FİNAL v1.2

20.6K 1.1K 419
                                    

selam kınalı kuzular

geciken ek final bölümü için öncelikle özür dilerim. hakkınızı helal edin. hikayeyi kafamda öyle bir kapatmışım ve zihnimi İKİ DELİ ile doldurmuşum ki ancak fırsat bulabildim.

bölümü okumadan önce şunu büyük harflerle belirtmek isterim; BUNU SİZ İSTEDİNİZ :)

alın size heyecanlı ve merakta bırakan bir bölüm ;) sonbaharda görüşmek üzere merakta kalın efendim... Hamza ve Yağmuru unutmayın arşivde bekletin geri geleceğiz nasipse <3

selam ve dua ile...

**


" Hala bir çocuğumuz olmasını istiyor musun?" diye sordu genç adam hüzünlü, melankolik bir merakla. Bir yandan kadının saçlarında kıvrılan adamın ince ve zarif parmakları, kızıl tutamların arasında dans ediyordu yumuşak hareketlerle. Hüzün harflerine mühür gibi işlemişti. Dudağından sesler yakarır gibi çıkıyordu adeta. Soru değil beklenti dolu bir önermeydi sanki cümlesi.

Genç adamın göğsüne başını yaslamış ve okşanmaktan iyice mayışmış bir kedi gibi adamın sevgi dokunuşları ile sarhoş olan genç kadın bir süre sessiz kaldı. " Bilmiyorum..." diye mırıldandı sonra. " Sanırım... Kendimi hazır hissetmiyorum." Çekingen bir cevaptı bu. Çünkü verdiği cevaptan ilk önce kendisi hoşlanmamıştı. Bir şeyleri itiraf etmekten kaçınır gibiydi.

" Seni anlıyorum" dedi Hamza. Sesindeki hayal kırıklığı zerrelerini örtmek için daha net çıkartmıştı harflerin telaffuzlarını. Üzerine basa basa söylemişti. Anlayamazdı aslında. Karnında yeşeren bir cana alışmışken onu kaybetmenin nasıl bir duygu olduğunu hiçbir zaman bilemezdi. O boşluğun nasıl bir soğuk yaydığını genç kadının iklimlerine ya da yarasının aslında kabuk bile bağlamadan kanamaya devam ettiğini göremezdi. Çünkü genç kadın adamdan bu yüzünü hep saklayacaktı. Güçlü ve mutlu görünecekti. Güçlü adamların gücünü aldığı eşleri olurdu belki. Belki de sevgi bunu gerektirirdi. Ömrünün rutubetini gizlemekten geçiyordu güneşli günlere uzanan dikenli yolların kabullenilmiş esareti.

" Anladığını sanmıyorum." Diye mırıldandı genç kadın. Ama fısıltısı fokurdayan bir demlikten havaya karışıp kaybolan buhar taneleri gibi görünmezdi sanki. Dudaklarından tüm o yakıcı ısısı ile çıktığı anda kayıplara karışmış gibiydi.

" Bir gün çocuklarımızın olduğu mutlu bir tabloda olduğumuzu hayal edemiyorum. Hep bir şeyler eksik ya da yanlış gibi geliyor. Bu beni huzursuz ediyor." Diye itiraf etti adam duygularını. Kendini bu peri masalına kaptıramıyordu bir türlü. Çünkü onun gerçek kurşunlara değmiş olan yanı sızlarken masallara inanmaya direniyordu inatla. " Ve düşündükçe de sonunda tüm suçu kendimde buluyorum."

Yağmur sustu. Evet, bunların müsebbibi sensin diyebilir miydi? " Sen sadece kendi kendine direniyorsun. Sonra yine kendin için kendince hüküm veriyorsun. İki kişilik yaşamaya geçemedin belki. Kalbin göçebe hayattan yerleşik hayata geçememiş bir münzevi gibi."

Kadın ne güzel tespitler yapıyordu. Biliyordu kocasını. Tanıyordu. Onu anlıyordu. Özgür ruhunun dar kalıplara sığmadığını görebiliyordu adamın. " Şuranda ..." dedi kadın bir eli ile adamın teninde, göğüs kafesinin yani tam da kalbinin olduğu yerde daireler çizerken " hiç sönmeyecek bir şehadet ateşi var. Üzerine ne kadar su dökmeye çalışsan da harlanıyor o ateş. Hem zehirli dumanlar salıyor hem de seni yakmaya devam ediyor."

Adam derin bir nefes aldı. " Sanırım..." diye dökülmeye başladı harfler dudaklarından " Ben bu arzumdan hiç vazgeçmeyeceğim. Bu sana olan sevgime bir ihanet gibi geliyor bazen. Ama bu senden çok daha eski, ezelde belki galu belada verdiğim bir ahdimdi benim. Kollarımda can veren arkadaşlarımdan, bildiklerimden gördüklerimden sonra ahdimden geri dönmeyi de yakıştıramıyorum kendime."

YAĞMUR'UN SESİ Where stories live. Discover now