Bölüm * 11 *

28.6K 2.2K 174
                                    




selam kınalı kuzular ben geldim

ciğerimizin defalarca, kahpece yandığı bugüne denk gelmesi nasıl bir tevafuk bu bölümün inanın bilmiyorum. Rabbim şemdinlide şehit düşen askerlerimize vatandaşlarımıza rahmetiyle muamele etsin.. geride kalanlara sabırlar ihsan eylesin inşaAllah...

keyifli okumalar...


**


       

Hamza'nın gidişinden sonra günlerce kafamı toparlayamadım. O gitmişti... Geri dönme ihtimali dönememe ihtimalinden bile düşüktü belki de. Şimdilerde kınalımın suratsızlığını çok daha iyi anlayabiliyordum. Bu dünyada gülmeye değer pek fazla şey yoktu gerçekten. Müphem bir bekleyiş içindeyseniz özellikle, gülmeye mecaliniz kalmıyormuş. Yine de başım dik durmaya çalışıyordum. Geceleri yastığımı, her namaz sonunda seccademi sırılsıklam etse de içimde biriken derya, gündüzleri insanlara tevekkül içinde olduğumu göstermeye çalışıyordum kendimce. Hamza'nın döneceğine olan inancım imanımı sarsacak kadar azalsa da vatan için diyordum, bayrak için, en önemlisi Allah için. Benim kocam şerefi ve onuru ile düşmana karşı savaşırken ben daha nefsime söz geçiremezsem döndüğünde nasıl yüzüne bakardım hem?

Kendimi toparladığımda ilk işim okula gitmek oldu. İkinci dönem başlamıştı. Bizim kızlar yine kapıda nöbet tutuyordu. Utanarak yanlarına gittim. Kocamın okula devam etmemi istediğini ve bunun için okulla görüştüğünü söyledim. Betül ve Merve garip bir şekilde yalnızca düğünde gördükleri eniştelerine, yani Hamza'ya karşı saygı duyuyorlardı. Onun sözlerinin bir yerde doğru olduğunu ve onun benim eşim olduğu için beni bu şekilde yönlendirmesinin haklı olduğunu savundular gözümün önünde. Onurumla okumam için tembihlediler ve derslere girme kararım konusunda beni desteklediler. Zaten onların aileleri kayıtlarını bu sene için dondurmuştu ve seneye de bu uygulama düzelmezse yurt dışına göndermeyi planlıyorlardı kızlarını. Gerçi bin yıl süreceğini söylüyorlardı bazı otoriteler bu günlerin. Allah korusun!

Kızlarla bir kuaföre gidip bana koyu kahverengi, uzun düz saçlı bir peruk aldık. Evet, gerçekten çok kötü bir şey; yani bir okula girebilmek için böyle numaralar yapmak zorunda kalmak, mide bulandırıcı bir his. Okul girişine kadar benimle geldiler ilk gün. Başörtümün üzerine taktım peruğumu. Okula girdiğimde herkesin bana bakıp güldüğünü hissedebiliyordum. Ne zoru vardı bu devletin acaba? Yani benim saç kılımı görmek için neden bu kadar cebir kullanıyordu, hiç başka işi yokmuş gibi. Anlamıyordum bu kıl tüy takıntısını. İstediğin ayakkabıyı giyiyordun, istediğin montu giyebiliyordun, atkı bere takıp yüzünü gizleyebiliyordun ama kimselere zarar vermeden kendi halinde bir başörtüyü kafana taktığında olay oluyordu. Bunları düşünme Yağmur okulunu oku, kocanı düşün, sözünü düşün...

Hocalar beklediğimden daha ılımlı davranmıştı bana. Ahmet de yardımcı olmak ister gibi peşimde geziyordu yine ama bu sefer yardımsever bu hali sinirime dokunuyordu benim. Yani evli bir bayandım sonuçta. Parmağımdaki alyansa baktığını da fark edebiliyordum sık sık. Bundan da rahatsızdım açıkçası bu çocuk giderek beni ürkütüyordu.

Derslere giriyor olmanın mahcupluğu ve çalışmak zorunda olmadığım için vaktimin çokluğu nedeni ile okuldan sonraki zamanlarımı genelde kapı önündeki nöbetlerde ve başörtü yasağı için yapılan herhangi bir eyleme destek olmada geçiriyordum. Hem kocama verdiğim sözü tutuyordum hem de arkadaşlarımı bu davada yalnız bırakmamaya çalışıyordum. Allah razı olsun ki Gülsüm teyze de bana bir kere olsun neredeydin kızım diye sormadı şu zamana kadar. Hakkımı savunmak istememi anlayışla karşıladığını belli etti hep. Annem olsa elinde terlikle kapıda beni bekliyor olurdu her gün.

YAĞMUR'UN SESİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin