Bölüm * 5 *

32.3K 2.2K 262
                                    




       

Önümde Hamza arkada ben sinsi sinsi takip ediyordum adamı. Bacakları da amma uzunmuş normal yürüyüşüne bile koşarak zor yetişiyordum açıkçası. Bir de önümden geçerken Hamza'ya selam verenler arkasından beni görünce garip garip bakıyorlardı. Başımı eğip takibe devam ediyordum. Bu arada nefes nefese kaldığım için ciğerlerim tıkanmıştı. Spor yapsam bu kadar efor sarf etmezdim herhalde.

Hamzaların evinin önüne geldiğimizde Osman amca ile Gülsüm teyze arabalarının bagajına bir şeyler yüklüyorlardı. Hamza'yı görünce tebessümle karşıladılar. Hemen ardından ben geçtim karşılarına. Utangaç ve çekingen hareketlerle başım önde bekledim. Ne tepki vereceklerini bilemiyordum. Annem olsa 'bunun ne işi var burada?' diye beni muhatap almadan başlardı önce. Ama Gülsüm teyze 'hoş geldin kızım.' Dedi sevecen bir şekilde. Ben de tebessüm ettim onun bu hareketine karşılık olarak.

Bagaja bir büyük bavul ve içinde yiyecek erzak olduğunu sandığım bir çuval yüklediler. Bu sırada Hamza da babasına yardım etmişti. Osman amca hüzünle sıvazladı oğlunun sırtını. 'Aslan parçam.' Diyordu oğluna Osman amca, gözleri nemli bir halde. Sonra Gülsüm teyze girdi araya " Hadi yemeğimizi yiyelim ondan sonra çıkarız yola." Dedi derin bir nefes aldıktan sonra. Evet, bu sahneden bir şeyler çıkartmıştım tabi ki ama kalbim kabul etmediği için yorum yapmak istemiyordum olanlara. Neden burada durup seyrettiğimi de bilmiyordum. Aslında evden çıkarken anahtar vermişti Gülsüm teyze bana zorla. Merdivenleri usulca çıkıp eve girebilirdim. Ama çıkmadım. Bekledim sessizce.

Hamza, Osman amca ve Gülsüm teyze merdivene yönelirken de arkalarından bakıyordum. Donup kalmıştım durduğum yerde. Düşündüğüm şeyi aklımdan def etmeye çalışıyordum biraz da. Hayır, bu eşyalar onun değil! Hayır, Hiçbir yere gitmiyor! Hayır...

" Hadi kızım, sen de gel. Acıkmışsındır." Dedi Gülsüm teyze, beni öyle mahzun görünce acıdı sanırım.

Yine aynı dalgınlıkla arkalarından çıktım merdiveni. Tabi ben tepsilerle yemeğimin ayağıma gelmesine alıştığımdan Hamza'nın dairesinin olduğu katta durup kapıyı açmak için anahtarı çıkardım çantamdan. Ama Gülsüm teyze "yukarıda hep beraber yiyelim yemeği, sen de gel" diye çağırınca kıramadım. Aslında can atıyordum yukarı çıkmaya. Konuyu öğrenmem gerekiyordu. Bagaja ne koymuşlardı? Şuan, birini kestik onu koyduk bavula çöplüğe atacağız deseler, ona bile oh diyecek haldeydim doğrusu.

Eve girdiğimizde Hatice abla sofrayı çoktan kurmuş bizi bekliyor gibiydi. Beni görünce içtenlikle sarıldı. Hatice ablanın kocası, Suat abi de dudaklarını kıpırdatmadan hoş geldin dedi. Çocukları Arda ve Ecem de eteklerime yapıştılar. İkisi de birbirinden tatlı sarı şebek gibiydiler. Benimle çok oyalanmadan dayılarının tepesine atladılar. Bir adam bir koluna ilkokula giden bir yeğenini diğerine anaokulu yaşındaki diğer yeğenini alıp kaldırabilir miydi? Evet, kaldırabilirdi. Oluyormuş yani. Kafam kadar kol kası boşa durmuyormuş orada.  İki küçük de Hamza'nın koluna asılıp havaya kalkmanın keyfini yaşarken ben ağzımı eşek kadar açıp onları izliyordum. Sonra bir an Hamza'nın bakışlarının bana kaydığını hissettim. Bir saniye bile değildi bu an, saliseden kısa bir zaman birimi varsa o kadardı ancak. İçim ürperdi hemen kendimi mutfağa attım. Hatice ablaya bir şey lazım mı diye sorup tabak çanak ne varsa artık daldım.

Çok güzel keyifli bir sofra olmuştu. Kalabalıktık kendi çapımızda. Ben biraz iğreti hissetsem de kendimi bana da gayet samimi davrandıklarını inkâr edemezdim. Bir tek Hamza'nın, benim önümdeki tuzluğu ablasından istemesine alınmış olabilirim. Hatta tuzluğu önüne koyup " Çok tuz koyma, tansiyon yapar." Diyerek gıcık bir şekilde sırıttığım da doğrudur. Oh, çok da güzel yaptım. Benim o masada olduğumu yok saymayacaktı paşam da.

YAĞMUR'UN SESİ Where stories live. Discover now