43. Bölüm "Alparslan Ve Mihrimah"

1.1K 101 56
                                    

43

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

43. Bölüm "Alparslan Ve Mihrimah"

§

Çok çok uzun zaman önce, yetiştirme yurdunun koridorlarından herhangi birisinde..

Genç çocuk oturduğu duvarın dibinde elleriyle yüzünü kapatmışken derin nefesler almaya çalışıyordu. Bakışları titreyen ellerine düştüğünde yıkamasına rağmen teninden gitmeyen o kanın sıcaklığını hissetti. Bu hisse alışıktı. Hatta onun bir parçası gibiydi ama şimdi, şimdi bambaşkaydı.

Elleri arasına aldığı başını sıkan parmakları zihninin içinde ki o sesi söküp atmak istiyor ama yapamıyordu.

Yakıp yıkmıştı, parçalamış ve atmıştı zihnini. Ama kalbi onun emrine uymuyor, sözünü hiç dinlemiyordu.

Annesinin onu yıkacağını en başından söylemişti ona Acar. Onu terk eden kadından başka ne bekleyebilirdi ki sonuç olarak?

Nefes alamadığı gerçeği yavaşça bütün zihnini ele geçirirken üzerinde ki gömleği parçalarcasına çıkarttı. Kıyafetleri sanki derisini yakan kızgın demirlerden örülmüştü.

Parçalayıp atmak istiyordu, hayır kıyafetlerini değil.

Boynunda bir madalyon vardı, ona dokunamamıştı. Kanla parlıyordu gümüşi metal. Kuş ve sarmaşık işlemeri daha farklı bir renge boyanmıştı artık. Üzerinde kazılı olan M harfi artık kandan gözükmüyordu.

"Neden ağlıyorsun?" diyen ses, zihninin aksine onu ürküttüğünde korktuğunu hissetti. Onu korkutan duyduğu sesin masumluğuydu. Başını hızla kaldırdığında yaşlı gözleri öfkeyle etrafında gezindi. Ufacık bir iz arıyordu bunun bir tuzak olduğunu anlamak için. Acar'a ait en ufak bir iz. Çok ufak bir açık ve önünde duran kız çocuğunu parçalamaya hazırdı pençeleri.

"Başın mı ağrıyor yoksa?" Lacivert hareleri yeniden karşısında dikilen küçük kızı bulduğunda karanlığa rağmen ışıldayan mavi gözlerini gördü.

Çok güzeldi.

Canının yandığını hissetti çocuk. Annesi kadar güzeldi kız çocuğunun gözleri. Artık olmayan annesi kadar güzeldi. "Hayır." dedi soğuk sesi, kız minik bir adım atarak ona yaklaştığında doğruldu ve elini cebinde bulunan bıçağı hizzasında tuttu.

Silahı alınmıştı, silahını geri alması lazımdı.

Avlanmadan avlaması lazımdı.

Şimdi elinde sadece bir bıçak ve annesinin kolyesinin içinde onun intiharına ortaklık eden jilet vardı. Bunlar kendini koruması için yeterli silahlar değildi. Kaslarının titrediğini hissediyordu, vücudu dövüşemeyecek kadar büyük bir sarsıntı geçiriyordu hala. Kucağında can veren annesinin kanını akıtan jileti boynunda saklıyordu, babasının ufak bir hediyesiydi bu. Belki sarsıntısının sebebi?

EFGANWhere stories live. Discover now