Bölüm * 7 *

28.4K 2K 169
                                    







selamun aleykum kızlar

kısa bir arayla geldm. ben bu bölümü yüzümde aptal bir gülümseme eşliğinde keyifle yazdım umarım siz de keyifle okursunuz.

multimedyaya da hamza'nın dinlediği şarkıyı ekliyorum.

selam ve dua ile..


***





       

Anahtarımı çantama özenle yerleştirip yüzüme en mendebur, en kavgaya hazır surat ifademi takınıp bir hışımla girdim salona. Ve gördüğüm sahne ile ağzımdan çıkan ilk söz " Tövbe bismillah!" oldu. Hamza kanlı canlı bir şekilde karşımda duruyordu hem de ıslak saçları, çıplak üst kısmı ve altına bir eşofman giymiş bir biçimde. Üzerinde sadece eşofman altı vardı! Aklıma mukayyet ol Allah'ım... Hemen gözlerimi kapattım. Sonra o yetmedi arkamı döndüm ve en son koşar adım mutfağa attım kendimi. Bunlar o kadar kısa zamanda olmuştu ki konuşacak zamanım olmamıştı. Bir hoş geldin bile diyememiştim adama. Zaten diyecek de halim kalmamıştı. Ellerim titreyerek bir bardak su doldurdum kendime. Bir yandan hala tövbeler çekiyordum dilimden. Bu adam benim cehennem biletim olacaktı bu gidişle. Tövbe estağfurullah!

Ben ki sabah gereksiz bir konuşma yapmış, öğlen nezarete atılmış bir kızdım. Bana yapılır mıydı bu? Böyle gezilir mi evde Allah aşkına? Hemen belediyeye şikâyet edip evde ıslak saç ve üstsüz gezmeyi yasaklatmak lazım. Buna kalp mi dayanır? Şimdi en mahrem hayallerimde başrolü oynayacak görüntüyü vermişti beyimiz benim fesat zihnime. Unut unutabilirsen...

Ben suyumu bitirene kadar Hamza müziğin sesini kapatıp mutfak kapısına gelmişti. Neyse ki üzerine bir şeyler giymeyi akıl etmişti. Ben banyo yapınca bile temiz kıyafetlerimi giyip öyle çıkarım banyodan. Evde çıplak gezilir mi? O pencereden mahallenin kızları görse bunu böyle vallahi kan çıkar, mahalleyi yakarım ben. Bak yine sinirlenmeye başladım. Kıyafetlerinin altından bile belli olan o kaslı vücudunu sergilemesini komple yasaklıyorum Hamza'nın. Şimdilik bu yasağı bir tek ben bilsem de ilerde ona da söylemeyi düşünüyorum. Uygun bir zamanda inşallah...

Hamza'nın yağmur diye seslenmesi ile kendime gelmiştim. Kaşlarım çatık, elimdeki su bardağını dudaklarıma dayamış haince düşünmeye dalmıştım. " Efendim." Dedim sesin geldiği yöne bakmamaya çalışarak.

" Kusura bakma. Yeni geldim ben de. Daha bizimkilerin haberi yok. Sen evde olmayınca..." dedi ama tamamlamasını beklemeden " Yok. Ne kusuru canım. Kendi evin tabi." dedim ama sesimde bile bir alınganlık belirtisi vardı hala. Ben bir tek Şafak'ı ve babamı üstsüz görmüşümdür öyle. Onların pelte olmuş vücutlarını düşünürsek Hamza'nın taş gibi görüntüsüne bakmak bile resmen günah üstü günahtı.

Hamza'ya bakmamaya çalışsam da içimdeki o Munzur tarafım göz ucuyla süzmüştü kınalımı. Üzerine siyah bir tshirt geçirmişti. Rahat ve her zamanki gibi yakışıklıydı. İki aydır, kınalım geldiğinde kollarına atılmayı hayal ederken bugün onu görür görmez kaçmıştım. Dudaklarını düzleştirmiş düşünceli bir şekilde bana bakıyordu o sırada. " Hoş geldin bu arada." Dedim gülümsemeye çalışarak.

Yorgun görünüyordu kınalım. Yüzü solmuş ve biraz da kilo vermişti. Saçlarındaki kınalı perçemin rengi de iyice açılmış hafif koyu bir sarıya dönmüştü. Gözlerinden bile okunuyordu yorgunluğu. Son iki ayda pek İyi bir uyku çekmediği şişmiş gözaltlarından anlaşılıyordu. Kim bilir kaç ölüm görmüştü. Ve kaç kere ölümden dönmüştü son iki ayda...

İçim acıdı yine. Sarılsa mıydım şimdi boynuna? Hoş geldin dese miydim? Seni ne kadar özledim, ne kadar merak ettim diye başlayıp anlatsa mıydım acaba iki aydır çektiklerimi? Yapamazdım tabi ki. Yerim dardı benim bir kere! Yüreğim ufacıktı daha. Yapamazdım...

YAĞMUR'UN SESİ Where stories live. Discover now