpriiizzz :)

dayanamadım ben yine :D

keyifli okumalar...


**


Ağrı kesici ilaçlar size uyku yapar mı? Bana yapıyor. Kaç gündür namazlarımı aksak bir şekilde kılıyorum bu uyku problemi yüzünden. Zaten mutsuzsam ya da bir şey kafama takılmışsa uyurum ben sürekli. Mutsuz bir pandaya dönüşür ruhum. Atarım bedenimi yatağa çekerim yorganı kafamdan aşağı sanki dünyadan soyutlamış gibi hissederim kendimi. Kapatma tuşum olsa beynimi kapatırdım o anlarda aslında, güzel olurdu. Şimdi de öyle bir mutsuzluk öyle bir ağırlık var üzerimde. Ağrı kesici ilacı içtikten sonra zar zor öğlen namazımı kıldım ve yine yastığımla aşk yaşamaya devam ettim. Kanepenin şekline de giderek uyum sağlamaya başladı bedenim açıkçası. Birkaç gün içinde bütünleşirim diye tahmin ediyorum, o derece yani.

Son iki gündür uyanıp da gözümü açtığımda bulunduğum odayı garipsiyorum ilkin. Burası neresiydi, ben ne yapmıştım bunlar yavaş yavaş geliyor aklıma. Sonra bir hüzün, pişmanlık ve ince bir sızı çiziyor kalbimi, kestane çizer gibi tam ortasından. Zaman geçtikçe daha da koyuyor yaşananlar insana.

İkindiye doğru uykudan ayılmaya başladığımda mutfaktan gelen tıkırtılarla beraber tedirgin olmaya başladım. Yabancı olduğum bir evde yabancı gelen sesler duyuyordum. Bu evin anahtarı herkeste mi var Allah aşkına? Dingonun ahırı gibi giren çıkan belli değil!

Derin bir nefes alıp bezgince yatağımı topladım. Yani çarşafımı nevresimi katlayıp kanepenin ucuna yığdım. Bu evin mobilyaları yeni ve moderndi. Geçen sene Gülsüm teyze bir hevesle döşemişti bu katı. Hamza yine doğuda görevdeydi o zamanlar, dönünce kız bakarız nasipse diyordu anneme. Mobilyalar mis gibi reçine kokuyor. Hafif kına kokusu da sinmiş üzerlerine. Yeni alınmış mobilya kokusuna bayılırım ben. Beyaz ve ferah bir oda arada hafif pastel renkler serpiştirilmiş duru, göz yormayan bir düzeni var evin içinin. Yaşarım ben bu evde ya, diye mırıldandım farkında olmadan. Yaşar mıyım acaba? Diye sorguladım sonra kendimi. Kendi içimde bile çelişiyordu duygu ve düşüncelerim. Kararsızlığımın kör kuyusunda nereye çıkacağımı bilmeden çırpınıyordum ve ışığa da henüz ulaşmamıştım ne yazık ki...

Mutfaktaki takırtılar benim patırtılarımla beraber bir anda kesildi ve odanın kapısında iki siluet belirdi camdan gördüğüm kadarıyla. Hemen başörtümü toparladım bir çırpıda. Kalbim Hamza'nın gelme ihtimaline karşı kuş olma pozisyonuna geçmiş kanat çırpıyordu şimdiden. Neyin heyecanıydı bu bilmiyorum ama bulunduğum duruma karşı fazla kaptırmıştım kendimi bunu anlıyordum. Ben zaten gördüğüne âşık görmediğine bulaşık tipte biriyim, oldum olası böyleyim yani. Çabuk âşık olurum ya da olduğumu sanırım ama sonra bir iki günde de soğurum, öyle hızlıyımdır ki karşımdakinin haberi olmaz gelişmelerden. Gerçi bu kadar etkilenmemiştim şimdiye kadar hiçbir erkekten ama şimdiye kadar bu kadar yakınlaşmamıştım da erkeklerle. Benim olayım uzaktan gözetlemektir. Çabuk sıkılırım zaten ben. Bu da öyle olacak zannımca. Az kalsın unutuyordum; ben bu adamla evlenecektim değil mi? Yani öyle bir söz çıkmıştı ağzımızdan değil mi? Yani uzaktan âşık olup haberi olmadan ayrıldığım o erkeklerden biraz farklıydı Hamza'nın pozisyonu hayatımda. Birazcık... Çok azıcık...

Sıkıntılı bir şekilde yanaklarımı şişirmiş of çekerken Gülsüm teyze ve Hatice abla girdi odaya. Hatice abla Hamza'nın ablası Gülsüm teyzenin de kızı haliyle. " Ne oldu sıkıldın mı?" diye sordu beni görür görmez. Evet, sıkıldım patlamak üzereyim. Boğuluyorum. Diyemedim tabi ki.

" Yok, Hatice abla... Annemlere canım sıkkın işte." Dedim gözlerimi kaçıştırarak. O da ayrı bir dertti zaten. Şimdi dillendirince yine canımı acıtmıştı. Ağlayacak gibi olsam da tuttum kendimi.

YAĞMUR'UN SESİ Where stories live. Discover now