-34-

47.6K 2.7K 709
                                    

Multimedia'daki sarki acilmiyor olabilir :D

Tum hakaretler icin tesekkur ediyorum.

İyi Okumalar.

Ertesi sabah yoğun, iliklerime işleyen soğuk, yüzümü yıkarken tenime müthiş bir uyuşukluk kazandırıyordu. Soğuk havalarda soğuk suyla el yüz yıkamak ölüm gibiydi, sıcakta kalorifer açmak zorunda kalmamanıza rağmen dondurucu soğukta soğuk suya ihtiyacınız oluyordu.

Kollarımı sıvarken ıslak elimin dirseklerime değmemesine özen gösteriyordum. Aynadaki görüntüme baktım.

Gözlerimin etrafındaki kanlar çekilmişti, göz bebeklerim suya atıldıktan sonra dibe inen taşlar gibi büyüyüp küçülüyordu. Kendime gelme amacıyla derin bir şekilde inledim.

Koca bir gün beni bekliyordu.

Uğraşmam gereken onca şey olmasına rağmen günlük enerji ihtiyacımı moral depolayarak karşılayabilmek için aynadaki çaresiz kıza gülümsedim. Yansımam bana, ona yalan söyleyemeyeceğimi biliyormuş gibi bir karşılık vermişti.

Gülebiliyorsun ama mutlu değilsin.

İlk işim Lale Teyze'yi aramak olacaktı.

Bu tiksinç yetenekten kurtulabilmek için gereken her şeyi yapabilirdim. Bunu anneme ve iki uğurum olan Eray ile Serenay'a söylemeyecektim. Hemen halletmem gerekiyordu. Bir an önce.

Askıdaki paltomu alıp Arslanlara doğru yola çıkarken ayaklarım geri geri gidiyordu. Zor olacaktı, ama yapacak olduğum bu zor hamle hayatımın geri kalanının kolay olması içindi. Bu paradoks dikkatimi çekmişti.

Kendimi türlü entrikaların bulunduğu yapay, gerçekçi olmayan bir hayatta gibi hissediyordum. İşin ciddi tarafı, Truman Show'u izlemeden önce bile böyle düşünüyor olmamdı.

Bana göre hayat simülasyondan ibaretti.

Evin tıpkı içindekiler gibi soğuk, yapmacık derecede süslü kapısını çaldım. Kapının önünde halı sahadan alınmış bir parça gibi görünen, üzerinde yaldızlı harflerle 'Hoşgeldiniz' yazısı bulunan bir paspas duruyordu. Bana bakan tarafta güler yüz, içeri tarafta misafirin giderken görmesi için üzgün surat işareti vardı.

Ben paspası incelemeye devam ederken kapı açılmıştı. Gri bir eşofman giymiş olan Pars merakla bana bakıyordu. Bir şeyler söylediğinde boş boş ona baktım.

"Ne?" Konuşmasını duyabilmek için ona doğru eğilmeme rağmen geri çekilmişti.

"Annem," dedi kısık sesle. "Evde yok. Dolunay'ı acile götürdü."

"Hım...Anladım. Ben gideyim o zaman. Hoşçakal."

Bir şeyler mırıldandığında onu dikkate almadan basamaklardan indim ve evin bahçe kapısına doğru ilerledim.

Sokağa adımımı attığımda telefonum çalmıştı.

"Efendim Eray?"

"Mija, Serenay bizim evde. Sen de gelebilir misin?"

"Peki, olur. Az sonra oradayım. Hoşçakal."

Telefonu kapatmadan önce seslenmişti. "Haklısın. Ben hoş bir çakalım."

~~~~~

"Dün Dolunay'ı gebertesim geldi," diye tısladı Serenay. Kahvelerimizi tepsiyle getirerek Erayların salonunun ortasındaki sehpaya bırakırken ona gülümsemiştim.

Kendimi Seri'nin yanına bıraktım. Eray karşı koltukta oturuyor ve telefonuyla uğraşıyordu.

"Evlerine gittim," diye mırıldandım. "Pars Lale Teyze'nin Dolunay'ı acile götürdüğünü söyledi. Galiba yine kriz geçirmiş."

TelekineziOn viuen les histories. Descobreix ara