Bölüm * 20 *

28.5K 2K 193
                                    

Selam kınalı kuzular💕💕
Keyifle okursunuz umarım ☺️

❤️❤️❤️❤️❤️

Araba evin önüne geldiğince ancak kendimi toparlayabilmiştim. Yüzüm asık olsa da ruhum sakindi. Bütün gün o minik çocuğun yanında bastırmaya çalıştığım hüznüm ve acım eve gelmeden sağanak bir yağmur gibi boşalmıştı gözlerimden. Ve bu sağanaktan da Hamza nasibini almıştı tabi ki. Kınalım tüm itaatkârlığı ile bana sarılıp teselli etmişti o dakikalarda ve teslim etmişti kalbini yine kalbimin ellerine. Kriz anlarında tam bir askere dönüştüğünü de söylemeden edemeyeceğim. Soğukkanlı, duruma hâkim ve güçlü duruşu gözümden akan her bir damlayı utandırıyordu böyle olunca da.

Arabanın motorunu durdurduktan sonra inmeden önce bana dönerek " İyi misin?" diye sordu Hamza. Bu meraklı ve biraz da endişeli bir halin sonunda sarf edilen bir soru cümlesiydi. " İyiyim." Diye cevapladım kocamı, zoraki bir şekilde gülmeye çalışarak. İyiydim, iyi olacaktım elbette. Kötü olmak ne haddime!

Eve hiç uğramadan üst kata çıkıp Gülsüm annemlere geçtik. Köyden yeni gelmişlerdi ve bir sürü yiyecek getirmişlerdi oralardan. Akşam namazımızı kılıp sofrayı kurmaya koyulduk Gülsüm annemle. Hamza da babasıyla oturup haberleri izliyor arada bir şeyler konuşuyordu günlük hayatla ilgili.

Köyden gelen mis gibi tarhanadan çorba yapmıştı Gülsüm annem. Ama tuzu biraz az olmuştu sanırım, ben şikâyet etmeden içmiştim de, Hamza " Tuzu uzatır mısın hayatım?" dediğinde kulaklarımın bir alev çemberine takılmış gibi yandığını hissettim. Gülsüm anne ile Osman baba gözleri ışıldayarak bana bakıyordu. Çekinerek uzattım tuzluğu. Bu adamın da bir ayarı yoktu yani. Ya kaba bir asker ya da romantik, centilmen bir koca oluyordu. Dengemi alt üst ediyordu böyle zamanlarda. Ne var yani babam gibi parmağını şaklatıp " tuz!" diye seslenseydi. Ya da direk " bunun tuzu az!" diye eleştirip gözüyle tuzluğu işaret edebilirdi Şafak gibi. Ama benim kınalım Hamza'ydı ve öyle davranmıştı her zamanki gibi; kibar, nazik ve etrafına aldırmadan davranan, kınasına bağrımı bastığım o adam gibi...

Yemekten sonra mutfağı toparlarken Gülsüm anne yanıma gelip sırtımı okşadı ve minnetle yüzüme baktı. Bunu sık sık yapıyordu aslında. Annemden görmediğim ilgi ve şefkati görmüştüm kayınvalidemden. " Çok mutlu oluyorum sizi böyle gördükçe." Dedi gözlerindeki hüznü gizlemeye çalışarak. Şimdiye kadar sessizce bizi izlemişti ve hiç yorum yapmamıştı Hamza ile benim hakkımda. Annemin ahiret sorularına mukabil Gülsüm annem hep çekinmişti kocamla aramızdaki münasebeti irdelemeye. Bir keresinde kapı arkasından Hatice abla ile kısık sesle yaptığı bir konuşmaya denk gelmiştim. Hatice abla " Sordun mu Yağmur'a?" demişti. Neydi konu bilmiyorum ama Gülsüm annem " Sormama gerek yok yavrum ben anneyim anlarım." Demiş ve susturmuştu kızını. Bana da bir anlatsaydı keşke bu gece için ne anladığını... Ben anlamaya çalışamayacak kadar yorgun hissediyordum kendimi.

Gece geç saate kadar oturduk beraber. Herkesin üzerine uykunun tatlı rehaveti çöktüğünde izin isteyip evimize geçtik. Bunun bir adım sonrası bize bir yatak açın da hiç inmeyelim aşağıya demek olacak sanırım. İlerde onu da yaparız biz bu gidişle. Ekmek elden su gölden misali bir rahatlık oluyor böyle akşamlarda ikimizde de.

Eve geçince direk yatağa girdim. Günün stresi ve yorgunluğu ile uykuya nasıl geçtiğimi hatırlamıyorum bile. Büyük ihtimalle yastık kafama değmeden uyumuş olmalıyım. Kocamın yatağa ne ara geldiğini de hatırlamıyordum. Birkaç saat sonra Hamza'nın homurtulu titremelerinin sallantısı ile araladım gözlerimi.

Hala uyuyordum ve bir kâbus mu görüyordum yoksa karanlık ve kötü bir gerçekliğe mi uyanmıştım? Daha bunu çözemeden kocamın titreyen vücudu ve terleyen alnını seçebildim karanlık odada. Hamza yanında olduğumun farkında değilmiş gibiydi. Sanki hayatında başka bir sahneyi yaşıyordu. " Hayır!" diye mırıldanarak başını sallıyordu. Ve odada sabit bir noktaya dehşete kapılmış bir halde irileşmiş gözleri ile bakıyordu.

YAĞMUR'UN SESİ Where stories live. Discover now