Bölüm * 47 *

18.9K 1.6K 234
                                    

keyifli okumalar..





***


       

Çok sıcak. İnsanı bunaltacak kadar sıcak bir hava var. Bazen Akçakoca'da bir hafta daha kalmadığımız için pişman oluyorum. Yapacak bir işim yok. Son yıllarda bu kadar boş kaldığımı hatırlamıyorum. Okullar tatil. Bir işim yok, çalışmamın gerekmediğini itina ile vurguluyor sevgili kocam. Evin temizliği uzun sürmüyor zaten büyük temizlik için Hatice abla ve Gülsüm annem bana yardım ediyorlar bir günde ev bal dök yala kıvamına geliyor.

Bol bol kitap okuyorum. Hamza'nın işleri ve psikolog görüşmesi olmazsa sahile inip yürüyüş yapıyoruz gün içinde. Akşamları bazen sinemaya gidiyoruz. Aristokrat bir insan olma yolunda hızla ilerliyorum.

Akçakoca'dan döndüğümüzden beri yaklaşık iki hafta olmuştur belki de geçmiştir bile. Şu süre zarfında annemi hiç görmedim. Bana kızgın ve kırgın olabilir. Geçen akşam abimlere oturmaya gittik. Gelinimiz zayıf ve ince yapılı bir kız olduğu için sanırım çok kilo almamış ama karnı top gibi duruyordu önünde. Hamilelik güzelleştirmiş Feride'yi. Ama meymenetsiz suratında hiçbir şey değişmemiş. Keyifsiz, memnunsuz ve hoşnutsuz hareketler sergiliyordu. Gece boyunca Şafak'la ikisinin soğuk ve öfke dolu bakışmalarını yakalamıştım. Belki de bir kavganın üzerine gelmiştik. Kim bilir? Ya da bu kız beni hiç sevmiyor. Olabilir.

Yine de Şafak kendisinden beklemediğim bir yumuşaklıkla karısına yardım ediyordu. Sehpaları topluyor, çayları getiriyor, tabakları taşıyordu. Bu haline sevinsem mi üzülsem mi bilemiyordum. Çünkü abimin gözlerinde 'mutlu değilim! İmdat! Kurtarın beni!' diye haykıran bakışlar hâkimdi. Belki de bu benim engin hayal gücümün ürünüydü bilemiyorum. Sonuçta çok severek evlenmişti karısıyla ve halinden memnun olması gerekirdi. Evlilik de yaramış ve daha sakin ve uysal bir adam olmuş gibiydi. Bana karşı davranışları ise kendimi prenses gibi hissetmemi sağlıyordu. Sanki kırk yıllık o kaba saba insafsız abimi uzaylılar kaçırmış yerine tam zıttı olan merhametli, sevgi dolu bir klonunu bırakmışlardı. O kadar garipsiyordum bu durumu. Yine de güzeldi. Bir aile olmak...

Ve hayatımda oluşan bütün bu güzel gelişmelerin en başında, bir tesbihteki imame gibi hepsini bir arada tutan ve hepsinin başlangıcı olan adam; kınalı perçeminden tutunduğum ve ömrüme iyilikler taşıyan kocamdı.

Hamza... Giderek daha içine kapanık ve sessiz bir hal almaya başladı. Psikoloğa gitmeye başladığından beri gece krizleri de arttı. Bazen konuşmasa mı diye düşünüyorum. Yani anlatmadığı ve içinde bastırdığı sürece krizleri pek olmuyordu. Şimdi doktor yarasını deştikçe acısı artıyordu. Belki üzerine gitmesi daha iyiydi yaşadıklarının böyle. Ama günden güne solan yüzü bana böyle demiyordu. O doktor görmüyor muydu acaba kocama ne yaptığını?

Zaten Hamza bu durum hakkında konuşmamayı tercih ediyordu. Doktorla ne konuştuğunu sormak için kıvrandığımda beni bir şekilde bu konulardan uzak tutmaya çabalıyordu. Üsteleyemiyordum. Çünkü ben onun kadar güçlü değildim. İlk darbede yıkılacak kadar yorgundu kalelerim. Onun kalbindeki savaşları, depremleri, yangınları görsem belki de dayanamazdım. Yine de merak ediyordum. Sevdiğim adamın cam kırıklarını alıp bağrıma basacak ve gerekirse kanayıp acıyacak kadar yoğundu bu merakım.

" Hava ne kadar sıcak?" dedim mutfak penceresinden süzülen kavurucu rüzgârın etkisi ile. Bunaltıcı bir sıcak vardı insanın üzerine yapışan. Rüzgâr bile serinletmiyordu şu günlerde.

Hamza başını onaylar gibi sallayıp " Evet." Dedi " Gerçekten çok sıcak." Ve kahvaltısını yapmaya devam etti.

" Bugün doktorla görüşecek misin?" diye sordum bu sefer. Maksat muhabbet açmaktı elbette biliyordum doktora gideceği günleri. Doktorunun değiştiğini ve gencecik bir bayanla seanslara başladıklarını söylemiş miydim size?

YAĞMUR'UN SESİ Where stories live. Discover now