* Bonus Bölüm *

21.3K 1.6K 157
                                    

selam kınalı kuzular <3

whatsapp grubumuza gösterdiğiniz ilgi için çok teşekkür ederim. maşallah ggün geçtikçe büyüyen güzel bir aile gibi oldum. hamdolsun. seviyorum hepinizi <3

keyiflei okumalar... umarım bölümü beğenirsiniz ...

selam ve dua ile..


**






       

Genç adam gözlerini yavaşça araladı. Aklında – muhtemelen vücut direncini ve kontrolünü kaybetmeden önce- mırıldandığı surenin bir dizesi dolanıyordu. " وَلَسَوْفَ يُعْطِيكَ رَبُّكَ فَتَرْضَى " (Duha Suresi 5 - ...Ve zamanı geldiğinde Rabbin sana ( kalbindekini) verecek ve sen bundan hoşnut olacaksın.)

Kalbi mutmaindi adamın. Gözüne tutulan ışıkla görüşü bulanık olan gözleri kamaşsa da hala dünyada olduğunu duyduğu ve ayırt ettiği seslerden daha iyi kavrayabiliyordu. Ölmemişti! Şehadet makamına erişememişti! Yine de Yağmuruna ve evladına bağışlamıştı Rabbi Hamza komutanı. Şükür buna da şükür diye mırıldandı iç sesi. Üzülse de sevinecek bir sebebi vardı. Elhamdülillah!

Görüntüler giderek netleşirken kendisine merak ve endişe ile bakan doktorların yüzlerindeki o rahatlamayı gördü genç adam. Ama bir tepki veremiyordu. Vücudunda tek hükmedebildiği organı göz kapaklarıydı belki de. Onlar da nazlanıyordu açılmamak için gerçi. Rutin 'beni duyabiliyorsan gözünü kırp' şeklindeki uyarıları yerine getirdikten sonra tekrar kayboldu gözünün görüntüsüne giren ışıklar. Sonra yarı baygın yarı uyanık, böyle kaç gün geçti hatırlamıyordu Hamza komutan. Ağrısı yoksa da başka bir hissi de kalmamıştı sanki. Yorgundu. Sanki sonsuza dek uyusa bile uykusunu alamayacak kadar ağır hissediyordu kendisini.

Gelen gidenler oluyordu yanına. Annesi, babası, ablası, eniştesi kısa süreli yanına girip çıkıyordu. Peki Yağmur damlası? O neredeydi? Çok mu kırgındı kocasına? Onu hastane odasında ziyaret etmeyecek kadar gönül koymuş muydu gerçekten?

Hamza ümitle bekledi sevdiği kadının odaya girişişi. Her kapı açıldığında merakla bakıyor ve gelenin bir hastane personeli ya da ailesinden birisi olduğunu görünce hayal kırıklığına uğruyordu. Yağmur... Evladı... Neredeydi?

Gelenlere onu sorduğunda çekinik cevaplar veriyorlardı. Ve tabi bunlar tatmin etmiyordu genç adamı. Sabırla biraz da endişe ve kaygı ile bekliyordu sevdiği kadının odasına gelişini. Ne kadar kırmıştı onu kim bilir? Üzmüştü? Canını yakmıştı ki şu halde bile yanına gelmekten imtina eder olmuştu. İşte bu cehennem azabı gibiydi genç adam için. Oysa onun derin, huzur dolu mavi gözlerinden akan şifalı bakışlara ne çok ihtiyacı vardı şimdi...

Tam da ümidini kestiği bir anda kapıdan usulca girdi Hamza komutanın sevdiği. Solgun yüzü, ağır ve hasta bedeni ile girdi. Güzeldi kadın. Asil bir güzelliği vardı, tam da Hamza komutanın hatırladığı gibiydi. Çevresindekilerin söyledikleri gibi bitkin ve yorgun görünüyordu. O kadar özlemişti ki karısını; gördüğü anda yanaklarından süzülen yaşlara engel olamadı Hamza komutan. Oysa o ağlamazdı! Arkadaşlarının cenazelerinde bile dimdik durmuştu bugüne kadar. Gözyaşlarını hep içine akıtır, gizler saklardı insanlardan. Sağlam ve sert duruşundan ödün vermezdi. Şimdi günlerdir hasret kaldığı bu kadının kapıdan girişi ile yıkılmıştı kalbine ördüğü tüm kaleleri. Kalbi ki; bugüne değin vücuduna kan pompalamaktan başka bir işe yaramadığını sandığı organı. Şimdi sevdiği kadının varlığı ile cennete açılan bir kapının anahtarı olduğunu hatırlatmıştı genç adama.

YAĞMUR'UN SESİ Where stories live. Discover now