Bölüm * 25 *

23.8K 1.7K 163
                                    

selamun aleykum kınalı kuzular

ümmetin durumu belli. mutsuzuz keyifsiziz. canımız yanıyor içimiz acıyor. Allaha güvenmek ve dua etmekten başka silahımız kalmamış. çaresiz ve üzgünüz.

Rabbim büyük muhakkak onun da bir planı var. duayı dilimizden düşürmeyeceğiz elbet ve kardeşlerimize elimizden geleni yapmaya çalışacağız. zalime lanet mazluma merhamet dileyeceğiz Rabbimden...

Rabbim dünya üzerinde zulüm gören din kardeşlerimizi muzafferiyetlerle müjdelesin ... zalimi kahhar sıfatı ile kahretsin mazlumuRahman sıfatı ile koruyup gözetsin inşaAllah..

şu durumda yazmak benim için zor ama kısa bir nefes alma molası gibi. umarım keyifle okursunuz.. lütfen bir zamanlar bizim ülkemizin de Suriyedeki gibi iç çatışmalara çevrilmek istendiğini unutmayın unutturmayın. kalbinizde küffara karşı öfkeniz her daim diri kalsın..

bu arada arkadaşlar whatsupp grubu kurma fikrini sundular. katılmak isteyen olursa talebe göre bu öneriyi değerlendireceğiz. olumlu bakanlar yorumalrı ile buradan ulaşsınlar lütfen...





selam ve dua ile..

❤️❤️❤️❤️❤️




Kalabalığı yararak zar zor ilerlemiştik bulunduğumuz konumdan birkaç metre ileriye. Ben histerik halimle dış dünya ile çok fazla bağlantılı değildim o sıralarda. Hamza'nın peşinde rüzgâra kapılmış yaprak gibi sürükleniyordum sadece. Artık kaldıramıyordum yaşananları. Kendimizi ifade edemiyorduk bile. Arkadaşlarımın ağlayarak polis otosuna götürülüşünü görmek benim sabır bardağımı taşıran damla olmuştu biraz da. Bir de Hamza'yı buralara kadar getirip çıkan olaylara şahit etmekten duyduğum hicap vardı gönlümün kıyı köşelerinde.

Hamza biraz ilerledikten sonra bir kafeye doğru ilerledi. İçeri girdiğimizde bir masaya geçip acele ve telaşla su istedi. Bir yandan elleri ile yüzümü kaldırıp " Yağmur iyi misin?" diye soruyordu endişe içinde. Ben cevap veremiyordum, hıçkırıklarımın arasından hayır dercesine başımı sallıyordum. Neden iyiyim diyemediğimi bilmiyordum. O an yalan söyleyemeyecek kadar bedbaht hissediyordum belki de kendimi.

Hamza su bardağını bana uzatırken " Tamam sakin ol. Derin bir nefes al. Şimdi şu suyu iç sakince." Gibi yumuşak bir dille direktifler verip beni toparlamaya çalışıyordu. Suyu içerken titreyen ellerime baktım şaşkınca. Sinirlerim boşalmıştı artık. Yorulmuştum. Boğulan insanın denizin içindeki beyhude çırpınışlarından farksızdı yaşadıklarımız. Gözümün önünde polislerin çekiştirdiği arkadaşlarım, okul kapısında nöbet tutan kızları görmek sinirlerimin kaldıramayacağı kadar ağır bir yük olmuştu artık gönlümün direnmek için mecali kalmayan yanlarına.

" Biz anarşist değiliz, biz anarşist değiliz." Diye sayıkladığımı hatırlıyorum. Hamza beni sakinleştirmek için uğraşıyordu. " Değilsiniz hayatım. Öyle düşünme." Diyordu kınalım ama gördüklerim öyle demiyordu.

Bir süre sonra sakinleşmeye başlamıştım. Hamza'nın endişeli yeşilleri hala üzerimdeydi. " İyi misin?" diye soruyordu şefkatle kim bilir kaçıncı defa.

Derin bir nefes alıp " İyiyim." Dedim. " Ama arkadaşlarım... Onları polis arabasına götürülürken gördüm." Diye ekledim bu sefer yanağımdan sakince süzülen gözyaşlarımın eşliğinde. Titreyen sesimi toparlamak ister gibi dudaklarımı birbirine basıp gözlerimi kapattım kısa bir süre.

" Tamam güzelim sen sakin ol. Onları çıkartırız." Dedi Hamza kendinden emin ve özgüvenli bir şekilde. Şaşkınca baktım kocamın yüzüne. Nezaretten anarşist çıkarmak o kadar kolay mı sanıyordu bu adam acaba?

YAĞMUR'UN SESİ Where stories live. Discover now