Bölüm * 27 *

20.4K 1.7K 102
                                    




Yeşil ve mavi renklerle canlandırılmış, modern objelerle hareketlendirilmiş enerjik bir odada doktorumuz Semih beyin sevimli yüzüne bakıyordum şimdi. Çocuk kreşinden hallice bu muayenehanede çok da konuşmak gelmiyordu insanın içinden. Semih bey de bize bakıyordu şimdilik zorlamıyordu konuşmak için. Kısa sorularına kısa cevaplar alıyordu Hamza'dan da benden de.

Hamza, kınalım... Tutuktu bugün. Suskun, yorgun ve endişeli görünüyordu. Bir pot kırmamdan mı korkuyordu yoksa doktorun söyleyebileceği kötü bir haber vardı da onu mu bekliyordu anlamıyordum. Son bir haftadır çok uzun muhabbetler yapamamıştık. Gündem konumuzun en uzağından başlıyorduk konuşmaya. Havadan sudan, sofradaki börekten Şafak'ın düğün telaşından ne bileyim Osman babanın yaşlılık hallerinden falan konuşuyorduk bazen. Bazen devletin politikasından, ekonomiden hatta diğer ülkelerin gidişatından bile konu açsak da Hamza'nın göreve gitmesine dair bir konu açılmıyor, açılacak gibi olsa da kursağımızda yutamadığımız demirden bir leblebi gibi kalıveriyordu dudaklarımızdan dökülmeden daha.

Semih doktor sıcakkanlı bir adamdı. Hamza'nın ona karşı soğuk ve tavırlı davranmasına aldırmadan sorularına devam edecek kadar pişkindi de ayrıca. Henüz sıra bana gelmemişti. Hamza'ya sıradan olduğunu sandığım " Kriz geçiriyor musun? Kendini nasıl hissediyorsun? Fiziksel bir sıkıntın var mı?" gibi soruları seri bir şekilde soruyor Hamza da bulabildiği en kısa şekilde neredeyse adamı tersler gibi cevaplar veriyordu doktora.

Yaklaşık on dakika süren bir ön seansın ardından Semih Bey bana çevirdi bakışlarını. Ben o zamana kadar dalgınca izliyordum ikiliyi. Hamza'nın sıkıntılı halinden rahatsız olmuştum biraz da. İkimiz de gergindik galiba.

" Merhaba Yağmur Hanım." Dedi Semih doktor yine tebessüm ederek. Ne çok gülüyordu bu adam böyle? Sanki cennetteki yerini görmüş gibiydi hali. " Sizinle tanıştığım için çok memnun oldum."

Ben pek de memnun değildim açıkçası. Tanışmasam da yaşardım yani Semih doktorla. " Ben de ." dedim dudaklarımı kıvırarak. Kesin al kocasını vur karısına diye geçirmiştir doktor içinden.

" Hamza tıp okuduğunuzu söylemişti." Dedi Semih Bey. Muhabbet açmaya çalışıyordu sanırım.

" Evet." Dedim. " Henüz birinci sınıftayım." Yolun başındaydım yani. Bana tıbbi terimler falan sormamasını tercih ederdim. Konuyu tıp ihtisasıma bağlamamalıydı. Ne soracaksa çabuk ve acısız bir şekilde sormalı ve içimde kıpırdanan tilkileri susturmalıydı biran önce. Mümkünse!

" Sizi neden çağırdığımı merak etmişsinizdir sanırım." Dedi bu sefer Semih Bey. Yüzüne ciddi bir ifade çöktü bu soruyla beraber. İşte artık ticaret konuşmaya başlamıştık sanırım.

Derin bir nefes aldım göğüs kafesimin içine. Ne kadar tedirgin durduğumu doktorun da fark ettiğini umarak " Evet, biraz öyle." Diye itiraf ettim yarım ağızla. Hamza'nın bizi sessizce izlediğini fark edince bir gözüm onda takılı kalmıştı kısa bir süre.

Semih Doktor Hamza'ya dönüp " Hamza, eşinle özel konuşabilir miyim kısa bir süre?" diyerek izin aldı. Hamza şaşkınca baktı adama. Sinirle soludu, bir an adama kafa atıp 'ne diyorsun lan sen?' diyerek dalacak diye geçirdim içimden ama sadece " Çok mu gerekli?" diye sordu kınalım, olabildiğince kibar bir şekilde. Öfkeli halini kontrol altında tutmaya çalıştığı seğiren çenesinden belli oluyordu.

Semih Beyin yüzü giderek daha ciddi ve sert bir ifade almaya başlıyordu. Hamza'ya nazik ama ret edilemez bir şekilde " Evet, sakıncası yoksa. Kararımı vermek ve raporumu tamamlamak için eşine de sormak istediğim bazı sorular var." Dedi.

YAĞMUR'UN SESİ Där berättelser lever. Upptäck nu