Bölüm * 49 *

20.6K 1.6K 295
                                    




       

Bebek görmeye gitmemizin üzerinden kaç gün geçmişti bilmiyorum. Biricik gelinimiz Feride'yi günlerdir çekiştirip her hareketine kulp bularak ve Şafak'ın da hallerinde bir gariplik bulduğumu her fırsatta anlatarak Hamza'nın kafasını yeterince şişirmiştim. Bu sırada kızlardan okul kayıt döneminin başladığına dair telefon da almıştım. Nedense hâlâ kocamdan para istemeye çekinir bir haldeydim. Elimdeki kartı çok elzem bir durum olmadıkça kınında tutuyordum kendimce. Ama şimdi okulun harcı vardı beni düşündüren. Bizim okulun harcını ben birkaç maaşımla ancak biriktirmiştim geçen sene. Zor biriktirmiştim Allah biliyor ya şimdi nasıl diyecektim ben bunu kocama?

Hamza bir sabah kahvaltıda " Yağmur" dedi. " Ben işlerim için babamın arabasını alıyorum adamın işleri aksıyor. Geçen hastaneye gidecekmiş bana hayır diyemediği için eniştenin arabası ile gitmiş." Dedi. Evet böyle bir sorunumuz vardı bizim. Akçakoca'ya da Osman babamın arabası ile gitmiştik. Bir hafta yaya gezmişti yaşlı başlı adam. Hamza'nın da doktor seansları oluyordu haftada üç gün. Bazen sahile iniyorduk arabayla.

" Doğrudur" dedim dudaklarımı büzerek.

" Ben artık kendimize bir araba alalım diyorum" dedi bu sefer Hamza. Sesi de o kadar hevesli çıkmamıştı açıkçası. Bir şeyler almak ihtiyaç dâhilindeyse ve zorunluysa aklına geliyordu benim kocamın. Öyle lüksüne düşkün biri değildi. Bende onun kadar para olsaydı şimdiye Mercedes'i BMW'yi dizmiştim kapının önüne. Hele Şafak'ta bu imkân olsaydı, aman Allah'ım düşünemiyorum bile...

" Yakışır kocama" dedim kocaman sırıtarak. Ben böyle gülünce Hamza da endişeli yüz ifadesinden sıyrılıp gözlerime bakarak gülümsemişti bana. Artık sayılı olan bu anlarımızı gizlice kazıyordum hafızama. Gülünce yeşilleri zümrüt gibi parlayan adam; sen tebessüm et ki benim yüzüm gülsün...

" O zaman bugün öğleden sonra bir galeriye gidip araba bakabiliriz seninle." Dedi. Biraz öncesine nazaran daha keyifliydi sanki.

Başımı çay bardağıma eğip " Benim okulun kayıt zamanı gelmiş de..." diye mırıldandım lafı geveler bir halde.

" Hmmm..." diye mırıldandı Hamza da. " Harç da yatıracaksın değil mi?" diye sordu düşünceli bir sesle.

Başımı kaldırmadan hafifçe salladım. Allah'ım ne zor bir şey kocandan para istemek. Ben bu kadar zorlanacağımı hiç düşünmezdim halbuki.

" Ne kadarmış öğrendin mi?" dedi.

" İki yüz yirmi milyon ( günümüz Türkçesi ile 220 TL) lira." Dedim. Sesimdeki dehşete ben de inanamadım. Sanki okulun tapusunu üzerimize yapacaklar yani. Harç değil haraç. Öğrenciler boşuna eylem yapmıyorlar harçlar kaldırılsın diye. Çok haklılar, resmen zulüm. Bu ülkede hiçbir şey bedava değil bence!

" Tamam onu hallederiz. Umarım bunu sorun etmiyorsundur." Dedi Hamza. Sesi daha çok hareketlerime alınmış ve hatta taktığın şeye bak der gibi çıkmıştı. Ben bizim evde bile bir tek babamdan rahatça para isteyebilirdim çünkü azarlamayacağını bilirdim. Onda da genel olarak para olmadığı için eli boş dönerdim. Şimdi Hamza ne beni azarlar ne de parası olmadığını bahane eder biliyorum ama bu sefer de farklı saçma duygular giriyor araya sanki. Gurur mu utanç mı suçluluk duygusu mu bunun adı hala çözemedim. Çalışmaya alıştığım için mi bilmiyorum ya da bu düşünce tarzı ile büyüdüm diyedir belki ama sanki kocama yük oluyormuşum, onun canını dişine takarak kazandığı ve harcamaya bile fırsat bulamadığı parasını çar çur ediyormuşum gibi hissediyorum kendimi. Ağır bir vicdan azabı altındayım.

Ben sessiz kalınca Hamza masada boş duran elimi avucunun içine alıp kokladı önce. Bu hareketi garip bir şekilde etkiliyordu beni. Sanki tüm bedenim eriyordu dokunuşuyla. Kaç aydır evliydik bilmiyorum çünkü galu beladan beri yan yanaymış gibi hissediyorum kalplerimizi ama yine de kocamın her dokunuşuyla irkilebiliyordum işte böyle. Avucumun içine dudaklarını bastırıp da yumuşakça öptüğünde gözlerime hükmedememiş ve yanağıma süzülen bir damla yaşa engel olamamıştım. Şu an beni ağlatan bu duyguyu öyle çok seviyordum ki...

YAĞMUR'UN SESİ Where stories live. Discover now