58.Bölüm: Üç nokta...

899 67 166
                                    

Bazı zamanlar yaşadığımız güzel anların süregitmesi için kesin kararlar vermemiz gerekiyordu. Bu kararları verirsek eğer hayatımızın yönünü ona göre şekillendireceğimizi biliyorduk. Belirsizlik ise insanı en çok yıpratandı. Belirsiz olmak, kalmak, yaşamak. Ve süregelen mutluluğun süregitmesi için bu belirsizliklerden kurtulmak gerekiyordu.

Evren önünde duran kahve fincanına bakmıyordu, elindeki telefonun ekranında ona huzur veren kareye bakıyordu; annesinin kucağında mışıl mışıl uyuyan Güneş'in fotoğrafına. Bu kare ona yıllardır toplayamadığı gücü veriyordu, öyle hissediyordu. Şu an bu güce ihtiyacı vardı. Daha önce hiç gelmediği bir kafede, görüşmeyi hiç istemediği ama ruhuna acı veren belirsizlikten kurtulmak için görüşeceği kişiyi bekliyordu. Gülfem'i.

Gülfem malikanenin kapısında sabahın kör saati dedikleri bir zaman diliminde koruma Ahmet'i görünce donup kalmıştı. "Niçin geldin?" demişti karmaşık bir merakla.

"Evren Bey sizinle görüşmek istiyor," demişti Ahmet. "Bunu beklediğinizi söyledi."

Şaşırmıştı Gülfem. 6 ay olmuştu neredeyse onu evden kovduğu günün üzerinden geçen zaman. Torununu büyük ısrarı sonucunda, Selim'in kıramayıp gösterdiği fotoğrafta görmüştü. Kendi oğlu her ne kadar sevmese de Selim onu seviyordu. Ne acıydı. Belki annesi doğumda ölmemiş olsaydı Selim de sevmezdi, böyle düşünürlüğü de çok olmuştu. İkiletmeden onayladığı Ahmet ile geldiği kafede karşısında sessizce oturan oğluna bakıyorken aklından bunlar geçiyordu.

"Fazla vaktim yok," diyerek başladı konuşmasına Evren. "Buraya ilk ve son kez konuşmak için getirttim seni." Telefonunu kapatıp cebine koydu. "Bize ulaşmaya çalışmaktan vazgeç demek için."

"Ben de bir an için umutlanmıştım," dedi Gülfem. "Oğlum-" derken Evren durdurdu onu.

"Konuşmamız sırasında yasaklı kelimeler var. Senin kullanmanın yasak olduğu kelimeler. Oğlum, senin annenim, torunum, baban, sevgi. Kabulse devam et."

"Evren..." dedi Gülfem ağlamaklı bir sesle. Zoruna gidiyordu ona böyle davranması. Hakketmediğini söyleyemezdi elbette. Yutkundu. Çantasından çıkardığı kutuyu masanın üzerine koyarken birkaç hediye paketini de üst üste bıraktı ve ona doğru itti.

"Hediyeler," diye mırıldandı Evren tek kaşını kaldırıp. "Aylardır ısrarla ulaştırmak için çabaladığın hediyeler he?" Kısa alaycı bir gülüş sundu Gülfem'e. "Benden özür dilemek için yıllarca uğraşmadın bile oysa!" dediğinde sertti. Kaşlarını çatıp alnını kaşıdı. "Kusura bakmazsın herhalde, arada sesimin ayarı kaçıyor."

"Bunlar önemli," dedi Gülfem durgunca. "Bende kaldığını bilmediğin anıların." Genç adam ilk kez gözlerini onunla buluşturdu, çatık çehresi sorgulayan bir ifade almıştı. Gülfem devam etti. "Mecburen yasak olan bir kelimeyi kullanacağım. Vakti zamanında bir kasamız vardı bizim ve size özel eşyaları oraya koyuyordu baban. Siz daha çocuktunuz o zaman." duraksadı Gülfem.

"Devam et," dedi Evren gayet soğuk bir tavırla. Gülfem tereddüt eder gibiydi. Eliyle saçını düzeltti.

"Adının yazdığı künyen. Fotoğraflarınız. İlk ayakkabınız. Fazlaca anlam yüklediği bir dolu eşya kısacası. Onlar bu büyük iki pakette. Bende kalsın istemezsin diye düşündüm." Derin bir nefes aldı. "Size bahsetmemiş olması garip geldi."

"Belki de geçmiş canını çok yaktığı için konuşmak istememiştir." dedi Evren net bir tavırla. "İntihar etti benim babam acısından. Ondan sanki eceliyle ölmüş gibi bahseden tavrından tiksiniyorum."

"Özür dilerim," dedi Gülfem.

"Çok merak ediyorum, kaç paraya vazgeçtin bizden? O Akın denen adam ne kadar zengindi babamdan? Sadece sevdiğin için gitmedin sen, işin içinde para da vardı. Defne'nin ilik nakli için seni bulduğumda da kızın için üzüldüğünden değil o tek başına kalakaldığın malikane için geldin zaten. Sevgi sözcüğü senin gibilerde kirleniyor aslında, sevdiğin için dememeliydim. Haksız mıyım?"

YILDIZ TOZU (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now