-15-

56.6K 3.2K 718
                                    

Lütfen bu bölümü eksiksiz ve atlamadan okuyun. Benim için çok önemli.

Bir daha asla arabada uyumayacağım.

Baş ağrısı sanki kafamı delecekmişçesine şiddetli. Kollarımda derman kalmamış, öylece uzanıyorum. Yolculuğun büyük kısmında uyumuş olmalıyım.

Bir daha asla arabada uyumayacağım.

Ah, nerede olduğumu bile göremiyorum! Ya kapalı olan gözlerimi açamıyorum ya da etraf karanlık. Arabada uyumak insanı bazen gerçekten sersemletebiliyor! En son ne söylediğim bile aklımda değil. 

Sonra farkediyorum.

Gözkapaklarımı açamıyorum. Bu ilaçtan olsa gerek. Annem muhtemelen ağrı kesici vermiştir. El yordamıyla bir şeyler yapmaya çalışsam da hayır, kollarım da kalkmıyor. Kollarımdaki borular da nesi? Ah, eminim annem üzerime pipet falan düşürdü. Peki tam yanımdan gelen 'dıt, dıt' seslerine ne demeli? 

Bir daha asla arabada uyumayacağım.

Annemi görmek istiyorum. Uyuyakaldım sanırım. Şu an neredeyim? Öldüm mü yoksa? Cidden hiçbir fikrim yok, ölmüş olmam en iyi ihtimal.

Sonra bana sesleniyorlar. ''Maya,'' diyor annem. Ona cevap vermek istiyorum. Onu duyabiliyorum, onu duyabildiğimi göstermem lazım. Ancak hiçbir şey yapmıyorum. Tamamen tepkisizim. Anne, seni duyabiliyorum. Seni hissediyorum.  Sonra bir başkasının sesi geliyor.

''Hanımefendi çıkın buradan.''

Neden bilincimi kaybetmiyorum? Hastalar hastanedeyken bilinçsizlerdir, değil mi? Duyamaz ve hissedemezler. Narkozun etkisindedirler.

Bazı feryatlar duyuyorum. Allah aşkına. Bunlar annemin sesi olamaz, değil mi? Annem niye ağlasın ki? Alt tarafı bana serum falan takmışlardır. 

Başım gerçekten çok ağrıyor.

Birden gözlerimin önüne bembeyaz bir perde iniyor. İşte o zaman yanımdaki cihazdan gelen 'dıt,dıt' seslerini duyamaz oluyorum. Oksijen tüpünü de hissetmiyorum. Tamamen ben ve beyaz. Gözlerimi açmam bu kez zor olmuyor. Tuhaf bir şekilde doğruluyorum. Kollarımda açılmış damar yolları ve oksijen tüpü yok. Ama hala hasta giysisi içindeyim. Bileğimde beyaz bir hasta bilekliği var.

Saçlarım bile ağırlık yapıyor sanki. Önüm neresi, arkam neresi bilemiyorum çünkü her taraf bembeyaz. Zaman kavramı yok. Rüya alemindeyim sanki.

Sonra kulak kesiliyorum. Eray'ın sesi bu. ''Rüyasına girebilirim Lale Teyze! Bunu sadece sen yaparsın biliyorum ama ben de yapmak istiyorum! Rüyada onu ikna edebilirim! Bunu yapabileceğime eminim. Sen biliyorsun zaten, bana da öğret. Benim yeteneğim rüyalar.''

Gerisi yok. Hiçbir şey duyamıyorum. Eminim ki şu an ölmek üzereyim. Ne güzel. Acaba ne yapsam daha çabuk ölebilirim?

Bulunduğum ortam sanki soruma cevap veriyormuşçasına aydınlanıyor ve önümde devasa, göz kamaştırıcı beyaz bir ışık beliriyor. O kadar görkemli ki oraya doğru adım atıyorum. Tek bir adım sonra kurtulacağım. Işığa ilerliyorum.

Gülümsüyorum. Mutlu hissediyorum. En son arabadayken nasıl hastaneye getirildim acaba? Peki ya hastanedeyken nasıl birdenbire bu beyaz yere gelebildim? Ne kadar zamandır buradayım? Ama dediğim gibi, mutluyum. Bu yüzden sorularıma cevap aramadan aziz bir galip gibi hissediyorum.

