Bölüm * 13 *

30.3K 2.1K 186
                                    

selam kınalı kuzular

bugün yazabildiğim kadarını ekliyorum bölümün. haftasonu şehir dışında olacağım için ptesiye kadar bekletmek istemedim sizi.

keyifle okursunuz umarım...

***


       

Sabah namazımızı kıldıktan sonra Hamza tekrar yatmadan televizyonu açtı. Ben de yarım kalan evcilik oyunuma devam etmeye çalıştım mutfakta. Güzel bir kahvaltı masası hazırladım. Yufkadan kalem böreği yaptım bir güzel kızarttım yağda. Yanına haşlanmış yumurtaları baharat, limon ve zeytinyağı ile çeşnilendirdim bir güzelce. Tahin pekmez de yaptım, söylemesi ayıp ama tam kıvamında oldu. Bu arada dün yaptığım kekin de iyice bir tırtıklandığını fark etmedim değil. Yarıya inmiş mübarek nimet. Maşallah yarasın kınalı kuzuma.

Çaylarımızı bardağa doldurunca Hamza'yı kahvaltı masasına çağırdım. Keyiflenmişti sofrayı görünce. Ben de hindi gibi kabardım tabi marifetlerimi sergilerken.

" Bugün dersin var mı?" diye sordu Hamza börekten bir tane almış keyifle ısırırken.

Aslında dersim vardı ama gidesim yoktu işte. " Var ama öğleden sonra. Belki gitmem." Dedim dudaklarımı büzerek. 

Kaşlarını çattı. O kaşlarını çatınca bulutlar gökyüzünü sarıp güneşi kapıyordu sanki öyle bir karanlık çöküyordu odaya. " Öğleden sonra beraber çıkarız." Dedi. Net ve tartışmaya açık olmayan bir cümleydi bu. Kısa ve öz. Buyurgan ama kibarca... Tam da Hamza'm gibi..." Peki." Dedim başımla da onaylayarak. Kaçışım yoktu anlaşılan. İnşallah okula gelmezdi benimle. Kafamdaki perukla kocama görünmek istemiyordum. İtiraf etmek gerekirse peruk kendi saçımdan güzeldi ama başörtünün üzerine takınca oldukça komik ve çirkin oluyordu. Çirkinliği ruhuma ters bir şey yapıyor olmaktan geliyordu belki de. Bilemiyorum. Sıkıntı içinde çayımı karıştırmaya dalmıştım ki " Benim başka işlerim var. Seninle okula gelmeyeceğim." Dedi Hamza birkaç dakika sonra. Düşüncelerimi mi okuyor bu adam? Yani en azından işine gelenleri okuyor olabilir belki de. Not alıyorum bir daha bu adamın yanında ayıp şeyler düşünmeyeceğim.

Kahvaltıdan sonra mutfağı toparlayıp bol köpüklü Türk kahvesi yaptım iki tane. Salona geçip birini kocama ikram ettim. Ve yanına oturup evcilik oyunuma devam ettim. Küçüklüğümden beri evlilikle ilgili en büyük hayalim kocamla karşılıklı kahve içerken derin sohbetler etmektir. Kahvenin açmayacağı muhabbet yoktur sonuçta.

Kahveden bir yudum alıp tüm cesaretimi topladım. Başımı kaldırıp kocamın güneş gibi parlayan suretine baktım kısa bir süre. Hamza da beklenti içinde bana bakıyordu. " Nasılsın?" dedim. Satrançta ilk hamlemi yapıyordum sanki. İlk piyonumu sürmüştüm oyuna.

" Hamdolsun." Diye cevap verdi kınalım düşünceli bir eda ile bakışlarını yere indirerek. " Daha iyi olacağım." Kahvesinden sessiz bir yudum alıp " Sen nasılsın?" dedi bakışlarını yerden kaldırmadan. Evcilik oyunu ile komşuculuk oyununu harmanlamıştık sanki karşılıklı hamlelerle.

" Ben daha iyiyim." Dedim " Çok daha iyiyim." Bunu söylerken gözlerimin sızlamasına anlam veremiyordum. Mutluydum ama nedense tüm gücümle ağlamak istiyordum. Bizim hikâyemiz böyle olacaktı demek ki; ne tam güleceğiz ne tam ağlayabileceğiz. Hep bir burukluk sıyıracak bütün duygularımızı acımasızca.

Hamza sehpada duran kutuyu alıp bana uzattı. " bu senin içindi." Dedi.

Bu sefer hediyesini yeğeniyle göndermeyip kendisi vermişti. Çok romantik bir şekilde vermese de iletişim konusunda emeklemeye başladık diyebilirdim herhalde.

YAĞMUR'UN SESİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin