Bölüm * 8 *

29.8K 2.1K 173
                                    




O gece çaylar içildikten sonra çok fazla oyalanmadan aşağıya geçtim. İçim içime sığmıyordu. Hem korkuyordum ve gergindim. Hem de sebepsiz bir mutluluk ve neşe vardı içimde. Bin bir türlü duygunun garip karışımı gibiydi hissettiğim. Bir an ne yapıyorum ben diye kaygılanıp iki saniye sonra kınalımın hayali düşünce gönlüme sarhoş olup aman ne olacaksa olsun demeye başlıyordum.

Ben Hamza'yla pek beraber vakit geçirememiştim. Onun benim hakkımda ne düşündüğünü hiç bilmiyordum. Ama bir şekilde çekim alanına girmişti kalbim. Ve hükümsüzce sürükleniyordum onun sularında. Hamza'nın gönlüne değmek en büyük arzum olmuştu şimdi. Çünkü onun kalbinin benim cennetim olduğuna inanıyordum. Aslında inanmak değil bu biliyordum ben. Onun cenneti bende, benim cennetim onun kalbinde gizli olmalıydı. Yoksa Rabbim bizi neden bir araya getirecekti ki? Biz birbirimize şifa kılınmıştık muhakkak ki. Ben onun bakışlarıyla bile ruhumun durulup yağmurlarımın dindiğini hissedebiliyordum gerçi.

Gece geç saatlere kadar yatağımda dönerek uykuya direndim heyecanımdan. Evlenecek miydim şimdi ben? Hem de Hamza'yla! Ne yöne dönsem de ne kadar düşünüp hayal etsem de inandırıcı gelmiyordu yaşadıklarım bana. Bu gidişle evlenmeden kalp hastası olacaktım ben.

Gece ne ara sızdım bilmiyorum. Sabah namazını bile yarı uykuyla kıldım, Allah kabul etsin. Sabahın erken saatinde kapının çalınması ile tekrar açtım gözlerimi. Şafak benden borç para istemeye gelmemişti herhalde bu saatte? Başıma bir tülbent geçirip üzerime de namazlığımı giydim. Gözlerim yarı açık suratsız bir ifade ile açtım kapıyı. Hamza bu saatte bile dinç bir görüntüsüyle karşımda duruyordu. Bunun bir rüya olmadığını anlamak için gözlerimi ovuşturdum önce. Sonrasında Hamza'nın görüntüsünün yerinde Şafak olacağına emindim.

Ama gerçekten Hamza gelmişti. " Bu saatte?" dedim kaşlarımı kaldırarak. Açıkçası sabahları çok da soru sorma modunda olamıyorum. Algılarım ben gözlerimi açtıktan birkaç saat sonra toparlanıyor benim.

" Seninle konuşmak istiyordum. Müsaitsen." Dedi Hamza. Ellerini o kusursuz saçlarına daldırmış sıkıntılı bir şekilde konuşuyordu. Üzerinde lacivert bir eşofman takımı vardı. Evden gizlice kaçan kızlar gibi hazırlıksız görünüyordu.

Kendi evine girmek için izin istemeye mecbur bırakmıştım adamı. Resmen dağdan gelip bağcıyı evsiz barksız bırakmıştım. Yıllar sonra ailesinin yanında kalmaya mahkûm etmiştim. Bu arada müsaitsen ne demek? Bu saatte gün yapacak ya da parti verecek halim yoktu herhalde. Kapıyı açıp " müsaidim tabi. Gelebilirsin. Biraz erken oldu ama." Dedim dalgınca. İçeriye geçtiğinde üçlü koltukta serili olan yatağıma baktı önce. Hemen acele ile önüne atlayıp yorganı katlamaya başladım.

" Sorun değil. Toplamana gerek yok." Dedi anlayışla. Ben içimden, ne münasebet canım dağınık yatağımı mı sergileyeceğim diye geçiriyordum annem gibi. Bir sandalyeye oturup sabırla bekledi benim yatağı toparlamamı.

" Bir kahve yapayım mı?" dedim başımı kaldırmadan. Akşama evlenecektik ama ben yüzüne bile bakamıyordum işte. Sabah sabah rüyamdan mı çıktın geldin be adam?

" Yok. Hiç zahmet etmene gerek yok." Dedi sıkıntıyla.

" Ben..." dedi ve burnundan solur gibi bir ses çıktı. " Seninle konuşmak istiyorum."

" Ne hakkında?" diye sordum. Sanki hükümetin son politikası hakkında konuşacaktık yani ne hakkında olduğunu az çok tahmin ediyordum da işte sabah diyorum, ayılmamıştım ki daha.

Derin bir nefes alıp " Akşamki dini nikâh hakkında." Dedi. Başımı anladım der gibi aşağı yukarı salladım hafifçe. Ama anlamamıştım işte. Ne diyeceksen de kâbusum olmadan, saçındaki soluk perçemine yandığım.

YAĞMUR'UN SESİ Where stories live. Discover now