Kollarımı güvercin gibi iki yana açıyorum. Bembeyaz, özgür bir güvercin gibi. Işığa ilerliyorum ancak ona bir türlü ulaşamıyorum. Tahmin ettiğimden daha uzaktaymış. Tıpkı bize, kocaman olduğu için yakın gelen ama milyarlarca uzakta bulunan Güneş gibi. Açık renk saçlarım uçuşuyor, rüzgar esiyorsa da hissetmiyorum. Sadece gitmek istiyorum. Telekinezinin olmadığı bir hayat istiyorum.

Işığa yaklaştığıma emin olduğumda duruyorum. Gözlerimi kapatıp son kez ailemi düşünüyorum. Annemi, babamı, ailemdeki diğer herkesi. Sonra sıra o sarı dağınık saçlara geliyor. Güzel gamzeleri anımsıyorum. Eray... Keşke onunla daha uzun süre vakit geçirebilseydim. Keşke kokusunu alabilseydim. Bu, nedensizce iyi gelecekti biliyorum. Ama şimdi gitme vaktim gelmişti. Tek bir adımla sonsuzlukta olacaktım.

Tüm düşmanlarım kazandıklarını düşüneceklerdi. Ama biliyor musunuz?

Kazanmışlardı.

Bu umrumda değildi. Daha çok gençtim ve ölecektim ama mutluydum işte. Bu lekeli yetenekten kurtulacaktım. Kaçarak yaşamaktan kurtulacaktım. Başından beri özgür olmak istemiştim ve özgürlüğün tek anahtarı ışığı takip etmekteydi.

Sonra onu duydum.

''Maya.''

Arkamı dönmeyecektim. Bu Eray'ın sesiydi ama konuşan Eray değildi. Kandırılıyordum. Işığa gitmemi engellemek istiyorlardı ama gidecektim.

''Maya.''

Sonra tekrar konuştu. ''Bana doğru yaklaş. Bizim aramızdaki bağı görmüyor musun? Bana doğru gel. Işığı değil, beni takip et.''

Ona döndüm ve şok oldum. Bal rengi gözler beni karşımdaki ışıktan daha çok büyülemişti. Işığa tekrar baktım. Eski cazibesini yitirmişti sanki. Eskisi gibi parlamıyordu. Ya da parlıyordu ama o kadar emin değildim artık.

Yaşamak mı, ölmek mi?

Bunu bilmiyordum.

Sadece Eray'a doğru gitmek istiyordum. O gittikçe uzaklaşıyordu ve ona doğru ilerlemeden önce yankılanan sesini duydum.

"Bizimle kal ortak."

~~~~~~

ÜÇÜNCÜ KİŞİ AĞZINDAN

Tüm bunlar olurken İstanbul'da bir evde iki genç, hastaneden gelen haberleri takip ediyorlardı.

"Maya iyileşiyormuş," dedi gençlerden biri. Diğer genç ise gülümsedi. Maya'nın iyileşecek olması onu korkutmamıştı.

"Merak etme. Bu uzun sürmeyecek. Yakında onu bir yakaladık mı, tak tak tak, hemen öbür tarafı boylar."

"Sen onu bunu bırak da, şu kaza olayı da çok iyi oldu. Neredeyse biz de zarar görecektik ama sen iyi ki son anda direksiyonu kırdın. Yoksa Maya'ları öldüreceğiz derken az kalsın biz de gidiyorduk." diyerek gülmeye başladı gençlerden biri.

Diğer genç ise önünde bulunan boy aynasına bakıyordu. Esmer tenli, ince ve uzundu. Ve sonra diğer gencin zorlukla duyacağı bir ses tonuyla konuştu; o her zaman kısık sesle konuşurdu.

"Önce Eray'ın işini bitirelim."

Bu gençlerin adını vermek istemedim. Bence bunu biraz düşünün.

Bu arada yine son paragrafta  bir sürü ipucu bıraktım.Düşmanlardan biri ile ilgili :D

TelekineziWhere stories live. Discover now