Büyücüler dünyası en karanlık günlerine doğru giderken karanlığın ortasında yükselecek olan dehşet herkesin, en önemlisi ise Çapulcular'ın dünyasını altüst edecekti. Bunun yanında Hogwarts'ın karmaşasında savrulan Çapulcular'ı iyinin ve doğrunun, ge...
Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
alternatif son | 2 | istanbul'da bir gün ve uyanış
medya (istek parça): ceddin deden
* * *
Bu kış ayında, İstanbul sokaklarında, gecenin çökmesini bekleyen Sirius, Leona ve Remus, İstanbul'da yapılabilecek her şeyi, gece düşene kadar yapmak istiyorlardı. Taksici onları Gülhane Parkı adlı bir yerde bırakmıştı. Dev Park, gerçekten büyüleyiciydi.
Birçok ağaçla kaplıydı ve bu soğuk kış gününde bile turistlerin uğrak yeriydi. Mevsim nedeniyle ağaçların çoğu yapraklarını dökmüştü ancak yine de bu parkın güzel görünmesine engel değildi.
Gülhane Parkı'ndan Topkapı Sarayı'na doğru geçen üçlü, müzeyi gezmek için bilet almışlardı ve daha sonra bu görkemli Saray'a girmişlerdi. Her ne kadar ilk öncelikle II.Mehmed ile ilgili kısımları gezseler de daha sonra zaman geçirmek için müzeyi baştan aşağı gezmişlerdi.
Tabii bu sırada karınları da acıkmıştı. Bu nedenle Saray'ın, iç kapısının dışında biraz dinlendikten sonra Ayasofya tarafına yönelmişlerdi. Neyse ki, bir ortodoks olarak Leona, tarihi ada hakkında fazlasıyla bilgiye sahipti.
Ayasofya yakınlarında, bir kahvaltı yaptıklarında saat öğleni geçiyordu. Üçü de bu zengin kahvaltıyı ve farklı yöresel yemekleri beğenmişti elbette. Özellikle Sirius, bir vampir olmasına karşın yemeklere olan eğiliminden asla taviz vermemişti bu zamana kadar. İçlerinde en çok kahvaltıyı beğenen de oydu.
Tabii, kahvaltıdan sonra Leona onları Ayasofya'yı ve tam onun karşısına yapılmış görkemli bir camiyi gezdirmişti. Daha sonra Yerebatan Sarnıcı'nı ve Aya İrini'ni gezmişlerdi. Elbette bölge birçok müze ve tarihi alanla kaplıydı fakat üçü de yorulmuş hissediyordu.
Leona, daha sonra onları deniz kıyısına götürmeye karar verdi. Eminönü taraflarında bir kebap yedikten sonra vapurla karşı kıyıya geçtiler. Taksim Meydanı elbette, tarihi adada olmasa da İstanbul'un en popüler yerlerinden biriydi.
Karaköy iskelesine indikten sonra, hepsinin saçları karman çorman olmuştu ve iliklerine kadar üşümüşlerdi. Fakat manzara ve rüzgarı teninde hissetmek, Leona'ya göre hepsine değiyordu.
Galata'ya çıktıktan, Taksim Meydanı'na ulaştıktan ve İstiklal'de minik bir gezi yaptıktan sonra üçü de öyle yorgundu ki, hava çoktan kararmış bir haldeyken, bir kahve dükkanında dinlenmeye karar vermişlerdi. Gece yarısından sonra Topkapı Sarayı'na cisimlenecekler ve kılıcı alıp, II. Mehmed'in ruhunun öldüğü yere gideceklerdi. Saray üzerinde bir koruma büyüsü yoktu. Türk büyücüler savaş derdine düştüğü için dikkatlerini birbirlerine vermiş durumdaydılar. Bu da diğerlerinin geçebilecekleri bir boşluk açıyordu.
İşte böyle de oldu. Müze kapanma saati geçtikten sonra İstanbul'un bir ara sokağına giren üçlü el ele tutuştular ve Topkapı Sarayı'na cisimlendiler.
