Bölüm * 40 *

21.6K 1.7K 126
                                    




selam kınalı kuzular

salıya kadar müsait olacağımı sanmıyorum o yüzden size Hamza ve Yağmuru emanet ediyorum kısa bir süre. ben yokken onlara iyi bakın. arada hikayeyi açıp sevin, ihmal etmeyin tamam mı :)

keyifli okumalar...

selam ve dua ile...





**


       

Şaşkınım. Nerede olduğumu bilmiyorum. Buraya nasıl geldiğimi de bilmiyorum. Kalbimin çarpıntısı ve nefes alma ihtiyacım beni sıkıştırıyor. Etrafıma bakınıyorum. Issız, çorak bir arazide gibiyim. Gecenin karanlığı ve soğuk ayazın birleşiminden oluşan ürkütücü bir manzara çıkıyor önüme. Ağaç yok. Etrafta küçük çalılar var. Çoğunluğu kel bir arazi...

Tok silah sesleri duyuyorum yakınlarımda. Arada tiz çıkan insan haykırışları... Seslerin geldiği yöne doğru gitmek için yürümeye başlıyorum o tarafa doğru. Ayaklarım çıplak. Çıplak ayakla bastığım soğuk karda ılık, yapışkan, zift karası gibi bir şey beni rahatsız ediyor. Gecenin karanlığında seçemiyorum ne olduğunu. Ama kokusu çok tanıdık; keskin bir demir ve hafif kına kokusu. Kan bu! İrkiliyorum. Kan kına kokmaz ki!

Şaşkın ve ürkmüş bir halde yürümeye devam ediyorum. Seslere yaklaştıkça bacaklarımdaki derman tükeniyor sanki. Bedenim giderek ağırlaşıyor. Üşüyorum. Titrememek boynumdaki atkıya sarılıyorum. Bu benim Hamza için ördüğüm atkı!

Neredeyim ben? Diye mırıldanıyorum. Neredeyim ben Allah'ım...

Yağmur yağmaya başlıyor. Islanıyorum. Islandıkça ağırlaşıyor hareketlerim

Burası cehennemin ayaz tutmuş hali sanki. Korkunç. Ruha azap veren bir yer. Silah sesleri kulaklarımı tırmalıyor. İnsan sesleri canımı yakıyor. Yaklaştıkça kaçmak istiyorum seslerden. Ama ayaklarım kalbimin sözünü dinlemiyor. Her adımda biraz daha burkuluyor midem.

Biraz ilerde yerde yatan bir beden görüyorum. Asker kamuflajı var üzerinde. Yağmur damlaları değmiyor bedenine ama kıyafeti koyu bir ıslaklıkla lekelenmiş saki tam karnının üzerinde bir yerde. Kan diye mırıldanıyorum kendi kendime. Kan bu!

Yanında başka bir asker daha var elinde silah ateş ediyor bir yöne doğru, gözünü kırpmadan. Arada nefes alacak kadar kısa bir süre içinde başını çevirip yanındaki bedene bakıyor hüzünle. Sonra hırsla devam ediyor ateş etmeye. Ve bir anda elini bağrına götürüyor. Ben mermiyi görüyorum ama haber veremiyorum. Bağırıyorum ama sesim çıkmıyor sanki. o asker de yavaşça yatıyor yerde yatan bedenin yanına.

Film izler gibi izliyorum gözümün önünde yaşanan dehşeti. Ağzımı açacak mecalim yok. Dizlerimde derman yok. Konuşamıyorum. Ellerimi yumruk yapmış bekliyorum olacakları. Beni görmüyorlar sanki.

Yerde yatan bedenlerin başına krem rengi uzun bir ceket giymiş bir adam yaklaşıyor. Adamı görüyorum ama yüzünü göremiyorum. Sanki ne kadar dikkat etsem de yüzü bana kapanmış gibi. Ama varlığı ile ılık bir his doluyor içime.

Yerde yatan bedenlerin başını sıvazlıyor önce sonra ellerinden tutup tek tek götürüyor ileride karanlık, benim göremediğim bir yere. Bu diyorum içimden önemli bir zât olmalı.

Yürümeye devam ediyorum. Silah sesleri kulağımı yalıyor. Başımın üzerinden mermilerin geçtiğini hissediyorum. Aldırmıyorum. Yürüyorum. Ne için yürüdüğümü bilmiyorum. Sığınacak güvenli bir alan arıyorum belki de. Ama öyle bir yer yok burada. Her yer karanlık ve soğuk. Başımın üzerinden kırmızı kor gibi geçiyor sıcak mermiler.

YAĞMUR'UN SESİ Where stories live. Discover now