Bölüm * 30 *

22.4K 1.6K 244
                                    

selam kınalı kuzular

sınavlar ne alemde? :) umarım beklediğinizden yüksek notlar alırsınız sınavlarınızdan ...

keyifle okuyacağınız bir bölüm olmuştur inşaAllah... bir karadenizli olarak kemençeden vazgeçemiyorum :P

selam ve dua ile
..


**



       

Yorgundum ama mutsuz değildim. Hamza son zamanlarda yanımdan ayrılmamaya gayret gösteriyordu. Onunla vakit geçirmekten hoşnuttum. Şimdilik gideceği düşüncesi ile oyalamıyordum kalbimi. Yanımda olmasına yoğunlaşıyordum. Sınavlarım bitmiş ve birkaç günlük kısa bir tatille de kafamı toparlamaya başlamıştım. Tabi annemden rahat yoktu. Düğün telaşımız son hızla devam ediyordu. Kısa bir zaman kala koşuşturmacalar da artmıştı. Gelinliğin altına giyilecek ayakkabıdan evlerindeki perdeye halıya hatta kap kacağa kadar artık canıma tak ettiren alışverişlerden bunalmaya başlıyordum. Kendim için bu kadar dükkân gezmedim ben. Resmen evlenmemişim ben komşuya gece kalmaya gidip dönmemişim gibi hissediyorum kendimi. Bu kadar elimin eteğimin boş olduğunu anlamış olmanın garipsenmiş sızısı ve kıskançlığı düşüyordu gönlüme bu koşuşturma içinde. Yine de hepsinin üstüne çıkan bir kına faktörü vardı bende. Tevafuk diye bir kelime vardı bir de. Ne zaman kocama baksam aklımın hücrelerine hüküm sürüyordu bu kelime. Ne güzel bir tevafuksun sen kınasından yayılan cennet esintileri ile huzur bulduğum adam...

Düğün hazırlıklarının yanında Hamza da kendince hazırlıklar yapıyordu gitmeden önce. Bana belli etmemeye çalışıyordu ama anlıyordum ben. Evle ilgili eksikleri tamamlamaya çalışıyordu mesela. Bozulan saatin yenisini alıyor, arada arıza veren komiyi değiştiriyordu. Bazen devlet dairesinde işleri oluyordu. Sağlık raporu için hastaneye gidiyordu. Ama bunları benden sakınarak yapıyordu. Gülsüm annem çantasını hazırlamayı teklif ettiğinde bile ret etmiştim çünkü ben. O valizin gözümün önünde durmasını istemiyordum erkenden. Zaten alacağı eşya da birkaç temiz, günlük kıyafetin ötesinde bir şey değildi. Gideceği geceye kadar görmezden gelmek istiyordum ve Hamza da bana bu konuda destek olmaya çalışıyordu kendince.

Gereksiz, sebepsiz hatta ürkütücü derecede mutlu görünmeye çalışıyordum. Baharın yerini bıraktığı sıcak ve renkli günlerde neşeli bir ruh hali sergiliyordum. Evet, delilik derecesinde saçmalıyordum belki. Ama elimde değildi; ya hırsla ağlayıp hayatı bedbaht bir şekilde yaşayacaktım ya da Hamza gidene kadar yanımda olduğu anların tadını çıkartıp o gittikten sonra durulacak ve mahzunlaşacaktım. Ben ikinci seçeneği daha cazip bulmuştum kendime. Sonuçta Müslümandım ve ümitsizliğin yakışmayacağı bir din anlayışını tercih etmiştim. Ne gelirse Allah'tan gelir, başım gözüm üstüne demekten başka çıkar yol göremiyordum. Hem yaşadığım bu günlerin güzelliğini görebilmek için görüş açımı bulandıran gelecek kaygısını ötelemeliydim biraz. Çok ötelere atmalıydım. Acı zamanı gelince yaşanmalıydı bana göre. İhtimallerin acısı ile yaşamak bir ömür kalbimi yormaktan başka bir getiri sunmayacaktı solgun ruhuma. O zaman uzaktaki, canımı yakacağını düşündüğüm ihtimallerden çok yanımdaki, yakınımdaki güzel gerçeklere odaklanmalıydım şimdi. Öyle de yapıyordum.

Bu fikrim Hamza'nın dünya görüşüne pek uymuyordu. Çünkü o şehit olma ihtimali üzerine kurmuştu dünyasını. Heveslerini ertelemiş, dünya hayatını daraltmıştı bu ihtimal üzere. Şimdi bana ayak uydurmakta zorlansa da çabaladığı gerçeğini göz ardı edemezdim. Bu bile mutluluk sebebiydi benim için. Sevdiğim adamı anlayışlı ve uyumlu bu hallerinden yakalayıp önce bağrıma basmak sonra da başımın üzerinde taşımak istiyordum.

YAĞMUR'UN SESİ Where stories live. Discover now