Bölüm * 41 *

21.8K 1.7K 288
                                    

selam kınalı kuzular

ben yine bir hafta sabredemedim :/

eğlenceli bölümler yazmak istiyorum biraz içim şişti acıdan kederden. azıcık yüzümüzde gevrek bir tebessümle okuyalım bölümleri. değil mi ama :))

inşaAllah beğenir ve keyifle okursunuz.

hayırlı cumalarınız olsun

selam ve dua ile...


**

       

O gece son misafirimizle beraber Hatice abla ve Gülsüm annemi de yolcu ettikten sonra ruhumun iliklerine kadar yorgun hissediyordum kendimi. Giderek toparlayacağıma sanki yoruyordu beni bu dünya. Omzuma daha da fazla ağırlık veriyordu her yeni günün bitişi ile birlikte.

Kapıyı kapattıktan sonra bezgince mutfağa girip derli toplu olduğunu görünce Hatice ablaya söylendim. Az biraz iş bıraksaydı beni oyalardı belki. Derin bir nefes aldım. Buzdolabını açıp üç tane yumurta, süt, kabartma tozu, vanilya ve kek için gerekli malzemeleri çıkardım. Artık yatma saatinin geldiğinin farkındaydım ama bir şeylerle oyalanmam gerekiyordu. Bu kek Hamza için de değildi üstelik. Kendim için yapıyordum. Kalbimdeki buzlanmış köşeleri zorla kırma yöntemimdi bütün bu çabalar. İçimden gelmese de kocama karşı yumuşak davranmak istiyordum, hem şu hasta haliyle ondan yüz çevirmek bana yakışmazdı zaten. Pişman olduğuna emindim. Dün gece çok daha iyi anlamıştım bunu. Pişman olmasa bile şehadet makamından bize bağışlanmış bir adama, vatanı için devleti için savaşırken yaralanan namuslu, şerefli bir insana çok da tavır yapamıyordu insan. Onun bu yüce vasıfları yaptığı hataları kamufle ediyordu sanki. Yine de yok sayamıyordum o gün söylediklerini. Ben kinci bir insanım affetsem de unutamıyorum bana yapılanları.

Oğlumu kucağıma alamamamın müsebbibi Hamza da değil üstelik. Ona bunun için de kızamam. Zaten biliyordum en başta karşı çıkıp sonunda evladını benden çok seveceğini. Hiç şüphem yoktu bundan hatta. Ve Hamza severse eğer çok da güzel seven bir insandı. Sevgisi ile şifa veren, yumuşak bir tüy zarafetinde, dokunuşları ile huzur veren bir maşuktu benim kocam. Ve benim şuan onun şifalı sevgisine, efsunlu dokunuşlarına tahminimden çok daha fazla ihtiyacım vardı. Son zamanlarda yaşadıklarım tartamayacağım kadar ağır geliyordu kalbime. Oysa ben ki; ailemle yaşadıklarımdan sonra bundan daha kötüsünü yaşayamam herhalde diye düşünürdüm. Şimdi anlıyorum; bir Müslüman için imtihan hiçbir zaman hafif olmuyor. Her zaman üzülecek ve üzüldüğünüze pişman olacağınız şeyler çıkıyor karşınıza. Şimdi mesela Hz. Ebubekir'in " Şikâyetçi olup ağladığım nice günler oldu, Zaman geldi ki ağladığım günlere ağladığım oldu." sözü ne kadar da anlamlı geliyor gözüme.

Keki fırına koyup içeri geçtiğimde Hamza'nın kanepede televizyon izlerken uyuya kaldığını görünce yüzüme tatlı bir gülümseme yerleşti. İlk evlendiğimiz günlerdeki gibi... Üzeri açıktı. Yüzü solgun, gözlerinin altı hafiften kararmış da olsa ne heybetinden ne asaletinden ne de cazibesinden bir gram bile ödün vermemişti. İşte ben bu adama kıyamıyorum. Onsuz nefes almak istemiyorum. Onunla çocuklar büyütmek ve onuna yaşlanmak istiyorum. Bütün isteklerim bencilliğe çıkıyor sonunda. O ise şehit olmak istiyor. En güzele, en sevdiğine, en yüksek makama dikmiş gözlerini. Ben bencilce onu aşağı çekiyorum paçalarından. Gitmesin istiyorum.

Onca zamandır düşünmeme rağmen hangimizin haklı olduğunu kestiremediğim bir çıkmazda hissediyorum kendimi. Bana söylediklerinde haksızdı, bunları duyabileceğimi bile bile kendi burnumun dikine gidip karar almak da benim haksızlığımdı belki. Kafam aşure yemeği gibi sanki... İçinde nohut var kuru fasulye var ama tuzlu bir yemek değil. Ama yine de tadı güzel ve şifalı. Garip bir his... Biran kendime kızıyorum yelkenleri bu kadar erken indirdim diye biran diyorum ki daha ne kadar vaktin var kocanla beraber geçireceğin, bak adam daha dün ölümün kıyısından dönüp geldi sana. İkisini de haklı buluyorum sonunda. Deli gibi bir trip atıp sonra âşık bakışlarla süzüyorum kocamı. Onu da manyak edeceğim galiba sonunda.

YAĞMUR'UN SESİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin