Bölüm * 16 *

31.1K 2.1K 293
                                    

Selam kınalı kuzular ..
Keyifle okuyacağınız bir bölüm olmuştur inşaAllah..
Face grubumuz 'a da bekliyorum sizi ➡️➡️ https://www.facebook.com/groups/sennurkasaromanlari/

💕💕sizi seven yazarınız Şennur 💕💕

❤️❤️❤️


Yemek boyunca genel olarak susmadan kendimi anlatmış olabilirim. Kınalımın anlayışlı ve bir o kadar meraklı gözlerle beni dinliyor olması hoşuma gitmişti ve kendimi kaptırmıştım, ne yapayım ama. Annemi, babamı, okuldaki arkadaşları, hocalarımı ve daha bir sürü gereksiz ayrıntıyı çok mühim meselelermiş gibi ballandırarak anlatırken hatırlıyorum kendimi.

Eve geldiğimizde yatsı namazlarımızı kılmak için odalara dağılmıştık. Ben yatak odasını kapmıştım her zamanki gibi Hamza'ya salon kalmıştı. Zaten namazdan sonra televizyonu açmış ve karşısındaki kanepeye kurulmuştu hemen. Ben de saatin erken olmasından ve kocamla aynı havayı biraz daha solumak istediğimden masaya geçip ders çalışma bahanesiyle salonda kaldım namazımı kıldıktan sonra. Ne kadar daldım konulara bilmiyorum. Kafamı kaldırdığımda Hamza'nın kanepede olmadığını fark ettim. Televizyon da kapanmıştı. Evin ıssızlığından işkillenmemek elde değildi açıkçası. Aklıma doluşan binlerce ihtimalle boğuşarak kalktım sandalyemden. Hiç mi iyi bir şey gelmez böyle durumlarda insanın aklına? Artık yemekte ne kadar çok konuştuysam, yol yakınken kaçayım demişti herhalde kınalım. Antrede ışığı açık kalan yatak odasına doğru ilerlerken gereğinden fazla çalışan çenemle ilgili söyleniyordum kendime.

Ben ışığı açık mı bırakmıştım acaba? Hiç hatırlamıyorum. Ay şimdi Hamza üzerini değiştiriyor olmasın? Tövbe bismillah! Temkinli bir şekilde gözlerimi, parmaklarımın arasını açık bıraktığım elimle hafifçe örterek girdim yatak odasına. Meraklı ama ürkek bir ceylanım özümde. Neyse ki Hamza çoktan yatağa uzanmış ve büyük ihtimalle ruhu bir çocuk gibi uyku diyarındaki yerini almıştı.

Bu adamın kendine has bir çekim gücü vardı bana karşı kullandığı. Bedenimin tüm kimyasını, beyin dalgalarımı bozup allak bullak ederken nasıl böyle masum ve güzel uyuyabiliyordu umarsızca? Beynime karma karışık sinyaller gönderiyordu yatakta uzanmış habersizce uyuyan kocamın görüntüsü. Ne ara ona bu kadar yaklaştığımı bilmiyordum, ne ara bu kadar âşık olduğumu anlamadığım gibi... Kulaklarım uğulduyor kalbim yerinde yokmuşçasına atmadan öylece bekliyordu sanki olacakları. Bu dünyadan çıkmış sadece ikimizin olduğu evrenin bir köşesine ışınlanmıştım. Evrenin bu köşesinde gurur yoktu, yüzsüzlük vardı. Hamza'nın teninin yaydığı ılık bir iklim ve kokusundan sarhoş olan bir adet Yağmur damlası vardı. Evrenin bu daracık köşesinde bir tek ben ve melek gibi uyuyan kınalım vardı.

Hamza'nın yattığı tarafa doğru atmıştım adımlarımı, farkında olmadan. Dizlerimin üzerine çöküp başımı yüzüne sabitledim. Onun varlığının büyüsüne kapılmış düşünmeden hareket ediyordum. Sadece duygularımla... İçimden benim kocam dedim, ne kadar da güzel Allah'ım... Erkeksi sert hatlara sahip yüzü, beyaz bir pamuk gibi yumuşak ve ipek gibi parlak teni, sarı bir altın gibi asilce salınan saçlarının perçemine yaktığı kızıl kınası ile dünyadaki başka hiçbir erkeğe benzemeyecek kadar güzel ve yakışıklıydı. Kınalı perçemi nasıl da rayiha yayıyordu burnumun direğini sızlatırcasına, şimdi. Karıncalanan ve uyuşan ellerim istemsizce saçlarında dolaşmak için çırpınıyordu sanki. Buna hakkım var mıydı peki? Uyurken kocama sinsice yaklaşmak ve mistik çekim gücünün esiri olmak benim gibi karşılıksız, platonik hoşlanmalara alışık biri için ilerleme bile sayılabilirdi belki. Ama bu benim yetinebileceğim bir şey değildi. Koca deryada ıslatmayacak kadar küçük, cılız bir dalgaydı sadece.

YAĞMUR'UN SESİ Where stories live. Discover now