56. Bölüm "Hem Yara Hem Bıçak"

770 74 122
                                    

56. Bölüm "Hem Yara Hem Bıçak"

§

Kendime çektiğim dizlerime sarılı kollarımı kaslarımda hissettiğim yanma hissiyle gevşettim. Bacaklarım öylece dururken kollarım artık titremeye ve yanmaya başlamıştı. Eğer biraz daha bu şekilde durmaya devam edersem uyuşacaklar ve uzun bir süre ağrıyacaklardı. Uykusuzluktan ve odayı dolduran ışıktan yanan gözlerimi kırpıştırarak huzursuzca kıpırandığımda bakışlarım beşikte uyuyan Helin'i buldu. Alparslan gittiği zamanki hâline oranla şimdi fazlasıyla huzurluydu.

Ağlamıştı.

Aybars'ın ardından hiçbir açıklama yapmadan çekip giden Alparslan sanki ikimizi de sonsuz bir yalnızlığa terk etmiş gibi ağlamıştı.

Ağlamıştık.

Hissettiğim herşeyi hissetmiş gibi küçük ruhu, gözleri benimle ağlamıştı. 

Alparslan gideli ne kadar olmuştu bir fikrim yoktu, sadece Helin'e duş aldırmış üzerini değiştirmiş ve uyutmuştum. Üzerime bana büyük olan tül bir elbise giyinmiş, sanki soğuk içimde yanarak tenime sıçrayan ateşi söndürebilirmiş gibi davranıyordum.

Neden bu haldeydim bir fikrim yoktu.

Kördüğüm olmuş gibi hissediyordum.

Birbirimize kör düğüm olmuşuz gibi hissediyordum.

Her çözülmek istediğimizde, ona her seferinde elimde ki ipin ucunu verdiğimde bizi yine bir yıkıma sürüklüyor beni boşluğa terk edip gidiyordu. 

Belki de sırrı buydu, Aybars'ın öfkesinden gözünü döndüren ve yıkan gerçek.

Babası yaşıyordu.

Onu bu hale getiren adam yaşıyordu. Alparslan Aybars'a, hepimize yalan söylemişti. Gerçi bana babasını öldürüp öldürmediğini söylediğini bile hatırlamıyordum. Bana bunu söyleyen Aybars'tı. 

Canım yanıyordu.

İhanete uğrayan ve hayatta en çok güvendiği insan tarafından kandırılan Aybars için. Öte yandan, hayatını mahveden adamın yaşadığını bilerek yaşamak zorunda kalan Alparslan için. Mahvolan benliğim için. Bizim için. Karnında Aybars'tan habersiz onun bebeğini taşıyan ablam için. Tanıyamadığım anne ve ellerimde büyümek isteyen kızı için.

Biz kördüğümdük.

Bizi çözebilecek tek insan ise, Alparslan'dı...

Onu bekleme arzusu iki günlük uykusuzluğuma ve yorgunluğuma bitap düştüğüm an yanan gözlerimde dolan yaşlara karıştı. Sızlayan bedenim yatağa düştüğünde başımı yastıklardan birine yaslayarak ellerimi yüzüm hizzasına aldım. Üzerimde ki ince elbise sıyrılarak soğuk yatağı hissetmeme neden olurken ince yorganı yavaşça üzerime çektim. Serinlik yavaşça tenimi örterken bakışlarım bileğimde ki dövmeye düştü. Karmakarışık çizgilerden oluşan karmaşanın yarattığı kadını alnından öpen adam figürü bizi anlatan en iyi şey olabilirdi. 

Bizde karmakarışık ve kayıptık, o da beni alnımdan öpüyordu.

Bakışlarım el yazısıyla yazdığı yazıya düştüğünde biz birbirimiziz dediği o ana gider gibi oldum. Göz kapaklarım yavaşça yarı kapanırken derin nefesler aldım. Ondan kaçtığımı söyleyip duruyordu. Onu anlamama izin vermiyordu. Örtüye tutunan ellerim yorganı toplayarak sarıldığında dizlerimi kendime çekerek gözlerimi kapattım. Uyku ihtiyacıyla kıvranan bedenim susmayan zihnim aksine yavaşça gevşerken uykuyla uyanıklık arasında kaldığım o an bir ses işittim. Sert adım sesleri ve bir o kadar derin ve keskin soluklar. Huzursuzca kıpırdanan bedenim ile sesler kesilirken göz kapaklarımı zorlayan ışığın kaybolması ile aniden yerimden sıçradım. 

EFGANWhere stories live. Discover now