21. Bölüm "Düşüş"

2.9K 167 91
                                    

21

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

21. Bölüm "Düşüş"

§

Bakışlarım bileğimi mengene misali kavrayan elden yavaşça sahibini bulduğunda her ne kadar beni hala peşinden sürüklüyor olduğu gerçeği tesirinde olsak da ona yetişebileceğim bir hızda yürüyor, beni peşinden nefessiz sürüklediği günün aksine bana nefes aldırıyordu. Sessizdi ve ondan daha fazla korkmama neden olacak herhangi bir eylemde bulunmamıştı.

Ve açıkçası, ben kıyameti beklemeye başlamıştım bile.

Geçtiğimiz ormalık yol evi fazlasıyla geride bırkakmışken beni onunla yalnız bırakacağı fikri ürkmeme neden oluyordu. Bakışlarım yavaşça diğer elinde sıkıca tuttuğu puseti buldu. Pusetin önünü üzerinde ki gölgelik ile kapatmış, yürüdükçe esen rüzgarın minik Helin'i üşütme ihtimalini ortadan kaldırmıştı.

Şey, en azdından o üşümüyordu...

Hazem'in ona olan sevgisini hissedebiliyordum, küçük bedeni onun kanatları altında huzurla uyuyordu. Hazem'e bakarken korkmuyor, aksine huzurla gülüyordu. Aybars ve Hazar'a baktığından çok daha farklı bakıyordu ona, babası olmadığı halde baba dediği adama...

Helin bir süre kendi kendine konuşmuş, bazen Hazem'e sataşmış yerinden kalkamadığı için çatılan kaşları ve siniri Hazem ona bakarak güldüğünde dağılmıştı. Her ne kadar kandırlan Helin için yalandan da olsa sanırım baba sevgisi böyle bir şeydi. Yolu izleyen gözleri bazen bana gülmüş ve şimdide elinde ki örgü tavşanına sarılmış uyuyordu. Karbeyazı tavşan kocamandı ve bedeninin iki katı kadar uzundu, yumuşacık olduğundan adım kadar emindim.

İlerleyen adımlarım bileğimde ki kuvvetin bedenimi geriye çekmesi ile durdurulurken başımı çevirerek bir adım ardımda duran bedenine baktım. Bakışlarımız bulşutuğunda bir süre öylece bekledi. "Kendi kaderini belirlemek ister misin?" dediğinde sabit tuttuğu ses tonundan daha çok harelerinde ki o tınıya odaklanmıştım. Kafamda milyonlarca soru vardı ve ben onları soramazken bu adam üzerine yenilerini ekliyordu. Kendi kaderimi belirlemek, seçimlerimin sonucuna katlanmamı mı istiyordu? Karar vererek ona isyan etmemi mi istiyordu boyun eğmeyeceğimi bile bile?

"Sonunda canımı yakacak mısın?" dediğimde çehresinde ki sertlik kırılmadı, ama kaskatı olan çehresi gevşedi sanki. "Ne yaparsan canını yakacağımı biliyorsun." derken ses tonu her ne kadar sakin olsa da yanında yatan tehtidi hissedebilmiştim. Hazem yavaşça bana döndü ve bir an olsun bırakmadığı pusetin aksine bileğimi bıraktı. Parmaklarım parmaklarının yerini alırken bileğimi ovarak bir adım geri kaçtım bedeninden.

Kaçarsam ya da ona itaat etmezsem canımı yakacaktı...

"Soruma cevap ver." dedi yine itaat beklerken. Ne bir adım öne geliyor, ne de bakışlarını benden ayırıyordu. Ne beni ürkütecek bir hareket yapıyor, ne de ondan korkmama engel oluyordu. Kaçmaya çalışsam üzerime atlayıp atlamayacağını bilmiyordum tıpkı bu soruyu neden sorduğu gibi ama tek bildiğim kaçmaya tenezzül etmeyeceğimi bilmesiydi. Ablam elindeyken ve beni ona bu kadar yakınlaştırmışken bunu yapamazdım. Gözlerime bakıyordu hırçın harelerinde ki o okyanus, denizimi boğuyordu. Başımı çok yavaşça olumlu anlamda salladığımda ne düşündüğümü bilmese de korktuğumu hissedebildiğini biliyordum, çünkü ben hissedebiliyordum.

EFGANWhere stories live. Discover now